Mehmet Şandır
BAŞKA TÜRKİYE YOK
“…ne olur yardım edin” çığlığı kulaklarımda çınlıyor.
Bugün, bir hafta bir gün oldu; Türkiye ve Türk Toplumu, her anlamda merkezi Kahramanmaraş’da olan depremi yaşıyor. Daha uzun süre de yaşayayacağı ifade ediliyor.
Hercümerç olduk, kıyameti yaşadık, şehirlerimiz yıkıldı, hastahanelerimiz, yollarımız, havaalanlarımız, hatta depremle mücadele için yapılmış binalarımız yıkıldı; insanlarımız yuva bildikleri evlerin enkazları altında kaldılar, öldüler, yaralandılar, toprağa karıştılar. Toprağın altında eksi on derece soğukta donarak öldüler. Birçoğunun cansız bedenine ulaşılamayacağı, enkazla beraber gömüleceği; bir mezar taşından yoksun, toprak olacağı söyleniyor.
Toprağın altında yalnız insanlar değil kültür ve medeniyet de kaldı; yeniden yeni bir hikaye yazmak kaç yılımızı alacak, bilen var mı?
Sağ kalan bizlerin de dünyası yıkıldı, psikolojimiz bozuldu.
Şehirler boşaldı; yıkılan, içinde yaşanamaz hale gelen binalarda yaşayanlar canhıraş bir gayretle herşeyi arkalarında bırakarak başka yerlere kaçıyorlar; allak bullak, altüst, darmadağınık, karmakarışık yani hercümerç olduk, hastahaneler, oteller kimliği dahi olmayan depremzedelerle doldu taştı, şehirlerin yeni sakinleri oldu.
Şehirler, soygunculara yağmacılara kaldı. Salgın hastalıklar kapıda bekliyor…
Toplum olarak bir yandan en güzel insanlık örneklerini verirken; övündük, sevindik, millet olduğumuzu hatırladık ancak bir yandan da esfelisefilin tanımında insanların davranışları ile de utandık, korktuk, öfkelendik.
Bir hafta boyunca her kötü haberle öldük, her mucize kurtuluşla sevindik.
Televizyonların gece yarılarını bulan tartışma programlarında, deprem allamelerinin açıklamalarını, kehanetlerini, kıyamet korkutmalarını dinliyoruz. Gazete köşelerinde iktidar yanlısı ve iktidar karşıtı kalemşorların hiç değişmeyen cephe savaşları devam ediyor.
“Deprem ülkesinin depreme duyarsız insanları olarak nerede hata yaptık sorusuna cevap arıyoruz. Cevabı belli soruya… Her yerde hata yaptık. Hataların hiçbirini ıskalamadık… 25 sene önce unutulmaz bir acıyla yıkıp geçen depremi unuttuk, ardından gelen ikazları umursamadık; geleceği besbelli Maraş depreminin habercilerine başımızı döndürüp bakmadık bile”
Alıntıladığım yukarıdaki doğru sözleri her deprem sonrasında yazdık, dinledik.
Her deprem sonrasında, Hasan Hüseyin Korkmazgil’in dediği gbi “ekmeği bol eyledik, acıyı bal eyledik, sıratı yol eyledik, geldik bugüne, bak şu bebelerin güzelliğine; kaşı destan, gözü destan; elleri kan içinde…Kör olasın demiyorum, kör olma da gör beni”
Eti geçti, duydun mu? Bıçak kemikte. Duymadınsa duy artık, behey Allah’ın kulu, Duy da silkin n’olursun, bu ne biçim uyku bu. Bıçak kemikte” şiirinde olduğu gibi nutuklar attık.
“Hal-i Pür- Melal’imiz” tam da budur.
Deprem bir doğa olayı; korkunç bir enerji patlaması, zamanı çok kesin olmamakla beraber bir gün mutlaka kapımızı çalacağını biliyoruz; ilim, ilim adamları bunu ısrarla söylüyorlar. Türkiye, bir deprem ülkesi; her yıl hatta her gün küçüklü büyüklü bir veya birden çok deprem yaşıyoruz ve yıkılıyoruz; büyük can ve mal kayıplarımız oluyor. “Japonya, birçok defa 9 şiddetinde depremler ve akabinde tsunamiler yaşadı; neden yıkılmadı” diye sormuyoruz!
“Asrın felaketini yaşadık” diyor siyasetçiler, ilim adamları. Gerçekten öyle mi? Mazeret bu mu? Aslında felaket olan husus; deprem gerçeğine rağmen alınması gereken tedbirleri yeterince ve zamanında almayan; insanlar, kurumlar, yönetenler olarak vurdumduymaz tavrımızdır. Hemen her yıl çıkarılan imar affıdır, siyasetin aymaz, sorumsuz yönetimidir, insanımızın açgözlülüğü, doymazlığıdır. Aslında toplum olarak “ahlak depremi” yaşıyoruz!
Hiç unutulmamalı ki “doğa kendisinden alınanları misli ile geri alır.”
Deprem sonrasında yaşanan felaketin baş sorumlusu siyaset kurumudur, ülkeyi yönetenlerdir, ilme, ilim adamına kulakları tıkamalarıdır.
Yerbilimci Prof. Dr. Naci Görür, “Bingöl-Elazığ-Malatya-Adıyaman-Maraş için kocaman bir proje hazırladık. DPT’ye sunduk, reddedildi. TÜBİTAK’a sunduk, reddedildi. TV’lerde söyledik, her yerde söyledik, çırpındık” diyor.
Kahramanmaraş depreminin siyasi hayatımızda yaratacağı sarsıntı çok büyük olacaktır. !999 yılı Marmara depremi sonrasında olduğu gibi siyaset yine altüst olacaktır.
Esas depremi önümüzdeki bir yılda yaşayacağız. Bu sosyal, ekonomik ve siyasi depremi en az zararla aşabilmek için herkese, herbirimize sorumluluk düşmektedir.
BENCE
Yaşadığımız felaket canımızı çok yaktı; her anlamda kaybımız var, acımız büyük. Yaşadığımız travmanın en az 5-6 yıl devam edeceği ifade ediliyor. Felaketin sebebi ve müsebibi elbette konuşulacak; acılarımızı yarıştıracağız, öfkelerimizi köpürteceğiz, suçlamaları yapacağız ancak bir noktaya kadar; ülke bizim, devlet bizim, millet bizim, acı bizim; paylaşacağız ve geleceği birlikte kuracağız; çözümü, çareyi birlikte bulacağız.
Sayın Cumhurbaşkanı en kısa zamanda tüm siyasi parti liderlerini davet etmeli ve önceki tartışmaları bir kenara bırakarak deprem felaketinin toplumsal enkazının nasıl kaldırılacağı konusunda istişare yapmalıdır.
Başka Türkiye Yok!