Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

“İkili devlet”

Konu geçen hafta gündemdeydi ancak yine gündeme gelecek. Emin olun, gelecek. Muhalif televizyon kanallarından birinde Siyaset Bilimci, Burak Bilgehan Özpek, iktidarın güçlenmesinin bir süreklilik taşımadığını bunun bir süreç olduğunu ifade etmişti. Devamında da “Kutsal mazlumluk olarak ifade edilen şey gücün kendisiyle değil, güce yürüyüşle alakalı bir şeydir”, demişti. Ona göre bu yürüyüş asla tamamlanmayacak bir yürüyüştür. “Dolayısıyla çok soyut kavramlarla ifade edilen ve sürekli olarak bir şeyi başarırken önüne çıkan engellerden şikâyet eden, haksızlığa uğradığını, bu haksızlığın da halkın iradesiyle çözüleceğini iddia eden bir yönetim anlayışı var” diye de eklemişti, Özpek.

Yine kendisinden aktarımla, “İktidarın yönetim anlayışı için ideolojik tutarlılık, “dava”nın ne olduğu, bu yürüyüşün nereye varacağı pek önemli değil. Çünkü sürecin kendisi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın otoritesini güçlendirdiği ve sistem içerisindeki pozisyonunu sağlamlaştırdığı için sonsuza kadar devam edebilir. O yüzden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mağdurluğu gücünden gelmiyor. Bence güce doğru asla bitmeyecek bir yürüyüş içerisinde olduğu psikolojisini iyi bir şekilde gösteriyor. Buradan bir mazlumluk türetiyor”, demişti.

Burak Bilgehan Özpek, “mış gibi” yaparak sürdürülen bir davranış silsilesini muhalefet eleştirisi içine alarak, “Türkiye’de bir cumhuriyet varmış, işleyen devlet kurumları varmış, standart bir hukuk varmış ve kanun devleti özelliklerini gösteriyormuş gibi davranmayı bence artık bırakmak gerekiyor. Bunun hilafına çalışmamak lazım, normatif olarak devlete inanmak gerekiyor. Devlet kavramı üzerinden AKP’yi yargılamak gerekiyor. Fakat pratik olarak ortada bir cumhuriyet ve kanun hakimiyetine, hukukun üstünlüğüne dayalı bir devlet varmış gibi davranmamak gerekiyor” demişti.

Hatta anlamamızı kolaylaştırmak için eski ama eskimemiş bir kavram üzerinden sözlerine açıklık getirmişti ve şöyle demişti; “İsmini koyalım: Buna “dual state” diyorlar (ikili devlet). Farklı grupların farklı kanunlara tabi olduğu, kanunların sizin siyasi angajmanlarınıza göre yeniden yorumlandığı bir siyasi yapıdan bahsediyorum. 1930’lar Almanya’sında bunu görmüştük”. Özpek’in sözlerine bir katkı sağlamak amacıyla hatırlatalım: Kurumların “normal” çalıştığı dönemde yani Hitler Almanya’sına çeyrek kalaya kadar avukatlık yapan Fraenkel, Nazi dönemine geçişle beraber rejimin aslında biri “normatif” yani bir kural olma değeri taşıyan, diğeri “ayrıcalıklı” olmak üzere iki ayrı devletten oluştuğunu ortaya koydu. İlkinde, idari ve adli bürokrasi kurallara göre işliyordu. İkincisinde ise, parti ve Gestapo herhangi bir yasal kısıtlamadan bağımsız olarak faaliyet göstermekteydi. İkincisi elbette, işleyişin herhangi bir noktasında birincinin yerini keyfi olarak almak için tam güce sahipti.

Bu nedenle Özpek bizdeki durumun açık bir envanterini çıkartıyor ve diyor ki; “Herhangi bir mağduriyet konusunda muhalefetin mahkemelere yapacağı başvuruyla iktidar mensuplarının yapacağı başvuru elbette farklı neticelenecektir. Bu tabii onları suçlu yapar, normatif olarak. Soyut bir devlet kavramı üzerinden konuşursak suçludur. Fakat, Türkiye’de siyaset alanı suçlu veya haklı kavramlarının dışında işliyor. Kazanan ve kaybeden ikilemi üzerine oturmuş durumda. Yani eğer biz bir suçlu arıyorsak, bunu 2022 senesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden adaylığını Anayasa Mahkemesi tarafından veya Yüksek Seçim Kurulu tarafından engellenmesiyle tespit edemeyiz, bunu çok önceden tespit ettik zaten. Yani, cumhurbaşkanının tarafsızlığı ilkesinin ilga edilmesi ya da birçok konuda kanunun esnetilmesi bağlamında muhalefet defalarca haklı oldu. Haklı olmak kazanmaya yetmiyor. O yüzden artık kazanacak ve sonuç alacak bir stratejiye odaklanmak gerekir”, diye eklemişti, yeni kuşak Siyaset Bilimci, Özpek.

Söylediklerini olduğu gibi almamın nedeni, onun durumu açıklayıcı cümlelerinin sarihliğidir. Ve tabii aynı fikirde olduğumun…
Hoca keşke deve dişi gibi kanalların programlarına da çıksa, içinde zinhar “noktasında” geçmeyen cümleleriyle, akıcı üslubuyla, kelime zenginliğiyle, damıtılmış bilgisiyle ve dolayısıyla sakinliğiyle, sidikli koltuklarına yapışmış şürekâyı koltuklarıyla birlikte mumyalasa… Biz de artık sonuç alacak stratejiye odaklansak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi

Narin

28 Eylül 2024 Cumartesi 10:45