Mehmet Şandır

Mehmet Şandır

Suriye: Bir Çöküşün Hikayesi

Bence; bir devletin çöküşüne şahitlik etmekteyiz.

Arap Baharı Projesi’nin Suriye ayağı sona yaklaştı.

Bir sonuç olarak bugün Suriye, ordusu, anayasası, hükümeti olmayan, ekonomisi çökmüş bir devlet. İç savaş yaşamış, birliğini ve dayanışma duygusunu kaybetmiş bir toplum ve sokaklarında yabancı bayraklı tankların gezdiği, havalarda yabancı uçakların uçtuğu bir ülke. Egemenliğini, birliğini, dirliğini kaybetmiş; çökmüş bir devlet...

Ortadoğu’nun merkez üssü, dipsiz karanlık kuyusu diye bilinen Suriye, tarih öncesi çağlardan bu yana insanların yaşadığı, devletler kurduğu bir bölgedir. Bilinen tarihin her döneminde bu topraklar savaşların, çatışmaların, kaosun ve sonunda çöküşlerin yaşandığı bir coğrafyadır.

“İnsanlığın tarihi bu coğrafyada başlamıştır” diyebiliriz.

Suriye, her dönemin güçlülerinin ayakları altında kalmış; küresel güç çatışmalarına sahnelik yapmıştır. 402 yıl süren Osmanlı huzur yıllarından bu yana 100 yıl oldu ancak hiç huzura ve istikrara kavuşamadı; uzun yılların kaotik ortamında bir milliyet oluşturulamadı. Suriye’nin sosyolojik ve siyasi anlamda bir milleti yoktur; farklılıkların kimlikleştirildiği çok sayıda insan topluluğu birlikte bir arada yaşamaktadır. Hakim olan toplumsal psikoloji korkudur. Bu Ortadoğu coğrafyasının karakteridir. Araplık bir ırkın adıdır, milletin değil...

1918’den 1946 yılına kadar süren Fransa mandaterliğinden 1971 tarihine kadar ihtilaller ve suikastler dönemi yaşanmıştır. 1971 yılında başlayan Hafız Esad ve ölümünden sonra oğlu Beşşar Esad işte bu korku psikolojisi üzerinden ülkeyi yönetmiştir.

Aslında, adalet, özgürlük, demokrasi, huzur ve refah çok uzun zamandır Suriye’ye uğramamıştır yani çöküş ve yıkılış süreklilik kazanmış, Suriyelilerin kaderi olmuştur.

Bir terör örgütü olan HTŞ’nin saldırısı ile kısa sürede 71 yıllık bir rejimin yıkılışı bu sebeple kolay olmuştur ve bir başka anlam ve amaç taşımaktadır.

Bu olay bir devletin ve toplumun çöküşüdür.

Bu çöküşün sebeplerini tarih sorgulayacaktır. Önemli olan bu olayın bölgede ve ülkemiz üzerinde oluşturacağı sonuçlardan alacağımız derslerdir.

Bunun için Suriye’de yaşanan olayların kaynağına, gerçek sebebe ve müsebbibe (gerçek sahibe) bakmak zorunluluktur.

Çöküşün sosyolojik sebepleri bir başka konu...

Siyasi sebebi bizi çok yakından ilgilendirmektedir.

2010 yılı sonunda başlayan Arap Baharı, aslında bir çöküş projesiydi. ABD’nin siyonist Neo-Con ideoloji sahibi yöneticilerinin 2000’li yılların başında kararlaştırdığı Büyük Ortadoğu Projesi’nin uygulama planı Arap Baharı’ydı. Mısır, Tunus, Libya, ve Yemen’de kısa sürede sonuç verdi. Daha önce Irak ve Afganistan’da aynı güçler tarafından uygulanmış ve bu ülkelerin devletleri ve toplumları çöküşe sürüklenmişti.

Suriye de çöküş tamamlanmak üzere sırada kim var dersiniz?

Büyük Ortadoğu Projesi, soğuk savaş dönemi sonrasında ABD’nin küresel patronajlığını devam ettirmek için geliştirildi. “Küresel terörizm” tehdidine karşı yeni bir mücadele konsepti olarak planlandı. İdeolojik alt yapısını Bernard Lewis yapmıştı. Bernard Lewis, Yahudi kökenli bir siyonistti ve başta Türkler olmak üzere bir İslam düşmanıydı. 98 yıllık ömrünü ve tüm ilmi kapasitesini bunun için kullandı. Lewis, “Müslümanları batılı hayat tarzına alıştırmalıyız” diyordu. Bunun için Müslüman dünyasının sıkıntılarını çözmek ve Ortadoğu’da demokrasiyi yerleştirmek amacı ile ABD’nin askeri müdahale yapmasını” şart görüyordu. ABD’nin dış politikasında elli yıl içinde en cesur değişimi yapmasını sağlayan bu anlayışa ”Lewis Doktrini” denilmektedir.

Bu doktrini en acımasız kullanan ABD Başkanı George W. Bush, olmuştu. Ona göre bu bir haçlı seferiydi. ABD Başkanı olarak seçilen Donald Trump’ın ve bakanlıklara aday gösterdiği kadronun tamamı İslamofobik özürlü kişiler olması Bernard Lewis ideolojisinin etkilerini göstermektedir. Bernard Lewis’in en başarılı öğrencisi ise Müslüman kasabı Netanyahu’dur.

ABD ve müttefikleri yani malum Batı, İsrail’in güvenliğini bahane ederek ve terörizmle mücadele ettiklerini iddia ederek bölgede ne kadar terör örgüt varsa destek veriyorlar. Amaçları Ortadoğu bölgesinin jeopolitik avantajlarını kullanmak, petrol ve doğal gaz kaynaklarını kontrol etmektir.

Suriye’de HTŞ’nin, DEAŞ’ın, PKK’nın sahibi ABD’dir. Türkiye’de FETÖ’nün sahibi de ABD’dir. Bu teröristler ne için besleniyor, dersiniz?

Bu azgın müttefik(!) düşmana karşı uyanık olmak mecburiyetindeyiz.

Sözün özü ve sonu; tarihin tekerrür etmesini önlemeliyiz.

Bu hikaye burada bitmez!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Şandır Arşivi