Mehmet Şandır
“KADER SEÇİMLERİ” YAKLAŞIRKEN
14 Mayıs seçimlerine 14 hafta kaldı.
Siyasetin gündemi artık seçimler olacaktır.
Aslında toplumun da gündemi bundan böyle seçimler olmalı; diğer sorunlarımız devam etmekle beraber artık seçimlerin önemini anlamaya, toplum ve devlet hayatında oluşturacağı muhtemel farklılaşmayı öngörmeye çalışmalıyız.
Bu seçimler bir kader seçimidir; 14 Mayıs bir milat olacaktır. Toplum hayatında ve devlet yönetiminde bir devrim etkisi yaratacaktır.
Seçimlerde toplumun önünde iki tercih vardır; Birincisi 2018 referandumu ile hukuki çerçevesi çizilen ve uygulanmaya başlanılan Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve TEK KİŞİ yönetiminde bir Türkiye veya çok partili, çok başlı, çok sesli Parlementer Sistem ile yönetilecek bir Türkiye…Her iki tercihin de bir maliyeti ve karşılığı olacaktır.
Her iki Türkiye’de de bizim vatanımızdır, devletimizdir, hayatımızdır, çocuklarımızın geleceğidir, hayal dünyasıdır; vazgeçilmezdir.
VE herkes için başka Türkiye yok.
En değerli varlığımız ve en büyük ortak paydamız olan Türkiye’nin geleceğine bu seçimlerde karar verilecektir. Sorumluluk topluma, öncelikle aydınlara hatta her birimize aittir.
Binlerce yılın/zamanın süzgecinden geçerek millet olmuş/adına Türk Milleti denen sosyal varlığın genetiğine/geleneğine/kültürüne uygun olan sistem ne ise ona karar vermeliyiz; toplumu ona yönlendirmeliyiz.
Bir milli mücadele zaferi sonrasında üniter ve milli karekterde kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş hukukuna ve felsefesine uygun, kurucuların ilkelerine bağlı bir sisteme karar verilmesine öncülük etmeliyiz.
Tarihi bir süreçten geçiyoruz ve bir kavşak noktasındayız. Dünyanın en değerli coğrafyasında yaşıyoruz. Dünya dengelerinin yeniden kurulduğu bir zaman diliminde ve küresel güçlerin/küresel projelerin kuşatması altında bulunuyoruz.
Bu coğrafyada ve bu zamaan diliminde güçlü olmak mecburiyetindeyiz; gücünü hukuktan ve toplumun sahiplenme duygusundan alan bir devlet yönetimine ihtiyacımız bulunmaktadır.
Ne yazık ki, bugün, anlamsız ve bize/zamana yakışmaz sorunlar içinde kıvranıyoruz; Bir çıkmaz sokakta duvara dayandık; ne duvar ileriye gidiyor ne biz geri dönebiliyoruz. Duvarları yıkmak devletimizi/milletimizi çok ilerilere, yükseklere taşımak zorundayız.
Bir sonuç olarak; Toplum sanki cinnet geçiriyor;
Geçen hafta İstanbul Sancaktepe’de eşinin evi terk etmesi üzerine genç bir insan, 3 küçük çocuğunu asarak öldürüyor ve sonra kendisi de intihar ediyor. 86 yaşındaki dede eşini ve iki oğlunu gözünü kırpmadan öldürüyor, Önlenemeyen kadın cinayetleri, çetelerin sokak savaşları; 6 yaşındaki kızını 29 yaşındaki müridi ile evlendiren hocaefendiler, Ankara’ının orta yerinde günün ortasında bir genç akademisyen, eski bir Ülkü Ocakları Genel Başkanı katlediliyor. Çok uzun zamandan sonra bir siyasi cinayet işleniyor. Uzmanına göre çok profesyonel ve usta işi atışlarla gerçekleşen ölüm. Olay öncesinde silah talimi aldığı iddia edilen bir torbacının yaptığı bir atış değil. Siyasete ve topluma gözdağı vermek isteyen bir küresel proje; özellikle bu menfur cinayet üzerinden Türk Milliyetçileri üzerinde yaratılmak istenen hain bir algı operasyonu… Kaos ortamı yaratmak amaçlanıyor.
Ayrışmış ve kamplaşan bir toplum, (Toplumun %61’i “en uzak” hissettikleri parti araftarlarıyla komşu olmak istemiyor. -Bilgi Üniversitesi araştırması) umudunu kaybetmiş bir gençlik, (Gençlerin Yüzde 71,3’ü Türkiye’de bir gelecek hayal etmiyor. Hatta yüzde 81,6’sı imkanı olursa yurt dışında yaşamayı tercih edeceğini ifade ediyor. -KONDA’nın araştırması), hemen her kararı tartışılan güvenirliliğini kaybetmiş bir yargı, 500 milyar dolara ulaşan dış borç, sıfıra yakın bir tasarruf oranı ve açıklarını kapatmak, borçlarını çevirebilmek için bazı dost ülkelerden ödünç döviz isteyen bir devlet yönetimi ve 85 milyon kafası karışmış vatandaş.
Böyle bir süreçte ve ortamda seçime gidiyoruz.
BENCE
Sebebi ve müsebbibi sorgulamadan söylüyorum; Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına çok kötü/olumsuz şartlarda başlıyoruz. Sorunlar büyümüş çareler azalmış bir süreçteyiz.
Bu ülkeye bir gram ağırlığında hizmeti olan herkese kendim ve halkım adına teşekkür ediyorum; ancak Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 21 yıllık tek başına iktidarının sonucu yukarıda abartmadan naklettiğim tablodur. Partili Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi bu sonucu önlemekten öte ağırlaştırmıştır.
“Türk Tipi Başkanlık Sistemi” diye adlandırılan ve uygulanan yönetim sistemi ne yazık ki “Tek Adam/REİS Yönetimi” haline dönüşmüştür. Devlet tek kişinin aklına emanet edilmiş, sorumluluk omuzlarına yüklenmiştir. Geçen 5 yıllık sürede denge ve denetim hukuku ve kurumu kurulamamış/geliştirilememiştir. Toplum adına yetki kullanan kuvvetler (Yasama, Yürütme, Yargı) arasındaki hiyarerji kaybolmuştur. Devlet ile toplum arasındaki bağ kopmaktadır.
Daha da kötüsü % 50+1 OY sistemi ile Milletin birliği bozulmaktadır.
Bu sistemle bu sorunların altrından kalkamayız.
Şimdi birlik zamanıdır, dirliğimize sahip çıkmalıyız.
Seçimler bize bu fırsatı verecektir.