Ah Güzel Ülkem!

“Seni düşünürken

Bir çakıl taşı ısınır içimde

Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar

Bir gelincik açılır ansızın

Bir gelincik sinsi sinsi kanar

Seni düşünürken”

Bedri Rahmi Eyüboğlu

Benim sadece sözcüklerim var, kalemimin ucundan dökülen…

İstemez miyim; okurlarımıza güzel anları, sanat buluşmalarını, insan ilişkilerini, aşkları ve başarı öykülerini yazmayı, istemez miyim?

Ne yazık ki, son dakikalar ülkesinde, bu güzelim ülkeyi yönetenlerin öngörüsüzlüğü, aymazlığı, önyargılı bakışları sonucunda son dakikalar meydana geliyor.

Son dakikalar nedense hep kadınları ve çocukları vuruyor.

Şiddetten ölen kadın haberlerine son yıllarda çocuk haberleri de karışıyor. Öldürülen kız çocuklarını akan berrak sulara, pırıl pırıl göllere atıp pisliklerinin izlerini suların temizlemesine bırakıyorlar. O tertemiz bedeni kirleten sizlerin kirini sular yok ederken vicdanınızdaki, ruhunuzdaki kirliliği ne temizleyecek hiç düşündünüz mü?

Vicdanı körelmiş, ruhu kararmışsa sizin temizlenmeniz olanaksızdır!

2024 için bir almanak yapsam ruhum kararır!

Geride bıraktığımız yıl savaşlar, ülkemde kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet olayları, derinleşen yoksulluk, sönük geçen kitap fuarları, dünyamızdan geçen sanatçıların kayıpları ile ne çok eksildik!

2024 yılı kadınlar için adeta bir kâbus yılı oldu. Şiddetten kaybettiğimiz kadın sayısı çok fazla ve ürperticiydi. Hele Narin olayı değer yargılarımızı alt üst etti. Ardından Van gölünde ölü bulunan Rojin de tüm olanlara tuz, biber ekti.

Sokaktaki canlarımızın öldürülmesini anımsadıkça içim acıyor!

Her gün ana haberlerde birkaç kadının ölüm haberinin verilmesine tanık olmak, duymak, üzülmek sonra tekrar yaşama dönmek ne büyük bir travmadır. Uzunca bir müddet sosyal medya alanlarında öldürülen kadınlarımızın fotoğraflarını paylaşmaz oldum. Yurt dışındaki arkadaşlarımın sorularına yanıt vermekten, yanıt verirken üzülmekten, ülkem adına utanç duymaktan yoruldum.

Artık öldürülen kadınların, çocukların fotoğraflarını paylaşmasam da birçoğunun yaşama dair düşünceleri, düşleri, ardından bıraktıklarının gözyaşları içinde anlattığı öyküleri yüreğimizi dağlamayı sürdürüyor.

Ne yazık ki kadına yönelik şiddete karşı köklü çözümler yaratamadık!

Üç yıl boyunca Birleşmiş Milletler’de Kadına Yönelik Şiddeti Önleme Projesi’nde dörtlü paydaşla çalışmalar yaptık. Yedi pilot kentte yaptığımız çalışmalar sorunları gün yüzüne çıkarmakta gecikmiyordu. Akşam karanlığında gittiğimiz kentin ışıklı albenisi ertesi gün o kentin barolarında okuduğumuz raporlar, dinlediğimiz dosyalar, gecenin albenisini karanlığa dönüştürüyordu. Gittiğimiz kent mi bizi aldatıyor, biz mi gerçeklerin karşısında suskunlaşıyorduk. Umutla gittiğimiz kentlerde hep umutsuz döndük! Umut ışığı yakmak için Birleşmiş Milletler öncülüğünde yaptığımız çalışmalar sonunda sorunların konuşulmasını, hukuk kurumları ile iş birliği yapılmasını bir nebze de olsa sağladık.

Sivil Toplum Örgütlerinin birer umut örgütleri olabileceğine yaşayarak tanık olduk. Yine de güçleri bir yere kadardı. Hiç unutmuyorum bir kentte üst düzey yetkiliye o kentteki STK’ların ismini sayınca. “Bu kentte bu kadar STK mı var?” diye bize sormuştu. STK‘ları potansiyel suçlu görürseniz sayılarından haberiniz olmaz diye içimden geçirmiştim. Neden bu kadar kadın öldürülüyor? Nedeni ekonomik kriz, linç kültürü, siyasilerin mizahtan uzak, sokaktan uzak, sanatın gücünden uzak yaptıkları konuşmalar, toplumda gelişen linç kültürünü ve şiddeti yaşam biçimine dönüştürüyor.

Yeni yılda aydınlık günler, şiddetsiz, ekonomik sıkıntının azaldığı bir ülke özlerken; milyonlarca çalışana verilen asgari ücret adeta çalışanlarla alay edildiğini gösteriyor derken en büyük darbe emeklilere yapılıyor!

Ekonomik sıkıntı, derinleşen yoksulluk insanların insanca yaşamalarını bir noktada engelliyor. Tiyatro ve sinema etkinliklerine ekmek parasından kesip ne yazık ki gidemiyorlar.

Sivil Toplum Örgütlerinin isyanları da artık duyulmaz oldu!

Sosyal medyada yaratılan gündemler sonucu bazı olaylar aydınlansa da kadınların ölümlerini durduramıyoruz. Yeni yılın ilk günlerinde gökyüzüne baktığımda gördüğüm özgürlüğü ne yazık ki yeryüzünde göremiyorum!

Aklımızdaki soru kadına yönelik şiddeti nasıl durdurabiliriz?

Kadına şiddeti yok etmenin yolu ailede, okulda, toplumda eğitimden geçiyor. Bir de örgütlü yapılarda yaşam tüketen biri olarak kadınların örgütlenerek tüm sorunları aşacağını düşünüyorum.

Türkan Şoray diyor ki:

“Acı çekmiş kadınlar, çok güçlü görünürler. Oysa heybetli görünüşlerinin altında minicik bir serçenin kalbini taşırlar. Ve bu kadınları, sadece aynı kalbi taşıyan adamlar anlayabilir.”

İnanın düşlediğim ülke bu değildi!

Gelin gelecek umudumuzu iktidara birlikte taşıyalım!

2025 yılı uyanış yılı olsun…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yaşar Seyman Arşivi