Kaya Türkmen
3 Kasım
AKP’yi tek başına iktidara taşıyan 2002 seçimlerinin üzerinden tamı tamına 19 yıl geçti.
Yıldönümleri muhasebe yapmak için uygun vesilelerdir. AKP de 19 yıllık iktidarının muhasebesini yapıyordur herhalde. Belki uluorta değil ama… En azından vicdanen yapıyordur bir muhasebe.
Yolsuzluk, yoksulluk ve yasakları ortadan kaldırmak vaadiyle 3 Kasım 2002 seçimlerinden birinci parti çıkan AKP’nin bu üç alanda da “başardıkları” ortada:
YOLSUZLUK
Uluslararası Şeffaflık Derneği (Transparency International) verilerine göre yolsuzluk algılamasında dünya ülkeleri içinde 2002 yılında 61’inci sıradayken, bugün 86’ncı sıraya düşmüşüz. Yani yolsuzlukta nal toplattığımız ülkelere yirmi beş yenisini eklemişiz 19 yılda. Siyasi etik yasası çıkarılması girişimlerini “İl başkanı, ilçe başkanı yapacak kişi bulamayız” diye engelleyen bir zihniyetten de zaten bu beklenir.
YOKSULLUK
Yoksulluk konusunda nereden nereye geldiğimizi bize en iyi anlatacak olan “asgari ücretle 19 yıl önce ne alınabiliyordu, bugün ne alınabiliyor” karşılaştırmasıdır. Çalışanların yaklaşık yarısının eline geçen asgari ücretle 2002 yılında 19 altın alınabilirken, bugün 10 altın alınamıyor. Aynı karşılaştırmayı kıymayla, sıvı yağla, peynirle, kirazla, benzinle, doğalgazla, ev kirasıyla… yaptığımızda çıkan sonuç farklı değil. 2002 yılına göre iki kat yoksuluz.
YASAKLAR
Yasakları kaldıracaklardı. Kalkan tek yasak başörtüsü yasağı oldu. Zaten akıllarında da sadece o yasak vardı besbelli. Bugün bütün özgürlük alanları yasaklarla sınırlandırılmış durumda. Toplanmak, gösteri yürüyüşü yapmak yasak, protesto etmek yasak, eleştirmek yasak. Haberlere erişim engelleri, grev yasakları, internet yasakları, sosyal medya yasakları… Çaktırmadan sinsi sinsi getirilen alkol yasakları… Çoktandır geride bıraktığımızı sanırken yeniden hortlatılan Kürtçe yasağı.
Kitap bile yasaklanabiliyor bu devirde!
İktidarların başarılarının ölçülmesinde ekonomi belirleyici rol oynar.
Bugünkü iktidarın 19 yıllık ekonomik performansı “Nereden nereye?” nakaratlarına, “Yaparsa AKP yapar!” güzellemelerine, “Uçuyoruz, şahlanıyoruz” veya “Eller bizi kıskanıyor” masallarına konu edilen cinsten bir başarı hikayesi mi gerçekten?
MİLLİ GELİR
AKP’den önceki koalisyon hükümetince başlatılan ve yeni iktidarın isabetli bir yaklaşımla aynen sürdürdüğü ekonomik program ve uluslararası konjonktür sayesinde 2013’te 12 bin 490 dolara kadar yükselen kişi başına milli gelir, kurallara dayalı ekonomi politikalarının terk edilmesi sonucu hızla azalarak 2020 yılında 8 bin 500 dolar civarına kadar düştü.
Dünya Bankası verilerine göre kişi başına milli gelir sıralamasında 19 yılda dünyada 73’üncü sıradayken bugün 87’nci sıraya gerilemişiz. Aynı kaynağa göre, AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında Türkiye’de kişi başına milli gelir 3 bin 660 dolarken, Rusya’da 2 bin 378 dolar, Çin’de 1.149 dolardı. 2020’de Rusya 10 bin 127, Çin 10 bin 500 dolar seviyesine ulaştı. Türkiye ise 8 bin 538 dolarla ikisinin de gerisine düştü. TL değer kaybettikçe bu rakam da düşüyor. IMF’nin 2021 öngörüsü 7 bin 658 dolar.
2020 yılında dünya genelinde kişi başına milli gelir ortalaması 10 bin 926 dolar hesaplanırken Türkiye’nin bunun %20 kadar altında kalması bir başarı sayılabilir mi?
Yarın G20’deki koltuğumuza İran’ın yerleştiğini görünce utanmayacak mıyız?
İşsizlik oranı rekor üzerine rekor kırıyor. Enflasyonda dünya üçüncüsüyüz. Başarı mı bunlar?
Cari açık? Türkiye’de milli gelire oranla cari açık 2002’de yüzde 0,3 iken, 2020’de %5.1 düzeyinde gerçekleşti.
Dış borçlarımız? 2002’de 129,6 milyar dolar olan Türkiye’nin brüt dış borç stoku, 2021’in mart sonu itibarıyla 448 milyar dolar.
Rezervlerimiz? İktidar bu konuyu pek sevmiyor. “Rezervlerimize ne oldu?” “128 milyar dolar nerede?” gibi münafık sorulardan hiç hazzetmiyor. Ama şu da gerçek ki 3 Kasım 2002’de Merkez Bankası’nın 25,5 milyar dolar döviz rezervi vardı. Bugün eksi 48,6 milyar seviyesinde…
Döviz kuru? Kasım 2002’de dolar 1.67 TL idi. Bugün 9.60 neredeyse altı misli. Bu mu başarı?
Çocuklarımızı, torunlarımızı bile borç altına sokan ve değeri 5 olduğu halde Hazine’ye 15’e mal edilen yolları, köprüleri, tünelleri, hastaneleri hizmet diye yutturanlar CHP’yi eleştiriyorlar. “Dikili ağacınız yok” diyorlar. Bu Türkçe özürlüler bilmezler ki “dikili ağacı olmamak, malı mülkü olmamak anlamındadır… “CHP’nin bıraktığı eser yok” demek istiyorlar…
O CHP ki sizin yıllardır “semalarımızda süzüleceğini” müjdelediğiniz yerli uçağı daha 1930’larda uçurduğu gibi, ihraç bile etmişti.
Sata sata bitiremediğiniz şeker fabrikaları, çimento fabrikaları, dokuma fabrikaları, MKE fabrikaları, devlet üretme çiftlikleridir CHP’nin eserleri. Demiryollarıdır.
Devrimlerdir. Medeni kanundur. Kadın haklarıdır. Laikliktir.
Köy enstitüleridir.
Dizi üzerine dizi yaptırarak bize sevdirmeye çalıştığınız o padişahların “İtibardan tasarruf olmaz” savurganlığıyla biriktirdikleri borcu onca yokluğa karşın son kuruşuna kadar yıllarca ödemektir CHP’nin eseri.
Lozan’dır. Montrö Boğazlar Sözleşmesidir. Hatay’dır.
Demokrasiyle gelip diktatör olmak değil, diktatör olarak gelip demokrasi bırakmaktır CHP’nin eseri.
Türkiye Cumhuriyeti’dir CHP’nin eseri. 19 yıldır yıkamadığınız.
Ve hiçbir zaman yıktırmayacağımız…