BİR KÜLTÜREL MİRAS NEDEN KORUNAMAZ?

Assos Antik Limanı’nda yürütülen yol ıslah çalışmasına ilişkin ortaya çıkan görüntüler tepkiye yol açtı. Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği ve Assos Dostları Grubu denizden limanı görüntüleyerek fotoğraf ve videolarla bunun bir yol ıslah çalışması olmadığını, 1.derece doğal ve arkeolojik sit alanı olan bir bölgenin yok edildiğini açıklamıştı. Bölgede yaşayan insanlar ve Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği geçtiğimiz hafta Çanakkale Kaymakamlığı’na dilekçe verip, cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulundu.

Tarihte pek çok uygarlığa ev sahipliği yapan Assos’u maalesef koruyamadık. Felsefe ve modern bilimlerin yeşerdiği coğrafyada kaya ıslah çalışması kepçelerle, dozerlerle yapılıyor. Kazdağı Savunma Derneği’nden Süheyla Doğan Assos’un Dünya Kültür Mirası Listesi’ne aday olduğunu hatırlatarak çalışmaların iğneyle kuyu kazar gibi yapılması gerektiğinin altını çiziyor. Köylerde bilgilendirme toplantıları yapan grup, bugün saat 12.00’de ‘Assos’ta Katliama Dur’ demek için Aristoteles heykeli önünde basın açıklaması yapacak ve bir forum düzenleyecek.  Tüm bu doğa ve kültür katliamı bana; yüreği toprak, kültür, tarih, vatan sevgisiyle dolu insanları hatırlatıyor ve her seferinde bir kültürel mirasın neden korunamadığını sorgulatıyor? Sığınağım Homeros, Azra Erhat ve Cevat Şakir oluyor. Çünkü onlar Anadolu tarihinin, Ege kıyılarında yeşeren felsefe, modern bilimlerin izlerini sürmüş, Olimposlu tanrıları İda Dağı’nın zirvesine taşımış Anadolu erenleridir.  

Azra Erhat, Homeros çevirisi sırasında İlyada’nın önsözünü yazarken bir akşam Halikarnas Balıkçısı’nın görüşlerini alt üst eden bir konuşma yaptığını aktarır. “Homeros İzmirlidir, dehasının kaynağı Anadolu’dur. Işık Ege’den doğdu. Yunanistan sonradan bunu kendine mal etti, batı da bu görüşü benimsedi. Yunan mucizesi diye bir şey attılar ortaya. Oysa Yunan mucizesi yoktur, Ege mucizesi vardır.” Azra Erhat sözlerini “Ne mutlu yurdu Anadolu olana, dostu Halikarnas Balıkçısı olana. Merhaba…”diyerek bitirir. Biz de size bu köşeden bir ‘Merhaba’ diyelim ve Azra Erhat’ın yazdığı Homeros kitabını aktaralım.

BİR ANADOLU ERENİ: HOMEROS  

Azra Erhat akıcı üslubuyla okurlarını kendi yurdunda bir geziye çıkarıyor ve gençleri uyarıyor: Her Türk genci yurdunun çeşitli yörelerini bilmeli, gerekirse onları yabancılara tanıtacak kadar bilgi edinmelidir.Bu kitabı yazma amacının da bu yurdun milyonlarca kız ve erkek çocuklarına seslenmek olduğunu belirtiyor.

Yazar ‘Gül ile Söyleşi’ formatında yayınladığı kitabında tarihi neden sevmediğimiz sorusunu da şöyle yanıtlıyor: Tarihi sevmiyorum diyorsun, çünkü yaşamıyorsun tarihi. Tarih sana ezberlenecek ölü bilgiler gibi görünüyor. Sayılar ezberlemekten, padişah adlarını bellemekten, bir sürü savaş adı sıralamaktan başka bir şeye yaramıyor sana okullarda öğretilen tarih. Oysa tarih bu değil ki. Tarihtekiler, bir zamanlar bizim gibi yaşamı yaşamış kişiler; ister kral, padişah, savaşçı kahraman ya da er kişi olsun; bizim gibi insanlar hepsi; kılığı kıyafeti, dili sözü sazı bizden ayrı da olsa bizden pek ayrı değil.Erhat o nedenle okura Homeros’u kuru kuru anlatmaz, adeta yaşatır. Troya destanını, Hektor’u, Kral Priamos’u, Akhilleus’u, Agamemnon’u, uğruna savaşılan güzel Helene’i Homeros’la anlatır.

