Necdet Saraç
İMAMOĞLU EL YÜKSELTTİ
Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Grup Toplantısı’nda “Görüyoruz ki, işi kayyıma kadar götürme hevesindeler. Ekrem Başkanımıza bu komployu devam ettirirlerse, kayyım atama aptallığına girişirlerse bunu bir diktatörün halkına karşı uyguladığı terörizm olarak göreceğiz. Bunu yapmaya kalkarlarsa kimse Bay Kemal’den sabır beklemesin açık ve net söylüyorum. Cehennemin kapılarını açarlar, hiç kimse için iyi olmaz” açıklamasından bir gün sonra Ekrem İmamoğlu, bir hafta içinde ikinci kez kameraların karşısına geçti. Geçen hafta hem “ahmak” davası hem de “terör soruşturması” için “hukuki değil siyasi kararlar” diyen İmamoğlu bu kez “yasal kumpas” vurgusu yaptı ve el yükselterek Kılıçdaroğlu’na paralel bir açıklamayla önce belgelerle “Pandoranın kötülük kutusunu” açtı, arkasından da “Gök kubbeyi başlarına yıkarız” diyerek “kavgayı büyüttüğünü” açıkladı…
Nasıl demesin?
İmamoğlu’nun görevden alınacağı ve İBB’ye kayyım atanacağı sıklıkla dile getirilirken, iktidar “görevden alma” kararında boşluk bırakmamak, fire vermemek için yargıyı tam anlamıyla devreye sokmuş durumda. “Ahmak” davasındaki akıl almaz ceza ve siyasi yasak kararı yetmemiş olacak ki, İçişleri Bakanlığı eliyle önce yeni bir “terör soruşturması” başlatıldı, arkasından da Fatih Portresi’nin satın alınması ile ilgili başka bir soruşturmayı daha devreye soktu. İktidar, İmamoğlu’na karşı o kadar organize bir hale geldi ki, önümüzdeki günlerde de DİYADER davasının yeni duruşmasını da “örgüt üyeliği” iddiasını bir kez daha İmamoğlu’nun önüne koyacak. İmamoğlu ile ilgili savcılık İçişleri Bakanı’nın raporuna uygun olarak soruşturma açarsa, İçişleri Bakanı’nın “ahmak” davasının İstinaf’ta ve arkasından Yargıtay’da onanmasını beklemeden İmamoğlu’nun görevden alması gündeme gelecek!
İmamoğlu kayyım atama tehlikesinin çok yakınlaştığını ve hukukun tümüyle devre dışı bırakıldığını gördüğü için haklı olarak el yükseltiyor. Çünkü hukuk, can güvenliği, adalet gibi kavramlar yalana dönüşmüş durumda. İçişler Bakanı’nın rahatlığı ve arka arkaya yaptığı açıklamalar, Adalet Bakanı’nın en azından “ahmak” davasının hakimiyle ilgili iddiaları gündeme getirip süreci işleteceğine, İmamoğlu’nun Süleyman Soylu hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığı soruşturma talebini işleme alacağına İmamoğlu için “Hiç kimse yargı görevini yapan hakim ile savcıyı tehdit edemez, İmamoğlu da tehdit edemez. Tehdit eden her zaman karşısında hukuku bulur” demeyi tercih ederek İmamoğlu’nu bir kez daha hedefe oturttu!
Oysa basın toplantısında İmamoğlu, uzun uzun ve tek tek örneklerle İçişler Bakanı’nın açıklamalarına cevap verdi. Soylu’nun “görev suçu” işlediğini söyledi, arkasından da “Soylu son kullanma tarihini doldurmuştur. Artık Sayın Bakan’ın ne şapkası ne tavşanı vardır” dedi! Eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Mevlüt Uysal ve İstanbul Valisi Ali Yerlikaya’nın da kendisine itham edilen “suçları” işlediğini tarih ve sayılarla verdi! Arkasından “biz ılık su demokratları değiliz” diyerek meydan okudu:
“Yargıyla, siyasi baskılarla, bizi millete hizmet etme yolundan çevirmeye kalkarsanız, İstanbul’un iradesiyle oynamaya kalkarsanız gök kubbeyi başınıza yıkarız. Hiçbir sıfata gerek olmadan, başta İstanbul olmak üzere tüm Türkiye’yi mahalle mahalle, cadde cadde dolaşarak, Mersin’de, Adana’da, Diyarbakır’da her yerde anlatacağım…”
KAVGAYI BÜYÜTMEK
Önümüzdeki günlerde hem İmamoğlu ile ilgili alınacak karar hem de HDP ile ilgili alınacak kararlar yapılacak seçimin de kaderini belirleme gücüne sahip olacak. Bugüne kadar alınan “hukuki kararlar” ve mevcut bütün veriler hukukun üstünlüğünü değil, üstünlerin hukukunun öne çıkacağını gösteriyor. Belli ki, iktidar medya dahil her alanda muhalefetin nefes borularını kesmeye çalışacak, muhalefete de hukuki olarak manevra alanı tanımayacak. Üstelik bunlar İmamoğlu’nun basın toplantısında dediği gibi, “bunlar yalnızca Aysbergin görünen yüzü” olacak, arka planda devletin bütün olanaklarını arkasına alan daha devasa bir güç hep devrede olacak!
Muhalefet bunu görerek harekete ederse, hem adaletsiz uygulamalarda hem de meydanlarda daha görünür hale gelirse milyonlardaki kaygı ve korku yerini cesarete bırakır. Kendi seçmen kitlesini motive eden muhalefet hareketi arada kalan, kararsız kalan geniş kitleleri de etkiler ve yüzde 50’nin çok üzerinde bir kitle sandıkta değişimin yanında yer alır. Seçim matematiği ve kamuoyu araştırmaları bunu gösteriyor. Bunun için muhalefet siyasi cüreti artırmalı! Seçimlere 4-5 ay kala muhalefetin önündeki seçenek tek; İmamoğlu’nun dediği gibi “kavgayı büyütmek” ve mücadeleyi bütün vatan sathına yaymak! Çünkü bu kavga “hattı müdafayı aşan, sathı müdafaya” dönen, otokrasiyle demokrasi arasındaki bir kavgaya dönmüştür!