Aytuna Tosunoglu
DAĞINIK
2018 yılında damat vardı.
Damat, dört yıl önce adına ekonomik kriz deme konusunda ıkıdı bıkıdı eden bir grup iş insanına titiz, şekilli, kenar süslü, kokulu slaytlar eşliğinde sunum yaptıydı. Damadın kendisi gibi, dinleyen iş adamlarının yüzlerinde bir mutluluk, bir şeker durum gözlemiştik. Toplantı sonrası sahneye dizilen bu iş insanları, ortalarında damat olduğu halde ve yüzlerinde çiçek açan gülümsemeler, şakalaşmalar, fotoğraf çekenlere poz verdilerdi. O slaytlarda anlatılanlar halihazırdaki durumu gözler önüne sermekten ziyade bir gözden kaçırma, dikkati başka yere yöneltme çalışmasıydı. Heybedeki turpun büyüklüğünü onlar biliyordu, fikrimce. Ya da tahmin ediyorlardı.
Konumuz, bu ülkede neden hep iş insanlarının yüzünün güldüğü. O iktidarmış, bu iktidarmış ayırımı yapmadan düşünün lütfen, olur mu? Hangi vesileyle bir araya gelseler hep gülümsüyorlar. Arada bir cenazeye gidenleri, gözleri hep bir sırrı varmış da saklıyormuş gibi gösteren pahalı güneş gözlüklerinin arkasına saklanıyorlar. Yüzlerinde geçici bir üzüntü teması (konsepti) olduğu şekliyle görünseler de aldanmayın. O gözlükler bir çıksa, gözler alev-alev, gözler havai fişek misali. Gözler fırsat peşinde. Gözler bir yakalarsa adamı… Cenaze töreninde bile.
Bu üstün de üstünde iş insanları, kültürel nitelikler ve toplumun gereksinimi çerçevesinde hiç değişmedi. Evrimleşme dönemini, Avrupa’da, soylarından kalan arazilerinde tebaalarını eşek sudan gelinceye kadar çalıştırıp elde ettikleri geliri sobalı odaların sıcaklığında metresleriyle yaşadıkları apartmanlara yani şehre taşıdıklarında başlattılar. 1800’lerin ortalarında şık giyimleri ve çamursuz ayakkabılarıyla, cadde kenarı kafelerde adına cumhuriyet denen yeni rüzgârın tazelendirdiği pipolarını içtiler, sohbetlere katıldılar. Sohbetler fırsat yüklüydü. İşte orada evrim tamamlandı. Günümüze kadar milim oynamadı.
Bizim iş insanlarımız ise, tarih biraz daha öne gelmiş olsa da (bir yüz yıl kadar) benzer bir yolculukla bugüne geldiler. Bizde önceleri cadde kenarında kafeler yoktu ama yıllar içinde geliştirdikleri sorunsuz bir araya gelme yeteneğiyle sadece onlar gibi olanların girebileceği kulüpler icat ettiler. Fırsatları birbirlerinin ağzından yakaladılar. Böylesi bir genelleme hiçbirinin kendine özgü karakterine bir eleştiri getirmiyor. Eleştiri, iş görme biçimlerini kanunları da yanlarına alarak ortak bir çıkar doğrultusunda ilerletmelerinedir. Ortak çıkar dediğimiz şey para değil, büyümektir. Ama tek yanlı bir büyüme bu.
Tam beş buçuk yıl önce Türkiye için ekonomik kriz geliyor, kamyonun vitesi boşaldı, duvara çarpacak benzetmeleri yapılırken bizim büyük iş insanlarımız kulaklarının üzerine oturmadı, elbette. Kendi önlemlerini ta o zaman aldılar, bir kısmı yurtdışına yöneldi, bir kısmı şirket evlilikleri yaptı. 2018 yılında konkordato ilan etmeleri de kendi çıkarlarına bir durumdu. Şirket borçlarını devletten talep ettikleri yapılandırma yoluyla minimize ettiler. Hatta bir kısmı borcunu sildirdi.
Peki, olan kime oldu? Ücretli çalışana, işçiye… Çünkü işsiz kaldılar, kalmaya da devam edecekler. Ayrıca onların devlete ve bankalara olan borçlarını kimse üstlenmiyor, yine biz aramızda hallediyoruz. Bizim, eskisi yenisi fark etmez, bakan bey gibileriyle, gülümseyen yüzlü, çamursuz ayakkabılı fotoğraflarımız bu yüzden yok. Ölen işçilerin, öldürülen kadınların, intihar eden umutsuz babaların, umutsuz gençlerin, inşaat sırasında hayatını yitirenlerin, sakat kalanların, beni bugün işten atarlar mı korkusuyla işe gidenlerin, hayatı çalışanlarıyla birlikte daha iyiye evirme idealiyle çırpınan küçük yatırımcıların gülümseyen yüzlü fotoğrafları yok. İktidarın yamacında, eteğine yapışmış halde, parlak gülümseyen büyük iş insanlarının yurttaşlık bağı iktidar üzerinden kuruludur. İktidar ne kadar milliyse o kadar milli, ne kadar sağcıysa o kadar sağcı, ne kadar solcuysa yine o kadar sağcı olurlar.
Kapitalizmde ekonomik kriz, iş insanlarının birbirleri arasında oyun oynamasıdır. Kim, neyi, kaça kapacak, ne kadar şişmanlayacak oyunu. Her iktidar kendi zenginlerini yarattı, şimdiye kadar. Biz halk olarak bıktık, yıldık bu durumdan. Muhalefet grubunun ona değmesin, bunu kapsamasın, şuna dokunmasın tarzında aralarında devam edegelen konuşmaları da kabak tadı vermiştir (hem, egosu kilosundan ve dahi boy uzunluğundan büyük bir küçük parti lideriyle zaman harcama lüksünüz var mı ki?) Bizi bir arada tutacak ve tez zamanda seçime götürecek güçlü bir sese ihtiyaç var. Yoksa, bırakın dağınık kalsın.