Eda Yılmayan
CESUR YENİ DÜNYA’NIN EFENDİLERİ
Geçtiğimiz hafta Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Kazuo Ishiguro’nun yeni romanı ‘Klara ile Güneş’i’ yazmıştım. Kitapta bir çocukla yapay bir zekânın dostluğu konu ediliyordu. Bu hafta ise sizleri yapay zekâ, nesnelerin interneti, sosyal medyayla verilerini gönüllü bir şekilde paylaşan insanların teknoloji kapitalizminin ve veri madenciliğinin bir parçası haline nasıl geldiğini, tarihsel süreçlerle paralellik kurarak yazan avukat ve yazar Lizzie O’Shea’nın kitabı ‘Geleceğin Tarihleri’ ile tanıştıracağım.
Metis Yayınları’ndan çıkan kitabın orijinal adı Future Histories. Yapay zekâ, dijital teknolojilerin kullanımı ve sınırların nasıl çizilmesi gerektiğine ilişkin özel merakımın yanı sıra en çok ilgimi çeken kitabın kapağı oldu. Bir robot ve parmağında kukla gibi tuttuğu makineleşmiş bir insan. Kukla insanın elinde ise kırmızı Paris Komünü bayrağı. Kapak resmi İspanya’da 16. yüzyılın ortalarında yapılmış bir keşiş resminin otomata dönüştürülmüş halinin kolajı. Kapak tasarımcısı ve editör Emine Bora kitabın temel meselesini bu tasarımla çok güzel anlatıyor.
Kitap tam da bu eksende sanayi devrimiyle makineleşen, adeta sistemin bir dişlisi haline gelen insanı ele alıyor. Bunu yaparken üretim ilişkilerini, insanın emeğini ve birlikte hareket ederek elde ettiği hakları ortaya koyuyor ve teknolojiyle birlikte değişen sınırların nasıl çizilmesi gerektiğine ışık tutuyor.
“BÜYÜK BİRADERİN” GÖZÜ ÜSTÜMÜZDE
Şirketler hakkımızda veri toplamak için hiç olmadığı kadar büyük ölçekte dijital teknolojiyi kullanıyor. Yazar bu durumu topoğrafyası her gün değişen bir kentte oturmak olarak tanımlıyor. Üstelik veri madenciliği olarak tanımlanan bu süreç kişinin kendi rızasıyla bilgilerini paylaştığı bir düzen. Teknoloji şirketleri elde ettikleri verileri servetlerini büyütmek için pazarlıyor. Bunu Cambridge Analytica şirketi örneğinde gördük. Şirket on milyonlarca insan tarafından yapılan bir kişilik testiyle Facebook’tan veri toplamış, konu mahkemeye taşınmıştı. Şirket bu verilerle İngiltere’deki Brexit referandumu ve ABD seçimlerinde bireylerin karar alma süreçlerini etkilemişti. Konuyla ilgilenenler Netflix’te yayınlanan The Great Hack belgeselini izleyebilir. Yine aynı platformda yayınlanan Social Dilemma ise Facebook, Instagram, Twitter gibi sosyal ağların insanların verilerini nasıl ele geçirdiğini ve bireyin algısını nasıl yönettiğini anlatıyor.
Yazar gözetim kapitalizminin bizi esir aldığını, kendi rızamızla verdiğimiz bilgilerin şirketlere satıldığını ancak kişinin sosyal medya kullanımı karşısında sanki başka bir alternatifi yokmuş gibi davrandığını ifade ediyor. Aslında bu durum George Orwell’ın 1984 kitabında çizdiği sürekli gözetim altında tutulan toplumundan daha çok Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sını anımsatıyor. Dijital teknolojiler adeta kitapta geçen soma görevini görüyor. Yazar “Devlet gözetimi kaba saba ve disiplinciyken gözetim kapitalizmi öyle bir tasarlanmıştır ki rızaya dayalı, rahat, oyalayıcı ve çoğunlukla göze çarpmaz görünür ama birlikte birbirlerini tamamlar” diyor. Örneğin pek çok araştırma için başvurduğumuz Google gibi başlıca teknoloji şirketleri, ABD istihbarat ve askeri kuruluşlarının yanı sıra polis karakollarına ve kent yönetimlerine de veri madenciliği ve analiz teknolojisi sağlıyor.
YENİ DÜNYANIN TANRILARI
Yazar mühendislere ve teknoloji girişimcilerine adeta dinsel bir figür gibi yaklaşıldığını belirtiyor. “Steve Jobs’un minimalist tapınak Apple Store’un başındayken rahip benzeri bir güce sahip olduğunu söylemek abartı olmaz. Elon Musk ise adeta insanlığı kurtarmak üzere ortaya çıkan bir süper kahraman görünümünde. Mark Zuckerberg ise çocuksu yüzü gibi ruhu da kırışıksız… kendine duyduğu inanç ve yapmakta olduğu şey bir bütün.”
