Kaya Türkmen
Kadına şiddeti tolere etmek
192 ülke, Eylül 2000’de toplanan Binyıl Zirvesinde, Birleşmiş Milletler Binyıl Kalkınma Hedeflerini ilan etti. Bunlar 2015 yılına kadar yerine getirilmesi planlanan sekiz hedeften oluşuyordu.
Yani, yeryüzündeki bütün ülkeler bir araya gelmiş ve daha iyi bir dünyaya ulaşmak için bu sekiz hedefin öncelik taşıdığı konusunda mutabık kalmışlardı.
Bu hedeflerden biri cinsiyet eşitliğinin gözetilmesi ve kadınların güçlendirilmesiydi.
2015 yılı geçti, BM üyesi ülkeler, yoksulluğu ortadan kaldırmak, gezegenimizi korumak ve tüm insanların barış ve refah içinde yaşamasını sağlamak hedeflerine 2030 sonuna kadar ulaşılması için Ocak 2016'da bu kez 17 “sürdürülebilir kalkınma amacı” ilan ettiler.
Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları, Binyıl Kalkınma Hedefleri’nin ilerlemeleri üzerine inşa edilmekle birlikte, iklim değişikliği, yenilikçilik, ekonomik eşitsizlik, sürdürülebilir tüketim, barış ve adalet gibi yeni alanları da içerdi.
17 amacın beşincisi Toplumsal Cinsiyet Eşitliği idi.
"Toplumsal Cinsiyet Eşitliği" kapsamında dokuz hedef belirlenmiş. Bunların ilk ikisi, kadınlara ve kız çocuklarına yönelik her türlü ayrımcılığın her yerde sona erdirilmesi, kamu alanı ve özel alanda kadınlara ve kız çocuklarına yönelik her türlü istismarı da kapsayan şiddetin her türünün ortadan kaldırılması.
Bunlar BM Binyıl hedeflerinin cinsiyet eşitliğine ilişkin olanları. Bir de Avrupa Konseyi çerçevesinde kabul edilen (benim de 10 Mart tarihli yazımda ele aldığım) ve 2014 yılında yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi var.
Milletler ailesinin önüne bir hedef olarak koyduğu, kurucusu olduğumuz Avrupa Konseyinin de İstanbul Sözleşmesiyle hukuki bir bağlayıcılığa kavuşturduğu cinsiyet eşitliği ve kadına şiddetin önlenmesi konusu uygar dünyanın en önemli hedeflerinden biri.
Türkiye’nin bu konulardaki politika, önlem ve davranış kurallarının bekçisi durumunda olan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na kısa bir süre önce getirilen hanımefendi, covid 19 salgını sürecinde kadına şiddet olaylarındaki artışı “Pandemi nedeniyle alışkanlıkların değişmesine” bağlarken, "Tolere edilebilir düzeyde bir artış" ifadelerini kullandı.
Kadına şiddette görülen artış hoş görülebilir düzeydeymiş. Yani “O kadarcık da olur!” diyor. Önceki bir Bakan da erkek çocuklarına cinsel istismarda bulunulduğu ortaya çıkan bir yandaş vakfı savunmak saikiyle, “Bir kereden bir şey olmaz” anlamına gelen laflar ettiydi…
Orası şiddeti hoş görme makamı değildir Sayın Bakan. Göreve gelişinizin daha ilk günlerinde şiddete gerekçe uydurma çabasına girmeniz utanç vericidir.
AKP iktidarının ilk yıllarında kadın sorunlarına çözümler geliştirme ve cinsiyet eşitliğini sağlama görevinin emanet edildiği hükümet üyesi “Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı” unvanını taşırdı. İzleyen hükümetlerde “kadın” sözcüğü kaldırıldı ve kadın “aile” kavramının içine hapsedildi. Çünkü ülkeyi yöneten felsefeye göre kadının yeri aileydi. Anne ya da eş değilse kadın olmanın bir manası da yoktu.
En başarılı diye bilinen aile bakanımız, “Feminizmden bugüne kadar kimse fayda görmemiştir, bundan sonra da görmeyecektir” incisini telaffuz etmemiş miydi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan çeşitli vesilelerle yaptığı konuşmalarda, “Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum” dememiş miydi?
“Büyükle küçüğü aynı terazide tartamazsınız. Güçlüyle zayıfı aynı yarışa sokamazsınız” sözünü söylememiş miydi?
En iyisi Büyük Atatürk’e kulak verelim:
“Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin!”