Mehmet Şandır
İNADINA ATATÜRK… SONUNA KADAR CUMHURİYET…
Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun!
Geçen hafta Cumhuriyetimizin ilan edilişinin 99. yıldönümünü kutladık.
Coşkuyla, övünçle kutladık.
Özellikle ülke yöneticilerinin Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün huzurunda birlikte duruşlarını, küslerin tokalaşmasını, selamlaşmalarını, birbirlerine gülümsemelerini ve güzel, özlü/doğru sözlerle bayram kutlamalarını kendi adıma söylüyorum; sevinçle karşıladım; bayram ettim, gelecekten ümidim arttı.
Bir eski Kültür Bakanı ve halen iktidar partisinin grup başkanvekili bir milletvekilinin cumhuriyet devrimini suçlayan/aşağılayan beyanı sonrasında Cumhuriyet’in ilan edilişinin yıldönümünün coşku ile kutlanması, cumhuriyete sahip çıkılması anlamlıydı, önemliydi ve değerliydi.
Aslında, Cumhuriyet’in değerini bilmek, anlamını özümsemek, ilkelerini içselleştirmek ve gereğini yerine getirmek bu topraklarda yaşayan herkesin bir anlamda namus borcudur.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için Cumhuriyet, bir siyasi rejim veya bir yönetim biçimi olmanın çok ötesinde bir varoluş mucizesidir, Milletin bağımsız yaşama refleksi ve iradesidir. Bu topraklarda Türk kimliği ile bağımsız ve onurlu bir yaşam için bedeli kanla ödenmiş bir yeniden varoluşun adıdır.
Cumhuriyet, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin adıdır.
Hikâyesi şöyledir;
10 Ağustos 1920 tarihinde imzalanan SEVR Antlaşması ile Osmanlı Türk Devleti artık yaşama şansını kaybetmiş, Millet devletsiz kalmış, vatan toprakları işgal edilmiştir.
Tarihin tüm dönemlerinde bağımsız en az bir devleti olan Türk Milleti’nin bu sonucu kabul etmesi mümkün değildir; karakterine aykırıdır. Mustafa Kemal Paşa’nın önder ve liderliğinde verdiği Milli Mücadele ile işgalcileri püskürtmüş; Anadolu ve Trakya’nın bir kısmında egemenliğini Birinci Dünya Savaşı galibi devletlere kabul ettirmiştir. Türk Milleti’nin bu topraklar üzerindeki egemenliği 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan’da imza altına alınmıştır.
Artık Osmanlı Devleti tarihe karışmış yeni bir Türk Devleti tarihe doğmuştur. Ancak kurulan devletin adı ve kuruluş kanunu henüz yoktur.
Bizzat Atatürk tarafından hazırlanan Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun bazı maddelerinin değiştirilmesi hakkındaki kanun teklifi Meclise sunulmuş, uzun tartışmalardan sonra Türkiye Devleti’nin idare şeklinin Cumhuriyet olduğunu ifade eden 364 nolu yeni kanun “Yaşasın Cumhuriyet” sesleri ile kabul edilmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk yeni devletin Cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir.
Bu sonuç, 10 Nisan 1924 tarihinde kabul edilen yeni Anayasa ile KURUCU HUKUK haline getirilmiştir. Buna göre; “Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir. Devletin yönetim şekli Cumhuriyettir. Devletin dini İslam, başkenti Ankara ve dili Türkçe’dir. Devletin başkenti, rejimi ve bayrağı değiştirilemez. Yasama ve Yürütme yetkileri Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne aittir. Yargı, bağımsız mahkemelerce yürütülür.” Temel budur; değiştirmeye kimin gücü yeter?
BENCE
Cumhuriyet, bütünüyle Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün eseridir.
O, Milleti’ni seven, milletine inanan bir Türk Milliyetçisi olarak Harp Okulu’na girdiği ilk yıllardan itibaren milletin egemenliğini hakim kılmaya çalışan bir cumhuriyetçiydi. “Vatanı ve milleti kurtaracağız” diyerek ta 1906 yılında Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ni kurdu. Şinasi, Ziya Paşa, Ali Suavı, Namık Kemal gibi o devrin Osmanlı aydınları, parlamentosu, anayasası ve padişahı olan bir Meşrut’i sistemi istiyorlarken O, milletin hakimiyetini şart koşuyordu. Milli Mücadele’ye başlarken ilk duyurusu “Milletin istiklal ve istikbalini Milletin azmi ve kararı kurtaracaktır” diyen Amasya Tamimi’dir. Mustafa Kemal, “Dünya üzerinde yaşamış ve yaşayan milletler arasında demokrat doğan yegâne millet Türklerdir. Türk milletinin karakter ve âdetlerine en uygun olan idare, cumhuriyet idaresidir” diyordu.
Cumhuriyet ve Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin özüdür, ruhudur, temelidr, çimentosudur, sigortasıdır. Türk toplumunun en büyük ortak paydasıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Milleti demek Atatürk ve Cumhuriyet demektir.
Atatürk’ün emaneti olan Cumhuriyeti korumak ve yaşatmak bir Beka meselesidir; tüm sorunlarımızdan önceliklidir ve tüm sorumluluklarımızın başındadır. Ayrıca bu Atatürk’ün bizlere vasiyetidir; “Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.” derken şunu da hatırlatıyor; “Cumhuriyet bedava da kazanılmış değildir. Bunu elde etmek için kan döktük. Her tarafta kırmızı kanımızı akıttık.”
Yeniden kanımızın akmasını istemiyorsak Cumhuriyete sahip çıkmalıyız.
Cumhuriyet ve Atatürk’le hesaplaşma ya da kavga etme cüretini gösterenler hüsrana uğrayacaktır. Burası Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir burada Türk Milleti yaşar.
Sayın Devlet Bahçeli’nin, “Osmanlı ile Cumhuriyeti, Cumhuriyet ile demokrasiyi, devlet ile milleti kavga ettirmenin ya da kavgalı göstermenin bu zamana kadar kimseye bir yararı olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır. 1923 yılının ilkelerini kesintiye uğratmayacağız. ruh ve mirasını yağmalatmayacağız, eser ve emanetlerini yıktırmayacağız” sözlerini çok önemli ve değerli buluyorum.
Ancak gereğinin yapılmasını da Milletçe bekliyoruz!.