Kaya Türkmen
Bize katılın Özlem Hanım
Bakmayın siz Erdoğan’ın daha geçen pazar İlim Yayma Vakfı’nın toplantısında “Demokrasimizi güçlendirdik. Yasakları ortadan kaldırdık. Türk dış politikasına itibar ve özgüven kazandırdık. Allah’a hamdolsun” dediğine.
Yok öyle bir şey. Görünen gerçek bunun tam tersi.
Demokrasimizin sonsuz bir derinlikte dibe oturduğunu, bir yasaklar ülkesi haline geldiğimizi, dış politikamızın ciddiyet ve inandırıcılık sorunu yaşadığını gözü gören, kulağı duyan herkes biliyor, anlıyor.
Akape’nin “ileri demokrasi” adını verdiği hedefe ulaşmak için bulabildiği yol arkadaşları MHP ve BBP’ydi bugüne kadar. Jean-Jacques Rousseau ve Montesquieu değilse de Bahçeli ve Destici beylerle ileri demokrasi inşa edilecekti. Nurlu ufuklar bizi bekliyordu!
Şimdi bir de Yeniden Refah Partisi (YRP) ve Hüda-Par katıldı ekibe. Hayırlara vesile olsun.
Bu şekilde yeniden yapılanan Cumhur İttifakında yer alan MHP dışındaki partilerin ortak özelliği dinci olmaları, siyasal İslamcı olmaları. Cumhuriyetle, kurucu ilkeleriyle, laiklikle, Atatürk’le, devrimleriyle sorun yaşamaları. Ve tabii kadına ve kadın haklarına bakışları.
İslamo-faşist bir ittifak işte…
Bu ülkeye verecek bir şeyi kalmayan, giderek destek yitiren ve anlamsızlaşan Akape’yi ilk yıllarında teşhis edemeyenler, bugün özüne döndüğünü görmüşler ve neyi temsil ettiğini anlamışlardır herhalde.
Yeniden Refah Partisi ve genel başkanının sadece Cumhuriyete ve Atatürk’e değil, İstanbul Sözleşmesine, Paris İklim Anlaşmasına, Avrupa Birliğine, hatta Covid aşısına bile karşı olduğunu görüyoruz. “Aşı olanlar yarı insan yarı maymun çocuk doğuracaklar… Aşı üç kulaklı beş gözlü yaratıklar doğmasına yol açabilir…” tadında laflar ettiydi pandemi sırasında küçük Erbakan.
“Allah’ın partisi” anlamına gelen Hizbullah’ı çağrıştırsın diye yine aynı anlama gelen Hüda-Par adını benimseyen son katılımcı, Türk-İslam sentezcilerinin yanına eklemlenen bir Kürt-İslam sentezcisi olarak renk kattı Cumhura.
Kürt Hizbullahı çizgisiyle gurur duyan ve eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın “Siyasi partiye dönüşmüş katiller sürüsü” olarak nitelendirdiği Hüda-Par’ın kadın politikasını merak eden var mı? Kadının da hakları olduğundan, tarikatların değil Kuran’ın esas olduğundan söz eden İslamcı yazar Konca Kuriş’i işkenceyle öldürüp bir evin bodrumuna gömmüştü bunlar. Hatırlayalım.
Laiklik dahil cumhuriyet değerlerine bağlı olduğunu sandığımız MHP’nin bunların arasında ne işi olduğunun bir izahı olsa gerek. Kendisi aksini savunmadıkça bu partinin ittifak arkadaşlarıyla aynı felsefeyi paylaşmaya başladığını düşünmek durumundayız. Anayasa Mahkemesine “Terör örgütlerinin arka bahçesi” diyen Bahçeli Beyin Hüda-Par’ı neden aklamak gereği duyduğunu da anlayamayacağız herhalde.
İşte bu yenilenmiş Cumhur İttifakının üyeleri siyasal İslamcılıklarının doğal gereği olarak kadın düşmanlığında da ortaklaştıklarını gösterdiler.
Önce İstanbul Sözleşmesi konusunda kazan kaldıran ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da amaçları doğrultusunda yönlendiren bu muhteremler, şimdi de sözleşmeye uygun olarak kabul edilen 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunu hedef seçtiler.
Devletin şiddet gören kadını korumasını, ona barınma sağlamasını, şiddet kullanan kocayı evden uzaklaştırmasını ve diğer bir takım tedbiri öngören kanunu.
Rahatsız ediyor bu kanun, siyasal İslamcıları. Erkeklerin kadınlara dayak atma özgürlüğüne halel gelmesin istiyorlar zahir.
Efendim, “kadın şiddet gördü diye erkek evden uzaklaştırılınca boşanmalar artıyor”muş. Halbuki aynı evde olsalar barışıverirlermiş. Üstelik erkek evin güvenliğiymiş. Uzaklaştırılırsa ev savunmasız kalırmış. Uzaklaştırılan erkek arabada filan yatmak zorunda kalıyormuş. Ve daha bir alay zırva.
Tekmeyle yüzü gözü dağıtılmış, kolu, bacağı, kaburgaları kırılmış, suratına kezzap atılmış, göğsünde, sırtında sigara söndürülmüş kadına da anlatıverin bunu bir zahmet. Adam uzaklaşmasın da barışıversinler. Laf!
Bugün kendi mahallesinde yalnız bırakılmaktan şikayet eden Akape grup başkan vekili Özlem Zengin’in “Akape’den önce kadının adı yoktu” dediğini unutmamış olsak da yanındayız.
Görüyorsunuz değil mi Özlem Hanım? Sizinkiler desteğine muhtaç duruma düştükleri cemaatlerin şantajına teslim oldu.
Biz tacize, tecavüze, istismara, kadın katliamlarına, LGBTİQ+’lara yönelik nefret söylemlerine, hani sizin mağdurlarına çok ayıp ettiğiniz cezaevlerinde yapılan çıplak aramaya, işkencelere, yoksulluğa, güvencesiz çalışmaya, mobbinge karşı sokaklarda, meydanlarda sesimizi haykırmaya, mücadele etmeye devam edeceğiz Özlem Hanım. Bu konuda hiçbir siyasi koşul, zorlama veya şantaja boyun eğmeyeceğiz.
Gelin bize katılın Özlem Hanım.
Bir kadın ve hukukçu olarak ne işiniz var o Taliban ittifakında?
Bütün kadınlar… Gelin bize katılın.
Size söz yine baharlar gelecek.
Size söz ışık sönmeyecek…