Kaya Türkmen
Bıyık, sarık, hançer, adalet…
Cumhurbaşkanı, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nun 76. dönem toplantısının açılışına katılmak üzere New York’a gitti geçen hafta.
Genel Kurul, örgüte üye 193 ülkenin her birinin temsil edildiği BM organı. Her yıl eylül-aralık döneminde toplanır. Genel Kurul toplantılarının başladığı ilk bir hafta-on günlük dönemde ülkelerin üst düzey yöneticileri BM kürsüsünden dünyaya mesajlarını duyururlar.
Geleneksel olarak ilk konuşmayı Brezilya yapar. Ardından ev sahibi ABD. Diğerleri de konuşmacının düzeyine, coğrafi dağılıma ve diğer bazı ölçütlere göre sıralanırlar. Kimi çevre sorunlarına değinir, kimi barışı önceler, kimi fakirliği, açlığı öne çıkarır…
Liderlerin BM kürsüsünden yaptıkları konuşmalar arasında bazıları tarihe geçmiştir. Fidel Castro’nun 1960 yılında yaptığı ve 4.5 saat Amerikan emperyalizmini yerden yere vurduğu, Başkan Kennedy’ye hakaretler yağdırdığı konuşma hatırlardadır.
1974 yılında ilk kez BM kapısından içeri giren Filistin Kurtuluş Örgütü Başkanı Yasser Arafat’ın “Buraya bir elimde zeytin dalı, diğerinde özgürlük savaşçısı silahımla geldim. Zeytin dalını düşürmeme izin vermeyin” sözü unutulmaz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu yılki konuşmasında Paris Anlaşması’nın TBMM’nin onayına sunulacağı müjdesini verdi. Paris Anlaşması, ülkelerin fosil yakıt kullanımını tedricen azaltmaları ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmeleri suretiyle küresel ısınmayı önlemeyi hedefleyen bir taahhütname. Anlaşmanın gereğini yerine getirmek, tüm ülkelere olduğu gibi, Türkiye’ye de ciddi mali yükler getiriyor. Türkiye, OECD üyesi olması nedeniyle “gelişmiş ülkeler” sınıflandırması içinde yer aldığından, iklim değişikliğiyle mücadelede bazı dış finansal desteklerden mahrum kaldığı için anlaşmayı bugüne kadar onaylamadı. Cumhurbaşkanı’nın BM kürsüsünden ilan ettiği onay hamlesi ülkemizin “gelişmekte olan ülkeler” listesine kaydırılması koşuluna bağlı. Yani içeride ahaliye “Uçuyoruz, şahlanıyoruz” diye masallar okuyan iktidar, dış dünyaya yerlerde süründüğümüzü itiraf etmiş oldu.
Paris Anlaşması’nı onaylayacak olmamız iyi haber tabii. Ama İstanbul Sözleşmesi tecrübesinden sonra cuma gecelerini yüreğimiz ağzımızda geçireceğiz.
Onca dünya liderinin aynı şehirde bulunduğu o bir hafta-on günlük zaman dilimi liderlerin birbirleriyle ikili olarak veya gruplar halinde görüşmeleri için de kıymetli bir fırsattır.
Toplantıya katılan devlet veya hükümet başkanları New York’a gitmişken ABD başkanıyla görüşebilmeyi ister doğal olarak. Başkan ise BM’ye üye 193 ülkenin liderlerinin hepsiyle görüşemeyeceğine göre seçici davranır ve görüştükleri üçü, dördü geçmez pek.
Erdoğan, Başkan Biden’la görüşemedi. Olsun. Hava yolundan tırstığı için New York’a gelemeyen Bahçeli’nin yerine uçağa alınan Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici’yle görüştü. İklim değişikliği, pandemi, Binyıl Kalkınma Hedefleri, AUKUS gibi güncel küresel konuları masaya yatırdılar. Tercüman masrafından da tasarruf edilmiş oldu.
Cumhurbaşkanı New York’a hareketinden önce Yunanistan Başbakanı’nın kendisiyle görüşme talep ettiğini duyurmuştu. Yunanistan bir yalanlama yayınlayarak böyle bir taleplerinin olmadığını, zaten iki liderin New York programlarının uyuşmadığını bildirdi. Başbakan Miçotakis’in programında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu Atina’da kabul etmek vardı.
İngiltere Başbakanı’nın yürüyerek veya metroyla dolaştığı New York’ta, Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden bıyıklı kalabalık, 34 plakalı araç konvoylarıyla kentin sokaklarında gövde gösterisi yaptı. Cayır cayır sirenler, yüzlerce korumalar, arabalar, arabalar, arabalar…
Çok sayıda AKP ve MHP milletvekili ve yandaş sendika yöneticisi de New York heyetinde yer aldı. Partili Cumhurbaşkanı’nın heyetindeki bir başka yandaş da Diyanet İşleri Başkanı’ydı. Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin diplomatik temsilciliğini barındıran Türkevi’nin yabancı konukların da katıldığı açılışında, sarıklı, cübbeli biri dua okudu. Pek fazla şaşıran olmadı. Ben kanıksamayacağım, alışmayacağım ve her defasında şaşırmaya ve itiraz etmeye devam edeceğim.
Türkevi’nin açılışını “Medeniyetin böğrüne sapladığımız hançer” olarak niteledi havuz medyası. Biri de “500 yıllık Türk dış politikasının en muazzam diplomatik hamlesi” anlamında bir şeyler geveledi 293 gökdelenin yükseldiği New York’ta diktiğimiz bir yenisi için.
Bir de kitaplar damga vurdu New York seferine. Birincisi Cumhurbaşkanı’nın “Daha adil bir dünya mümkün” adlı kitabı. Kitabın adını duyanların aklına “Önce Türkiye’den başlasak nasıl olur?” sorusu düştü.
İkinci kitap först leydimizin Afrika seyahatnamesi. Kolunda 30 bin Avro’luk saatle Etiyopyalı bebeleri okşar ve “porsiyonları küçültün” derken çekilmiş fotoğraflarla süslü kitabı.
Daha adil bir dünya mı dediniz?
Buyurun buradan yakın…