Teknoloji oligarklarının aldığı kararlar dünyanın farklı coğrafyalarını etkilemeye devam ediyor. Yazar dijital teknolojinin bütün bu izleme, bizim için düşünme ve işlerimizin otomasyonunu kapsamasına karşın hâlâ bizim onu işletmemize bağlı olduğunu yazıyor. Çünkü O’Shein tek başına teknolojinin sorunları çözmeyeceğini, kolektif bir bilinçle yasa yapıcıların, bu alanda çalışan insanların hareket etmesi gerektiğini vurguluyor.
18. YÜZYILDA İŞÇİNİN DENETİMİNDEN, 21.YÜZYILDA TÜKETİM TOPLUMUNUN DİJİTAL POLİSLİĞİNE
1790’lar Londra’sı pis ve hareketli bir imparatorluk metropolüdür. Thames’ın gemi trafiği artmakta, sömürgelerin yağmalanmasıyla elde edilen zenginlik şehrin ana arteri olan bu nehir üzerinden pazarlara ulaşmaktadır. En büyük sorun ise işçilerin, malları tırtıklamasıdır.
O zamana dek Londra’da polis kuvveti yok. Çeşitli bölgelerde gece bekçileri, dağınık birlikler var. Yani devletin denetiminde güç kullanma yetkisi olan profesyonel bir polis birliği bulunmuyor. Bir sulh hâkimi, çiftçi ve iş adamı olan John Harriott malını mülkünü korumak ve işçileri hizaya sokmak için profesyonel bir polis teşkilatın kurulmasının planını yapıyor ve bir tür pilot program olarak Deniz Polisi Teşkilatı kuruluyor. Polis memurları maaşlı ve üniformalıydı. İşçilere nezaret ediyorlar, onları çalışma saatlerine uymaya zorluyorlardı. İşçilerin ücretlerinin ödenmesinden de onlar sorumluydu.
18. yüzyıl kamusal yaşam ile devlet otoritesinin hatlarının, geçerliliğini yüzyıllarca sürdürecek şekilde tanımlandığı bir dönemdir. Bunu hatırlamak ve polis teşkilatının kuruluş sürecini öğrenmek neden önemli? Polis denetimin tarihi, dijital çağda devlet idaresinin bazı temel yönlerini anlamamızı yardımcı olacak. Örneğin Edward Snowden’ın sızdırdığı Wikileaks belgeleri büyük biraderin toplumu nasıl gözetlediğinin ve müdahale ettiğinin kanıtıdır. Benzer şekilde Çin Devleti’nin zorunlu olarak koyduğu sosyal kredi notu da aynı işleve sahip. Gözetim altındaki birey yurttaş notuyla değerlendirmekte, bebek bezi veya alkol satın alması, çevrimiçi platformlarda arkadaşlarının kendisiyle ilgili yorumları, rejime dair görüşleri takip edilmektedir. Özetle Sanayi Devrimi’nde makineleşen insan dijital çağda da algoritmalarla yapay zekânın elindeki bir kuklaya dönüşmektedir. Lizzie O’Shein kitabında tüm bu sorunları ortaya koyarken şirketlerin ve hükümetlerin sorumluluklarının yanı sıra tüketicilerin de haklarını talep etmesi gerektiği konusunda uyarıyor ve konuyu farklı boyutlarıyla tartışmaya açıyor.
Haftanın çok satanlar listesini D&R, idefix, hepsiburada, Remzi Kitabevi, Penguen Kitapevi, BKM Kitap ve Amazon Türkiye listelerinden yola çıkarak derledik.
- Balıkçı ve Oğlu, Zülfü Livaneli
- Hayat Kaybettiğin Yerden Başlar, Miraç Çağrı Aktaş
- Kayıp Tanrılar Ülkesi, Ahmet Ümit
- Söylenmemiş Sözler, İclal Aydın
- Var mısın? Doğan Cüceloğlu
KAYIP TANRILAR ÜLKESİ
Ahmet Ümit
Yapı Kredi Yayınları
Ahmet Ümit Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan ‘Kayıp Tanrılar Ülkesi’ kitabında okuyucuyu Berlin’den Bergama’ya uzanan bir yolculuğa çıkarıyor. Polisiye, arkeoloji ve mitolojiyle harmanlanan kitapta bir dizi cinayetin izleri sürülüyor. Yazar kitabında Zeus Altarı ve Pergamon Tapınağı’yla mitleri yeniden canlandırırken suçun, çağlar ve kültürler boyu değişmeyen doğasını irdeliyor.