Azra Erhat kitabında kültür varlıklarına sahip çıkmanın önemini ise şöyle açıklıyor: Hiç bizim bildiğimiz gibi değil, bu varlıklar maddesel oldukları halde çok eski zamandan bize dek gelmiş olmaları onlara manevi bir boyut katıyor. İnsan hastasına sahip çıkar, çocuğuna, ihtiyar anasına sahip çıkar, o anlamda almalı bu kavramı, yani bir varlığı kendinde tutma değil de onu koruma, saklama ve kendi için değil, başkası için, toplum için koruma ve saklama anlamına gelir.

BRITISH MUSEUM’DAN HALİKARNAS BALIKÇISINA YANIT

Azra Erhat kitabında Halikarnas Balıkçısıyla ilgili bir anekdot paylaşıyor. Berlin Müzesi, Louvre ya da British Museum Bergama’dan, Efes’ten, Milet’ten aşındırılmış eserlerle doludur, oraya gider şaşarak görürsün ki, bizde yerle bir olmuş, otlara topraklara karışmış birkaç parça taştan başka bir şey bırakmamış olan uygar kentler o müzelerde yeni baştan tüm anıtları, yapılarıyla dikilmiş duruyorlar.

Balıkçı günün birinde British Museum müdürlüğüne bir mektup yazmış, güzelim İngilizcesiyle, demiş ki bu eserler Ege’nin açık havasında, parlak güneşinde, gök ve deniz mavisinde yaratılmış, onlar bu çevreye göre yapılmış, onlar bu çevrede yaşayabilir ancak, Londra’nın sisinden, pusundan bozulup yıpranırlar, onlara MAVİ gerek. Balıkçıya müzeden nazik bir mektup gelir. “Uyarınıza teşekkür ederiz. Çok haklısınız, biz de bu eserleri kendi alıştıkları çevreye sokmak için yeniden, salonlarımızın duvarlarını maviye boyadık…”

“YAŞAR KEMAL BİR HOMEROSOĞLUDUR”

Azra Erhat, kitabının sonunda Yaşar Kemal’le Homeros üzerine yaptığı söyleşisine de yer veriyor. Erhat, Yaşar Kemal’i de Homerosoğlu olarak tanımlar. Çünkü ona göre edebiyat dediğin bir süreklilik kumkumasıdır. “Homeros bugün yaşamıyor mu sanıyorsun, bence İlyada ve Odysseia da günümüz yapıtlarında yaşıyor. Ne kadar roman yazılmış, yazılıyorsa, hepsinde Homeros vardır derim.”

Azra Erhat, Yaşar Kemal’i tanımasının Homeros’la doğrudan ilintili olduğunu anlatıyor. İlyada ağıtlarla biter. Kadınlar toplanmış Akhilleus’un öldürdüğü daha sonra topuklarını delerek günlerce Troya surları etrafında süründürdüğü Hektor için ağıt yakar. Erhat Batı edebiyatında destanı okuduğunu, Almanca, İngilizce ve Fransızca çevirilerinde ağıt sözcüğünün geçmediğini belirtiyor. “Nasıl geçsin ki ağıt yakmak diye bir şey yoktur onlarda: Bilmezler, tanımazlar öyle bir töreyi. Oysa Yunancasında böyle bir sözcük vardır: ‘Goos’ deniyor; yakınma, dövünme, ağlama anlamına gelir, ama burada herhangi bir yakınma değil, özellikle ölüme yakınma, bir töreyi tanımlayan bir terim bu. Oysa bizim için ağıt yakma öyle doğal, öyle alıştığımız bir şey ki, Hektor için yakınlarından olan kadınların toplanıp ağıt yakmalarını olağan, çok olağan görüyoruz.”

