Mehmet Şandır
BAYRAMIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Bir bayramı daha yaşadık;
Geçen bayram, “Bayramlar, bir serin nefes, bir gülümseme ve bir sıcak kucaklaşma fırsatıdır. Yaşamak için yaptığımız ve genellikle de kaybettiğimiz kavgaya bir kısacık aradır” demiş ve “olmayana üzülmektense olana sevinmek akıllılıktır” avunmasında “Allah devlete zeval vermesin” diye dua etmiştik.
İki ay geçti, ne değişti?
Her anlamda şartlar daha da ağırlaştı. Tüm rakamlar, parametreler aleyhimize kötüleşti, tedbirler havada kaldı, vaadedilenlerin hiçbiri gerçekleşmedi; gelecek yıla kaldı umduklarımız, korktuklarımız kapıya dayandı, çember iyice daraldı, her geçen gün daha kötüye gidiyoruz.
Toplum, (sefalet içinde yaşayanlarla kolay para kazanarak saltanat sürenler) aynı sokakta birbirine duyarsız bir cam kırığı yığınına dönüştü; çareyi, çözümü devlette değil başka yerlerde arar oldu. Mafya mahkemeleri, özel güvenlik şirketleri, tarikat/cemeat dayanışması; yeniden bir parelel devlet oluştuğu korkusu…
Geçen ay Nakşi şeyhinin cenaze törenine katılanlar Fatih Camisi’ne sığmadı, caddeler sokaklar doldu taştı. Toplumdaki çözülme, arayış ve savrulmayı gösteren bu olayı çok önemsiyorum ve tehlikeli bir gelişme olarak görüyorum.
Bu manzara çöküş sürecine girdiğimizin işaretidir.
Cumhuriyet değerlerine karşı olduklarını her halleri ile bir meydan okuma uslubuyla ortaya koyan bu cemaatin/tarikatın liderine başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere devlet yöneticilerinin gösterdikleri ilgi ve sahiplenme tavrı bilinçlidir, tehlikeli bulduğum zihniyetin tezahürüdür ve çöküşün ulaştığı boyutu göstermektedir.
Bir büyüğümüzün ifadesi ile söylersek; “tarikatler, dış güçlerin operasyon aracıdır.” Örneği; 2016 yılı 15 Temmuz. Fethullah Gülen cemaati dış destekle Devleti yıkmaya teşebbüs etmişti. Ülkeyi yönetenlerin gafleti ile devlete sızmışlar ve devlet içinde devlet olmuşlardı; ders alınmadı, alınacağı da görünmüyor.
Tarih felsefesi okumuş bir siyasetçi olarak ifade ediyorum ki, devleti, yani dünyayı öbür dünyanın kanunları yani ilahi nasslarla yönetmeye çalışan, bunun için aklı, ilmi, felsefeyi (düşünceyi) dışlayan her yönetim çökmüş ve yıkılışa ulaşmıştır.
Oğuz boyları tarafından kurulan, Türk töresi ve örfi hukukla yönetilen Osmanlı Devleti’ni Yunus Emre’yi kafir olmakla suçlayan Şeyhülislam Ebusuud Efendi ve ardılları Kadızadeler, verdikleri fetvalarla ilimden, akıldan uzaklaştırmışlar ve en güçlü olduğu dönemde çöküşüne ve yıkılışına zemin hazırlamışlardır.
Yavuz Sultan Selim’in İslam halifeliğini devir alması ile başlayan süreç, kuruluş hukukunun değiştiği süreçtir. İmam Gazali’nin başlattığı aklın, ilmin ve felsefenin küfür sayıldığı, Farabi, İbni Rüşt, Buruni gibi ilim adamlarını kafir olmakla suçlayan bu anlayışın devlet yönetimine hakim olması toplumda çözülme ve devlette çöküşü başlatmıştır; mukadder akibet yıkılıştır.
Yine bir Türk Devleti olan Timur İmparatorluğunun çöküşü, astronomi ve matematik alimi Uluğ Bey’den sonra gelen Ebu Said döneminde Nakşi şeyhi Ubeydillahrar’ın yönlendirmesi sonunda ilmin, aklın, felsefenin yasaklanması ile başladı. Ebu Said Han, Uluğ Bey’in kurduğu gökbilim merkezini, rasathaneyi ve üniversiteyi küfür diye yıktı; şeri hukukla devleti yönetmeye çalıştı. Sonunda büyük Timurlu Türk Devleti çöktü ve yıkıldı.
Yine bir Oğuz Türk boyu tarafından kurulan Selçuklu Devleti’nin Anadolu kolu, Farslaşarak yıkılmıştır; o dönemin din alimi Mevlana’nın Türkçe yazılmış bir tek beyti yoktur.
Çağatay Türklerinden Babür Şah’ın Hindistan coğrafyasında 1526 yılında kurduğu ve 1858 yılına kadar yaşayan Türk devleti Babürlüler de İmam-ı Rabbani’nin mektupları ile şekillenen Evren Gizip Şah döneminde devletin ve toplumun dini esaslara göre yönetilmesi sonucunda çöküşe geçmiş ve yıkılmıştır.
İncelenirse görülecektir ki Roma İmparatorluğu da kilisenin bağnazlığının devlete hakim olması sonucu çökmüş ve yıkılmıştır.
Günümüzde, Evanjelizm inancının “kaçınılmaz kader” ve “ilahi görev” anlayışı ile dünyaya düzen vermek iddiasındaki Neo-Con siyasetinin ABD imparatorluğunu çöküşe sürüklediğini Emmanuel Todd ve Niall Ferguson gbi ABD’li düşünürler söylemekte ve yazmaktadır.
BENCE
Tarihen sabittir ki bir devletin dini değerlerle yönetilmesi topluma, devlete ve dine zarar vermektedir ve çöküşe zemin hazırlamaktadır.
Bir başka gerçek bir devletin kuruluş felsefesini ve kurucu hukukunu değiştirirseniz o devleti önce çöküşe sonra yıkılışa sürüklersiniz.
Devlet, milletin her ferdinin eşit ağırlıkta mülkiyetidir ve milletin örgütlü gücüdür. Millet adına devleti yönetenler devir aldıkları emanetin değerlerine, hukukuna saygılı
olmak mecburiyetindedir.
Muhafazakar, dindar hatta bir tarikat üyesi olabilirsiniz ancak “nass var nas” diyerek ülkeyi yönetemezsiniz. Yönetmekte ısrar ederseniz Devleti çöküşe ve yıkılışa sürüklersiniz.
Buna hakkınız yok! Gücünüz de yetmeyecektir.
Unutmayın! “Bir şey haddini aşarsa zıddına inkılab eder”
Karamsar olmaktan öte kaygılıyım ve üzüntülüyüm.
Bu Bayramın düşündürdüklerini sizlerle paylaşmak istedim.
Daha güzel bayramlara ulaşmak dileğiyle…