PANDEMİ ZAİYATI
Pınar Öğünç
İletişim Yayınları
Gazeteci Pınar Öğünç değişik alanlarda çalışan 35 emekçinin salgında yaşadıklarını yazdı. Öğünç pandeminin başında görüştüğü insanlarla salgının birinci yılı dolmak üzereyken yeniden buluştu ve hikâyelerini kaleme aldı. Her bir insanın korkusu, çilesi, öfkesi, umutsuzluğu bu hikâyelerde bir araya geldi.
VADİ
İnan Çetin
Yapı Kredi Yayınları
İnan Çetin’in kaleme aldığı ‘Vadi’ Notre-Dame de Sion Edebiyat Ödülü’nü kazandı. Doğumla ölümün, umutla kederin, masumiyetle zulmün, sevgiyle nefretin, masalla gerçeğin, insanla doğanın, tarihle coğrafyanın romanı Vadi. Yazar 12 Eylül darbesinden sonra köklerini bulan Suphi’nin film gibi hikâyesini anlatıyor. 1938’de Hozat’ın Cevizlidere Vadisi’nde başlayıp Ankara’ya, Berlin’e uzanan bir hayatın içindeki dil, inanç, kültür, kimlik, siyaset, toplum ve tarih tortularını gösteriyor.
KAVACIK KÖYÜNÜN ÖĞRETMENİ
Fakir Baykurt
Literatür Yayınları
“Beyim” diyor, “Yolumuz, köprümüz, çeşmemiz yok. Kitaplığı ne yapacağız? Anlatıyorum ona: Eğer kitaplığınız olursa; yolunuz, çeşmeniz, köprünüz de olur!” diyor Fakir Baykurt. Bu hafta kendisinin doğum günüydü. Yaşam hikâyesini anlattığı sekiz ciltten oluşan kitaplarından biriyle yazarı anmak istedik. Eserlerinde yalın ve şiirsel bir dil kullanan Baykurt Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın (TÖS) ve Türkiye Öğretmenler Dernekleri Milli Federasyonu (TÖDMF) genel başkanlığını da yürütmüştü.
YAŞASIN ÇOCUKLAR
Behiç Ak
Günışığı Kitaplığı
Behiç Ak ‘Yaşasın Çocuklar’ karikatür kitabında günümüz dünyasını çocukların gözünden yorumlayan 143 karikatüre yer veriyor. Çevre duyarlılığından, pandeminin zorlu koşullarına, okul yaşamından gelecek kaygısına pek çok konuda mizahla felsefeyi harmanlıyor.
EĞER
Hafize Çınar Güner
Nesin Yayınları
Nesin Yayınları’ndan çıkan kitapta çocuklar büyükleri empatiye davet ediyor. “Eğer büyükler küçüklüklerini bu kadar çabuk unutmasaydı, çocuklardan bu kadar çok şey bekler miydi dersiniz?” Çocuklar ve ailelerin birlikte okumasını önerdiğimiz kitap yetişkinlerin çocukluklarına dönmesini sağlayacak ve kendi çocuklarını daha iyi anlamalarına yardım edecek.
KAYBOLUNCA NEREYE GİDERİZ?
Isabel Minhos Martins
Koç Üniversitesi Yayınları
Koç Üniversitesi Yayınları’ndan çıkan kitapla bir sorunun peşine takılıyoruz. Kaybolunca nereye gittiğimiz hakkında herkes farklı bir şey söylüyor. Dünyada her şey zaman içinde ortaya çıkar ve yok olur. Fakat bir taş, kuma dönüştüğünde gerçekten yok olur mu? Ya da ortadan yok olan çoraplar gerçekten kaybolur mu? İnsanlar gerçekten yok olurlar mı? Kaybolunca nereye gideriz?
NOKTALARIM OLMADAN NE YAPACAĞIM?
Alp Gökalp
Redhouse Kidz Yayınları
Redhouse Kidz Yayınları Alfabe Bulutu isimli bir dizi yayınlıyor. Dizinin bu kitabında ü harfinin başına gelenler anlatılıyor: Ü, diğer harflerin dış görünüşleriyle alay eden, sürekli başkalarına rahatsız edici şakalar yapan, yaramaz bir küçük harftir. Durmaksızın başkalarıyla alay eden ü, bir gün takılıp yere düşer. Noktalarının yere düşüp kırıldığını gören ü avazı çıktığı kadar bağırır: Noktalarım Olmadan Ne Yapacağım? Kitap çocuklara zorbalık, empati ve dostluk gibi kavramları anlatıyor.