“İLK TÜRKÇE AĞITLARI YAŞAR KEMAL’DEN DİNLEDİM”

Erhat’ın Yaşar Kemal’le olan bağlantısı da işte bu ağıt yakma ile ilgilidir. Çünkü Yaşar Kemal on altı, on yedi yaşlarında Çukurova yöresindeki ağıtları derleyip toplamış, Adana Halkevi’nin bir yayınıyla kitapçığı yayınlamış ve Azra Erhat’a da göndermiştir. Erhat ilk Türkçe ağıtları Yaşar Kemal’den dinlediğini yazar ve onunla yaptığı söyleşisinin, Homeros’un en büyük, en ünlü ad olarak simgelediği epik geleneğin, destan geleneğinin bugün Anadolu’da nasıl canlı olduğunun göstergesi olduğunu vurgular.

“ÇOCUKLUĞUMDA 60 YAŞINDAKİ BİR OZANLA ATIŞTIM”

Yaşar Kemal, Homeros’la ilgili şunları söyler: Ben Homeros araştırmacısı değilim, olamam, olanağım yok araştırmaya. Ben Homeros’u okuduktan sonra, senin ve Halikarnas Balıkçısı’nın Homeros hakkında verdiğiniz bilgileri işittikten ve Türk basınında ne çıktıysa onları da okuduktan sonra bir sonuca vardım. Benim sağlıklı düşüncem şu olabilir: Bugün Türkiye’de Anadolu’da yaşayan epik gelenekten Homeros’a gidebiliriz. Benim işim bu, ben folklorla, Türk halk edebiyatıyla otuz kırk yıldır uğraşıyorum. 16 yaşımdan beri uğraşırım, bu geleneğin içinde doğdum büyüdüm, halk şairlerinin arasında. Gençliğimde, çocukluğumda başladım, “atışma” diyorlar ya, ben saçı sakalı ağırmış altmış yaşında bir ozanla sabaha kadar atıştım. Sonra halk şairleri gelirlerdi, biz onları dinlerdik, ilkokulda bir arkadaşım vardı, Aşık Mecit, öğretmenler onunla atıştırırlardı beni. Elimize bir saz verirler, ben iyi saz çalmasını bilmezdim, şimdi de iyi bilmiyorum ya, ama bizi dışarıya çıkarırlar Mecit’le akşama kadar atıştırırlardı.

“EPİK; TAŞA, AĞACA, BULUTA, ÇİÇEĞE, HAYATA MİNNETTARLIK ÇIĞLIDIR”

Yaşar Kemal, Homeros’tan gelen epik geleneğin ne olduğunu da detaylı bir şekilde anlatır. “Epik hayatı olduğu gibi verir, hayatı bütün güzelliğiyle kabul eden insandır epik şair. Epik, hayata, toptan hayata bir minnettarlık çığlığıdır… Taşa minnet, ağaca minnet, buluta minnet, çiçeğin açmasına, insanın tadına, hatta bütün pislikler, kötülükler içinde, isyan etmeden o pisliğe, savaş içinde bile insanın güzelliğine minnet. Toptan hayata minnettarlıktır epik, müthiş bir umuttur. Bizim çağımız epik gelenekten kopmasaydı böyle karamsarlığa düşer miydik?

Yaşar Kemal, yaşattığı değerleri, özünü, toprağını, Anadolu insanını o kadar güzel anlatıyor ki gerisi laf-ı güzaf. Yaşadığımız topraklara, doğaya, bizlere miras bırakılan kültüre sahip çıkmak hepimizin borcu. Ancak Yaşar Kemal’in dediği gibi “O iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık.”

MERAKLI KİTAP KURTLARI NE OKUSUN?

İLYADA TROYA SAVAŞININ DESTANI

Homeros

Can Çocuk

Celal Üster’in eşsiz çevirisiyle Troya Savaşının destanı minik okurlarını bekliyor. Binlerce yıl öncesinden bugüne uzanan büyük bir serüven, yıllar süren bir savaş; Troyalılar, Akhalılar, krallar, cesur savaşçılar ve Olimpos’un tanrıları…

BÖCEKLERİN SAVAŞI

M.G Leonard

Domingo Yayınları

İnsanlık kuşatma altında. Gelecek üç çocuğa ve onların böceklerine bağlı. Domingo Yayınları’ndan çıkan Böcek Çocuk üçlemesi macera severleri bekliyor.

YİNE Mİ SEN!

