Mehmet Şandır
ERKEN SEÇİMİN AYAK SESLERİ
Seçim borusu çalmaya başladı.
Son günlerdeki iç ve dış gelişmeler, siyasetçilerin açıklamaları, özellikle ekonomi yönetimindeki telaş ve piyasalardaki dalgalanmalar sonbaharda bir erken seçim yapılması ihtimalini güçlendiriyor.
Siyasetin güven tazeleme ihtiyacı seçimi bir zaruret haline getirmektedir. Güvensizlik ve belirsizlik ekonomide ve dış politikada riskleri ve iktidar siyasetinin ödeyeceği bedeli katlanarak arttırıyor.
Geçen hafta Sayın Cumhurbaşkanı’nın ilk defa adaylığını açıklaması; erken seçim için bir işaret fişeği oldu. Çünkü Sayın Erdoğan’ın üçüncü defa aday olabilmesi için erken seçim bir “hukuki mecburiyet”; Anayasa’nın 116. maddesine göre üçüncü defa aday olabilmek ancak seçimin erkene alınması yani erken seçim yapılması halinde mümkün olabilir. Kolay olan hukuka uymak ve gereğini yapmaktır. Yapılacak iş; erken seçimi isteyen muhalefet partileri ile anlaşarak TBMM’nden erken seçim kararı çıkarmak ve seçime gitmektir. Kolay ve meşru olan yol budur. Suyu yokuşa sürmenin kimseye faydası yoktur. Toplumun sağduyusuna inanmak ve onun kararına teslim olmak siyasetçiler için hem zorunluluktur hem de akıllılıktır. Sayın Erdoğan’ın siyasi birikimi bu gerçeği görmeye yeterlidir.
Bir sonuç olarak, zamanında veya erken bir tarihte seçim sandığı halkın önüne konulacak ve toplum kendi geleceğini kendi kararı ile belirleyecektir, bundan korkmaya gerek yoktur.
Aklın ve demokrasinin gereği de budur.
Daha da önemlisi, dış politikadaki gelişmeler güven tazelemiş güçlü bir siyasi iradeyi zorunlu hale getiriyor. Ülkemiz dört bir yandan kuşatılıyor; müttefik ve dost bildiğimiz ülkelerin ve bunların desteklediği terör örgütlerinin saldırılarının arttığı bir süreci yaşıyoruz. EGE’de, Irak ve Suriye’nin kuzeyinde, Kıbrıs’ta ve Akdeniz’in doğusunda oluşan ŞER cephesi, Türkiye’deki siyasi belirsizliği fırsata dönüştürmek istiyor. Önümüzdeki süreçte ekonomik, siyasi ve sosyal bazı operasyonlarla karşılaşabiliriz. Erken bir zamanda yapılacak seçim (kim seçilirse seçilsin) Türkiye’nin elini güçlendirecektir.
ABD ve AB’nin desteklediği ve tahrik ettiği Yunanistan sinir uçlarımızla her zamandan daha fazla oynamaya başladı. Yunanistan, EGE Denizi’ndeki adaları Lozan Barış Antlaşması’na rağmen silahlandırılmakta ve kıyılarımızdaki kayalıkları tüm uyarılarımıza rağmen işgal etmektedir. Yunanistan yöneticilerinin bu cüreti bu noktada durdurulmaz hatta geri adım attırılmazsa bu defa karasularının 12 mile çıkarılması eylemi ile karşı karşıya geleceğiz demektir. Bu durum Türkiye için asla kabul edilemez ve savaş sebebi olacaktır.
Sayın Cumhurbaşkanı, Seferihisar’da düzenlenen Efes-2022 Tatbikatının Seçkin Gözlemci Günü faaliyetlerine katıldıktan sonra “Bir kez daha Yunanistan’ı gayri askeri statüdeki adaları silahlandırmaktan vazgeçmeye, uluslararası antlaşmalara uygun davranmaya davet ediyoruz. Şaka yapmıyorum, ciddi konuşuyorum. Bu millet kararlıdır, bir şeyi söylerse ardını da takip eder” diye uyardı. Yunanistan’da ABD ve AB ülkelerinin son zamanlarda artan yığınağının NATO’nun Rusya’ya karşı tedbirleri olduğu yalanını “yemezler” diyerek gördüğünü ve bu samimiyetsizlik karşısında diplomatik görüşmeleri durdurması sanki bir savaş kararlılığı ve hazırlığı mesajına dönüştü.
Ayrıca Suriye’de yeniden bir askeri hareket hazırlığı yapılması ve bunun ilan edilmesi de aynı mahiyette bir savaş kararlılığı ve hazırlığı iradesidir ve çok da önemlidir.
Suriye’nin kuzeydoğusunda ABD’nin ısrarla desteklediği PKK (YPG/PYD) tarafından bir terör devleti kurulmaktadır. Rusya, İran ve Suriye buna itiraz etmiyor.
Suriye’nin %25’Ini kapsayan petrol zengini ve Fırat nehrinin suladığı tarım alanlarında kurulmaya çalışılan bu devleti Akdeniz’e ulaştıracak bir koridorun açılmasına müsaade etmeyeceğimizi gerekirse bunu engellemek için herkesle savaşacağımızı baştan bu yana ilan ediyoruz ve gereğini de yapıyoruz. Güney sınırlarımızda 30 kilometre derinlikte 432 kilometre uzunlukta bir güvenli bölge oluşturma kararımızın eksik kalan parçaları üzerine bir askeri hareket eli kulağında hatta başladı. Aslında hedefimiz kurulmak istenen devleti engellemek olmalı, özellikle ve öncelikle Kürt soylu insanları PKK’nın esaretinden kurtarmalıyız.
Türkiye düşmanı terör örgütlerine destek veren İsveç ve Finlandiya devletlerinin NATO’ya girişini veya daha doğru bir ifade ile NATO’nun genişlemesini VETO etmek kararımız da bir anlamda “bir savaş kararlılığı ve hazırlığı” mahiyetindedir.
BENCE
Ülkemizin geleceği açısından çok stratejik değerde bir zaman diliminde bulunuyoruz; güçlü olmalıyız. Milletimizin desteğini almış yeni bir siyasi iradeye acilen ihtiyaç bulunmaktadır.
EGE’de, Suriye’de, Doğu Akdeniz’de Kıbrıs’ta müttefiklerimizle ayrıştığımız ve karşı karşıya geldiğimiz bu süreçte seçimi en kısa zamanda gündemden çıkarmak gerekiyor.
Dış politikada “Topal ördek” durumuna düşmeden yeni bir siyasi irade oluşturmak artık ertelenemez bir zarurettir.