Aytuna Tosunoglu
BU DA GEÇER…
İnsan iskeletleri çorak bir arazinin tepelerini aşarak, hala yaşayan birkaç çaresiz ve korku içinde kalmış canlı insan kalabalığına doğru sabırla ilerliyor. Pieter Bruegel on altıncı yüzyılda yaptığı “Ölümün Zaferi” isimli tablosunda, etkisi uzun yıllar devam eden Kara Veba salgınını böyle tasvir etmişti. Meraklısına not: Tabloya dair sanatsal kapsamda makaleyi geçtiğimiz aylarda gazetemiz yazarlarından Kubilay Kaptan kaleme almıştı, öyle hatırlıyorum.
Umberto Eco gibi orta çağ tarihi guruları, veba hastalığının etkisi zaman içinde azalırken bile insanların, devamındaki yüz yıl boyunca umutsuzluk ve korkuyla yaşadıkları konusunda fikir birliğindedir. Kovid-19’un atak dalgaları, yirmi birinci yüzyılın girişinde, insanlığa yine korku ve umutsuzluk yaşatıyor. Etrafımız pandeminin ne zaman sona ereceğini merak edenlerle çevrili. Öyle değil mi…
Salgın hastalıkları ve pandemileri, epizodik yani hayat anlatısı içinde bir olayın geçtiği bölümmüş gibi algılama eğilimindeyiz. Hani nöbet geçirdiğimiz bir bölüm gibi… Oysa Kovid-19 krizinde değil, Kovid-19 çağında yaşıyoruz. Hayatlarımızda önemli ve kalıcı pek çok değişiklik oluyor, olacak. Geriye bakıp, çok kötü bir zamandı ama bitti, diyemeyeceğiz, maalesef. Önümüzde akacak olan onlarca ve onlarca yıl Kovid-19’un pek çok sonucuyla uğraşmak durumunda kalacağız.
Delta varyantının baskın hale gelmesinden önceki aylarda, pandemi neredeyse bitecek gibi görünüyordu. Öyle algılıyorduk. Derken aşılarımıza kavuştuk ve tereddüt edenimiz, etmeyenimiz gidip kolumuzu sıyırdık, iğneleri kolumuza şifa niyetine batırttık. İşte tam o sırada bir dönüşüm de geçirmeye başladık, “Salgın benim için sona erdi” dönüşümü… Buna programlıydık. Çünkü, iç saatlerimiz iyiliği istemeye ayarlı. Öyle doğuyoruz. Kasıtlı bir arzu bu. Devam edebilmek için.
Ancak.Bu bir yanılsama.
Oysa, tarihten çıkartılan ve sonra unutulan bir ders var: Bir pandeminin sona erdiğini ilan etmek çok zor bir olay. Hastalık büyük ölçüde azaldığında bile bitmeyebilir. Ekonomi düzeldikçe, hayat normale döndükçe de hastalık devam edebilir. Hastalığı ağır geçirip hayatta kalmış olanların yaşadığı ölüm korkusu ve yarattığı psikolojik durumun kaybolması uzun yıllar alabilir. Geride kalanların kaybedilenlerden doğan o boşluğuna ne demeli…
1918 grip pandemisi geriledi ancak bitmedi. Orta çağı kasıp kavuran Kara Veba hala için için yanan kor gibi. HIV hala burada, bizimle. Her durumda, herhangi birinden etkilenenler için travma uzun yıllar devam ediyor. Enfekte olma ve hastalık/ölüm tehdidinin azalmasından çok sonra bile travması devam ediyor…
Kovid-19’un biteceğine ya da bittiğine dair söz söyleyenlerimiz sözlerini temize çekmeliler. Orta çağ ve tıp tarihi, bu virüs pandemisinin gidişatı hakkında güvenli söz söyleyenlere acı acı gülüyor olmalı. Şu anda yaşadıklarımız yeni bir toplu umutsuzluk döngüsüdür. Neler var o döngünün içinde? Çokça, virüsü kontrol edememenin hayal kırıklığı var, bu bir. Aşı olanların aşı olmayı reddedenlere duyduğu öfke var, iki. Şaşırtıcı derecede etkili aşıların henüz hayatı normale döndürmediği konusunda da bir hayal kırıklığı var, bu da üç. Hepsini karıştırınca ortaya umutsuzluk döngüsü çıkıyor. Farkında mısınız bilmiyorum ama zaman algımızda bir değişiklik oldu ve bu değişikliği pandemiye dayandırmak durumundayız. Pandeminin ne zaman bittiği ya da azaldığı konusu o kadar da önemli değil artık. Çünkü zaman algımız değişti. Pandemi uzadıkça günler birbirine karışıyor, zaman bulanıklaşıyor ve ileri doğru bir ivme olmadan yavaşlıyor.
Harvard’lı bir doktor, “Kovid-19 gibi bir pandemi, tıbbın ilerlediği ve hastalıkların fethedildiği yönündeki ilerlemeci anlatının ihlalidir” demiş.
Aslında hiç iyileşmiyoruz, biliyor musunuz?
Ama yine de alyuvarlarımızdan umut diye bir şey üretiyoruz, işte. Hepsi bu.