Nehir Yarar

İthaki Çocuk

Kitabımızın kahramanı Utku, sulu şakalarıyla ünlü sınıf arkadaşından pek hoşlanmaz. Üstelik onunla sıra arkadaşıdır da. Yaz tatilini geçirmek için halasının yanına giden kahramanımız biraz rahat etmek ister ama onu sürprizlerle dolu bir tatil beklemektedir. Nehir Yarar, okuyucuları için didişmelerden doğan sıkı bir dostluğun hikayesini anlatıyor.

GECE PARLAYAN

Tuba Kumaş

Uçanbalık Yayınları

2019 Tudem Edebiyat Ödülleri’nde üçüncülüğe değer görülen ‘Gece Parlayan’ kararlılık ve azimle her türlü engelin üstesinden gelinebileceğini anlatan bir kitap. Uçsuz bucaksız bir hayal alemi okuyucularını bekliyor.

HAFTANIN KİTAPLARI

KANADALI BİR GELİNİN TÜRKİYE ANILARI

Hughette Eyüboğlu

Türkiye İş Bankası Yayınları

Bedri Rahmi ve Eren Eyüboğlu’nun gelini, Mehmet Eyüboğlu’nun eşi Hughette Hanım’ı yakın zamanda kaybettik. Akgün Akova kendisi için “Yazmaların Ecesi” der. Hughette Eyüboğlu’nun renkli yaşamını, Türkiye’nin çalkantılı yıllarını ve başına gelen trajik öyküleri bu kitapta okuyabilirsiniz.

HAYDARPAŞA’NIN SON MEMURU

Başar Öztürk

Ayrıntı Yayınları

Başar Öztürk, ‘Haydarpaşa’nın Son Memuru’ kitabında Haydarpaşa Garı’nın ve çalışanlarının hikayesini anlatıyor. Gara avukat olarak atanan Efes, yaşamındaki değişimlerin yanı sıra Haydarpaşa’nın dönüşüm projesiyle de zor günler geçirmektedir. Yazar kitabın baş karakteri Efes’in tutunamama hikayesini, garda çalışan memurların, işçilerin yaşadıklarını, sendikal mücadeleleriyle birlikte ele alıyor.

YÜZ YIL ÖNCE BİSİKLETLE BURSA

Ahmed Tevfik

Sentez Yayıncılık

‘Yüz Yıl Önce Bursa’kitabında bisiklet meraklısı iki maceraperest delikanlının, Galata Rıhtımı’ndan başlayıp, Mudanya’dan itibaren bisikletle devam eden, Bursa-İnegöl-Yenişehir güzergahını kapsayan gezilerinde başlarına gelenler ve gözlemleri anlatılıyor. Kitapla aynı zamanda yüz yıl öncesinin Bursa’sını da tanımış olacaksınız.

KAZI BAŞKANININ KARAVANASI

Arkeolojinin Delikanlısından Yemek Tarifleri

A.Muhibbe Darga

Yapı Kredi Yayınları

Türkiye arkeoloji tarihinin en önemli isimlerinden A. Muhibbe Darga kitabında yemek tarifleri kadar anılarıyla da okuyucunun belleğinde leziz bir tat bırakıyor. Darga sadece kazı karavanasını değil, İstanbul’da kurulan sofraları, bir zamanlar Fenerbahçe’den tutulan balıkları, çocukluğundan kalan beyaz pilavı da anıyor.

ÇOCUĞUM İNGİLİZCE ÖĞRENİYOR

Prof. Dr. Cem Balçıkanlı, Prof. Dr. Kemal Sinan Özmen

Altın Kitaplar Akademi

Çocukların İngilizce öğreniminde anne babaların rolü ne? Çocuklarının öğrenme süreçlerine ebeveynler nasıl katkıda bulunabilir? Balçıkanlı ve Özman ailelere rehber niteliğinde bir kitap sunuyor.

ÇOK SATANLAR

1. Kayıp Tanrılar Ülkesi, Ahmet Ümit

2. Balıkçı ve Oğlu, Zülfü Livaneli

3. Tarih, İnsanın Tanrı Oluşuyla Sona Erecek, Harari

4. Hazan, Ayşe Kulin

5. Var mısın? Doğan Cüceloğlu

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eda Yılmayan Arşivi