Mehmet Şandır
ARTIK YETER! SORUMLULUK MİLLETİNDİR!
“Unutmak ölmektir” demiştik, önceki yazıda…
6 Şubat depreminden sonra Şanlıurfa ve Adıyaman’da yaşanan sel afetinin felakete dönüşmesini ve 21 insanımızı alıp götürmesini yazmasak olmaz.
Gençliğini Şanlıurfa’da yaşamış bir arkadaşımın yazısını kısaltarak sizlerle paylaşmak istiyorum.
“Urfa’nın tam göbeğinde kenti ikiye bölen Karakoyun deresi vardı bir zamanlar. Adından da anlaşılacağı gibi Karakoyunlu Devleti zamanında yapılmış, üstünde gerdanlık gibi üç tane tarihi köprü bulunan bir dere. Dere deyip geçmeyin. Yaklaşık 50 metre derinliğinde,100 metre genişliğinde ve 3-5 kilometre uzunluğunda bir yerden söz ediyorum.Yaz-Kış şırıl şırıl akar, Urfa’lılar boş zamanlarını burada geçirirdi. Pis kokuyor gerekçesiyle islah etme yerine, betonla kapatılıp, üzerine iş hanları ve dükkanlar yapıldı.O dönem onca itiraza rağmen yapıldı. Çevre düzenlemesi olarak da asırlık palmiyeler böcekleniyor diyerek kesildi yarine plastik ağaçlar dikildi. Biz o zamanlar islah edilip aynen Eskişehir’deki gibi kültürel ve turistik bir merkez olmasını önerdik; ama kim dinler. Bundan 2-3 sene önce iş merkezlerinin dere islah edilmeden yapıldığı anlaşıldı ve Ankara’dan 160 milyon para geldi. Ancak islah yapılmadığı gibi, iddialara göre para da kayıp…
Bununla da kalmadılar. Şehrin tam girişinde Abide denen bir kavşak vardı. Adını Urfa’nın kurtuluşunu simgeleyen abideden alırdı. Abide Meydanı’nın yanından Cavşak Deresi geçerdi ve etrafı çay bahçeleri ile çevriliydi. Sıcak Urfa ikliminde şehrin nefes alacağı bir alandı. Ne oldu dersiniz Abide alanına? Çoklu üst geçit yapıldı alanın ve derenin üstüne. Bir süre öncede Sayın Erdoğan “yüzyılın projesi” diye şahşahalı bir törenle açtı üst geçidi. Bugün can pazarı yaşanan yer, işte o “yüzyılın projesi”nin olduğu yerdir.
Bu kadar mı? Tabii ki değil. Urfa’nın Diyarbakır çıkışında Karaköprü denen bir bölge vardı. Hani şu “Karaköprü narlıktır” türküsündeki yer. 20-30 haneli, nar bahçeleri ile kaplı köy… Delikanlılığımızda kaçamak yapıp, nar ağaçlarının altında, kürsülerde çilingir sofrası kurduğumuz köy… Şimdilerde, yani AKP döneminde 500 bin nüfusa erişmiş ucube yerleşim yeri…İşte bugünkü felaketin odağındaki üç bölge…”
Bu bilgilerin doğruluğunu teyit ettirdim. Şehir Planlamacıları Odası Başkanı Selim Acar Bey, “Yonca yaprağı projesinin siyasi sebeplerle ret edilmesi sonrasında dere yataklarının kotunu düşürerek üzerine çok katlı üst geçitler yaptılar. Dere kenarlarında kazanılan alanlar imara açılarak üzerinde AVM ve bazı büyük binalar inşa edildi. Bu günkü sonucun sebebi budur” dedi.
Yani bütünüyle siyasi ve çıkar amaçlı bir kararın sonucunda yapılanlar, sel afetini felakete dönüştürmüş; 16 vatandaşımızı hayattan kopardı ve binlerce konut ve işyeri kullanılmaz duruma geldi.
Beklenmedik bir sonuç mu? Hayır. 2021 yılında AFAD ve Şanlıurfa Valiliği “İl Afet Risk Azaltma Planı” hazırlatmış ve yaşanacaklar yazılmış; Cavşak, Karakoyun, Akpiyer dereleri için “Sel olacak” uyarısı verilmiş. Sonuç ortada…
Sayın Acar bir uyarıda bulunuyor; “TOKİ, Cavşak deresinin iki yakasına yani eski sanayi denilen bölgeye şimdi yeni konutlar yapıyor; yarın yaşanacak felaketlere zemin hazırlıyor”. Ve bir teklifte bulunuyor; acilen “Kent Suçları Yasası” çıkarılmalıdır”, “Kentin dokusunu bozanlar cezalandırılmalıdır” diyor.
BENCE
Çok da doğru soylüyor; yaşadığımız felaketten ders çıkarmıyanlar masum olamaz; suçludur ve bu suç bireysel değil siyasidir, resmidir, kurumsaldır, “taammüden öldürmek” kapsamında ağır cezalık bir suçtur.
Türkiye’yi 21 yıldan bu yana AKP iktidarı tek başına yönetmektedir. Ayrıca Şanlıurfa’da 1984 yılından beri yani yaklaşık 40 yıl belediye yönetimi AKP siyasetinin ve zihniyetinin elinde bulunuyor. Afetin felakete dönüşmesinin sebebi ve müsebbibi açık ve net değil mi?
Ülkeyi yönetenler bu konuda samimi bir özeleştiri yapmayı düşünürler mi, Bu kaçıncı oldu? Geçen senelerdeki Kastamonu ve Bartın sel felaketlerini ne çabuk unuttuk!
Yine bildik bir tavır; helallik dileyecekler, iş bitecek; Yola devam…
Öyle mi olacak, bu gözyaşlarına inanacak mıyız?
“Nehyi anil münker” bir inanç değeri; Peygamber sözü, yanlışı ret etmek/engellemek anlamında bireysel ve toplumsal sorumluluğumuzu hatırlatır; gereğini yerine getirecek miyiz?
Ya da her afet sonrasında “kader planında vardır” nutuklarına inanacak, boyun mu bükeceğiz? Sorumluluğumuzun gereğini ne zaman ve nasıl yerine getireceğiz?
Afet; coğrayamızın karekteridir ve bizlerin kaderidir. Ancak her afetin felakete dönüşmesi her birimizin/toplumun eseridir; ortak sorumluluğudur. Baş sorumlu ülkeyi yönetenlerdir.
Toprak ayağımızın altından kayıyor, tüm değerlerin, kurumların, kavramların içi boşaltılıyor, varlıklarımızı kaybediyoruz, sosyolojimiz, psikolojimiz bozuluyor.
Artık Yeter!
Gereğini yapmak konusunda sorumluluk Milletindir!