Mehmet Şandır

Mehmet Şandır

2025 Yılı Risk ve Fırsatlar

BENCE; 2025 bir “başlangıç yılı” olacaktır.

Dünyanın “yeni düzen” arayışlarını yoğunlaştırdığı bir süreçte, ülkemiz için 2025 yılının risk ve fırsatların birlikte gelişeceği bir yıl olacağını düşünüyorum.

Yeni Dünya Düzeni kuruluyor.

Sovyetler Birliği’nin dağılması ile soğuk savaş dönemi sonlandı. Küresel güç dengesinde ABD tek başına kaldı. Artık demokrasi, özgürlük ve insan hakları için toplumları etki altına almak ve liberal ekonomik düzenin kurucusu ve patronu olarak dünyada tek hâkim güçtür.

Francis Fukuyama, liberal demokrasi anlayışının sosyalizm, monarşi ve faşizm gibi yönetim şekilleri karşısında mutlak zafer kazandığını ve bunun “Tarihin Sonu” olduğunu iddia etmektedir. “Devlet İnşası” adlı kitabında, bu zaferin sahibi olarak ABD’nin, “küreselleşmeye ve dünya barışına engel olan zayıf devletleri işgal etmeye ve yeniden yapılandırmaya hakkı vardır” diye yazdı.

ABD ve müttefikleri, hegamonyalarını sürdürmek ve çıkarlarını korumak için büyük bir coğrafyayı, kendi çıkarları açısından yeniden dizayn etmek üzere bir takım projeler geliştirdiler.

Yeni Dünya Düzeni, Büyük Ortadoğu Projesi, Renkli Devrimler, Arap Baharı diye adlandırılan bu projeler dünyayı savaş alanına dönüştürdü. İnsanlık değerleri ve uluslararası hukuk yok sayılarak Gazze’de örneği yaşandığı gibi soykırım yapmaktan geri durmadılar. Artık savaşlar, ülkelerin silahlı kuvvetleri arasında değil, istihbarat servisleri ve terör örgütleri aracılığı ile “vekalet savaşları” olarak yapılmaktadır.

Zulmün abad olması mümkün değil...

Dünyanın son otuz yılına damgasını vuran küreselleşme sürecinin belirlediği ekonomi-politik güç dengelerinin köklü biçimde sarsıldığı ve uluslararası sistemin geleceğine ilişkin belirsizliklerin giderek arttığı bir süreç başladı.

Artık, “uluslararası sistemin değişimi ve dönüşümü” küresel gündemin ilk sırasında bulunmaktadır. Küresel sermaye, libaral aydınlar ve Batı siyaset eliti Davos’ta toplanan Dünya Ekonomik Forumu’nda “The Great Reset” yani “Küresel Sıfırlama” gündemi ile toplanmaktadır. “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır” deniliyor...

İşte böyle bir sürecin başında 2025 yılına giriş yaptık.

Aslında 21. Yüzyıl yeni başlıyor.

Fırsatları bir başka yazıya bırakırsak riskleri şöyle sıralayabiliriz;

1- Küresel güçlerin taraf olduğu kuzey ve güneyimizde devam eden savaşlar bizi de içine çekebilir. Ülkemizin jeopolitiği bu konuda fırsatlar yarattığı kadar çok büyük riskler de taşımaktadır.

2-Suriye’de 14 yıl sonra yeni bir süreç başladı. Halkına zulmeden Esat’ın gitmesine seviniyoruz ancak Suriye’de yaşanması kuvvetle muhtemel belirsizlik, kaos ve istikrarsızlık Türkiye açısından çok büyük riskler getirecektir. HTŞ, bir selefi terör örgütü ve Arap milliyetçisidir, ABD’nin kontrolündedir; şimdi güney hudumuzun ötesinde bir olan terör örgütü ikiye çıkmıştır. Suriye’nin toprak ve siyasi birliğini savunuyor olmamız mevcut de facto durumu değiştirmeyecektir. Suriye’nin sosyolojisi, farklılıkların kimlikleştirilmesi ile çok parçalıdır ve Millet formatında değildir. İç savaş yaşamış bir toplumda istenilmiş olsa da ortak bir milli devlet inşa etmek çok zordur. Bu sebeple Suriye’de etnik ve mezhebi anlamda parçalı bir siyasi yapı kurulması kuvvetle muhtemeldir. Bu ihtimale dayalı olarak Türkiye, sınır güvenliğini ve Suriye Türklerinin tarihi müktesebini savunmakta zorlanacaktır.

3-TRUMP belirsizliği, 2025 yılı ve sonrasında çok büyük bir risk (belki de fırsat) kaynağı olacaktır. Bölgemize ve ülkemize dönük tarihi planların hayata geçmesi noktasında artık muhatabımız doğrudan ABD’dir; sürpirizlere hazırlıklı olmalıyız. Ayı ile yatağa girmek gibi bir şey...

4-Geçmiş yılların doldurduğu bardak taşmak üzere; özellikle gelir dağılımı adaletsizliği ve yaygınlaşan ve yoğunlaşan yoksulluk Devlet ile Milletin arasını çok açtı; iç cephenin zayıflaması dışardan gelecek tehdit ve risklere karşı direncimizi düşürecektir. Dış kaynağa muhtaç bir ekonomik yapı her an her türlü provokasyona açıktır; içimizle oynamalarına engel olamayabiliriz...

Bıçak sırtı bir süreçten geçiyoruz...

Prof. Dr. Birol Akgün’ün şu tespitine yürekten katılıyorum; “İş başındaki siyasi liderler, içinde yaşadığımız tarihsel geçiş anlarını zamanında fark edip doğru okuyarak, toplum ve devlet hayatına sağlıklı biçimde yön vermelidir. Riskleri göz ardı etmeyecek bir ihtiyatlılık ile tarihin önümüze serdiği fırsatlardan en ziyade istifade etmeyi sağlayacak bir cesaret ve güçlü bir liderlik, bu süreçte belirleyici olacaktır.”

Sözün Sonu; Allah Devletimize ve Milletimize zeval göstermesin…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Şandır Arşivi