Mine Uzun
Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunca…
Bir hafta da şu yazı günü geldiğinde derin bir ohhh çekmeden oturabilecek miyim acaba bilgisayarımın başına? Delirmek işten değil.
İki konu var bu arada gündemden düşmeyen
Birincisi:
Geçtiğimiz yazı günümde İsrail Filistin konusunda epeyce detaylı bir yazı kaleme almıştım. Nereden geliyor mesele, nereye gidiyor? Sizlerden de çokça mesaj geldi.
O yazımın sonunda özellikle protestolara değinmiş ve hariçten oturduğumuz yerden bağırarak olmaz bu işler demiştim. Varsa cidden üretimden ya da tüketimden gelen gücünüz bunu kullanır, kullanmasını özendirir ve cidden belki de bir şeylerin değişmesini sağlayabilirsiniz demiştim. Evet, boykot hele ki ekonomik boykot çok önemli bir güçtür. Koca koca şirketleri dize getirir hatta devletlere bile diz çöktürebilir.
Ülkemiz insanının önemli sorunlarından biri bence “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi” olmasıdır. Günlerdir sosyal medya üzerinden takip ediyorum. O markayı kullanmayın, bu markanın ellerinde bebek kanı var. Şu markaya elinizi uzatırsanız elleriniz kırılsın. Vs.…. Arkadaş n’oluyor yahu? Bir bak bakalım o marka nereli. Sermaye yapısının dağılımına bir bak. Bir bilgin olsun sonra ahkam kes değil mi ama.
Olduk olmadık boykot çağrısı ancak komik oluyor. Bir de bilindik tanındık insanlar böyle çağrılarda bulununca ben daha da çok üzülüyorum. Çünkü toplumda ağırlığı olan insanların kanaat önderi olması, söyledikleri her şeyin doğru olması, kulaktan dolma bilgilerle yönlendirme olmaması gerekir. Hedefim asla kişiler, isimler değil. İsrail mallarını kullanmadığını, protesto ettiğini söyleyen belediyelerin neyi kullanıp neyi kullanmadığını bilmemesi yeterince acı bir durum. Düşünsenize ne ile protesto ettiğini bilmiyor ama sizi beni yönetiyor.
Neyse bir tek örnek üzerinden ben anlatayım, gerisini de siz merak ediyorsanız araştırırsınız.
Şu meşhur kahveci! Fiyatları çok arttığı için artık kahve alamıyorsanız o başka ama adamlar acaba daha nasıl bizim İsrail ile ilişkimiz yok diyebilirler merak ediyorum. Sonunda kendi internet sitelerinde bir bilgilendirme notu paylaşmışlar. Elinde kanlı bardaklı insanların üstüne çarpı atılmış görseller yerine okumak isteyenler için.
Resmi dini İslam olan “Kuveyt” genel merkezli bir grup tarafından Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da yaklaşık 1.900’den fazla bu malum kahve mağazası işletiliyor. Hatta taaaa “2003 yılında İsrail'deki operasyonel zorluklar sebebiyle ortaklığımızı sonlandırma kararı almıştık” diye de belirtiyorlar.
Örnekler çoğaltılabilir…
Gelelim ikinci konuya:
Tüm hafta sonu hepimizin yakından takip ettiği, takip etmek zorunda da kaldığı CHP Kurultayı ve Genel Başkanlığa Özgür Özel’in seçilmesi konusu. Her şeyden önce Sayın Özel’i tebrik ederim. Güzel bir değişim olacağını düşünüyor ve umuyorum. Omuzlarındaki yükün çok ağır, sorumluluğunun çok ciddi olduğunun altını çizmeliyim. Çok acil bir şekilde “dinozor” olmayan bir kadro kurmalı ve her konuda işin gerçekten ehline danışmalıdır. Herkesin her şeyi anladığı, bildiği değil de gerçekten konunun uzmanları olmalıdır kadrosunda. Kendisini bugünlere taşıyan delegelere, yol arkadaşlarına sırtını dönmek değil, aksine onların da emeklerinin hakkını vermenin tek yolu bu bence.
Sn. Kılıçdaroğlu ise maalesef ülkenin kurucu partisinin genel başkanlığını, Atatürk’ün emaneti olan koltuğu devretmenin ne hakkını verebildi ne de hafızalarımızda iyi bir yer alabildi.
“Koltuk” denilen şey neden bu kadar önemli gerçekten anlamakta çok zorlanıyorum. Memlekette hiç kimse oturduğu koltuktan zamanında kalkamıyor. Bir türlü oturtmayı başaramadığımız demokrasi kültüründen olsa gerek. Lafa gelince herkes kadroların gençleşmesinden, görev devrinden, koltukların kalıcı olmadığından dem vuruyor. Ama gel gör ki kimse bulunduğu yeri bırakmak istemiyor. Bu bir futbol kulübünde de böyle, siyasi bir partide de… Çok ilginç!
Bu arada bir eleştiri de Sn. Kılıçdaroğlu’nu neredeyse hakarete varan tonlamada eleştirenlerin, değişim bayraklarını en önde taşıyan, kerli ferli kişilerin Özgür Özel’in seçilmesi konusundaki mutsuzlukları. Anlamak mümkün değil. Ne istiyorsunuz?