İtirazım var!

Şu seçimler bitti sonunda. Ama tartışmaları bitmedi, bir süre daha biteceğe de benzemiyor. Ama keşke gerçekten tartışılsa. Memlekette yine aklın ilkelerine, doğru düşünmenin kurallarına kısaca mantığa dayalı diyalogları mumla arıyoruz. Problemleri tespit edebilen, o tespitlerle çözümlere kapı açabilen, yani işe yarayacak fikre rastlamak çok zor. Ben bu tartışmalarla ilgili televizyonlardaki programlardan ümidimi keseli çok oldu. Daha önce de söylemiştim. Hepsi istisnasız bir şekilde yüzeysel, sadece kişiler ve münferit olaylar üzerinden yapılan, hiçbir derinliği olmayan, deyim yerindeyse boş konuşmalar. O koca koca akademisyenler bile birer propaganda aracına dönüşmüş televizyon kanallarının popülist programlarındaki sığlıklara teslim oluyorlar. Çok değil, boyu geçmeyecek kadar bir derinliğe inmeye kalkan olursa moderatör hemen devreye giriyor. “Halk anlamaz” dogmasına sığınarak karşısındakini hemen yüzeye çekiyor. İşte benim hiçbir işe yaramayan bu sığlığa itirazım var!

Anlamayanlara

Daha bir sürü şeye itirazım var… Halkı anlamayan, hatta anlamayı reddeden, ama buna rağmen halka bir şeyler anlatabileceğini zannedenlere itirazım var. Anlatamayınca “anlamıyorlar, ben vaz geçtim” diyenlere itirazım var. Güzel kardeşim, daha sen anlamamışsın ki neyi anlatacaksın? Anlatmakla olmayacağını da anlamamışsın. 28 Mayıs’a kadar Kılıçdaroğlu’nu kayıtsız şartsız destekleyip, onun söylediklerini kayıtsız şartsız doğru kabul edip, 29 Mayıs’ta neleri yanlış yaptığını anlatanlara itirazım var. Meselenin Kılıçdaroğlu’nun adaylığından ibaret olduğunu zannedip “İmamoğlu ya da Yavaş aday olsaydı seçilirdi” diyecek kadar sığ düşünenlere itirazım var.

Yüzdelerle, istatistiklerle...

Bizi insanlıktan çıkartıp yarış atına dönüştüren istatistiklere de itirazım var. Hâlâ “ama %48 oy aldı, memleketin yarısı onu destekledi” diyenler… Etnos nedir bilir misiniz? O da birleşik bir kelime olan demokrasi sözcüğünün yarısını oluşturan demos gibi halk anlamında kullanılır. Etnos halk demektir ama demos’la arasında ciddi bir fark vardır.[1] Bu iki sözcük arasındaki fark işte bu %48’le ya da %52’yle ifade edilen ve demos’u adeta bir karpuz gibi bıçakla ikiye bölmek ya da bölmemekle ilgilidir. Etnos da halk anlamında kullanılır ama bir anlamda halk gibi görülmeyen bir halk. Demokrasinin mucidi Atinalılar kendilerine demos, Atina dışındaki insan topluluklarına etnik ayrım yaparak etnos derlerdi. Yani bir nevi dışlanmış bir halk. Hatta bu kelimenin etimolojisine baktığınızda bir anlamı da vahşi hayvan sürüsüdür. Etnos bu sürü anlamından kaynaklı olarak sayıyı da ifade eder. Yani insan değil birilerinin bir aralar Türkiye’de kullandığı bir kelime olarak “kelle” sayısı. Nüfus sayımı mesela insan değil kelle sayar. Devletin vatandaşına bir demos değil de etnos olarak baktığı bir andır. Bir anlamda demos öznelerden oluşmuş bir toplumu ifade ederken, etnos nesneleştirilmiş insan topluluğudur. Bu konuyu fazla uzatmadan şunu söyleyeyim. Bu yüzdelerle ifade edilmelere, hâlâ bu yüzdeler üzerinden “öyle olmasaydı böyle olurdu, şunlar sandığa gitseydi sonuç farklı olurdu” gibi yorum yapılmasına da itirazım var. Çünkü bu yorumu yapanlar da (araştırma şirketleri dahil) bir demos olduğumuzu unutup bize etnos yani sürü muamelesi yapıyorlar. Psikolojik, sosyolojik, demografik (bakın işte bu kelime ‘demos’tan gelir) unsurları göz ardı edip, ‘insan’ı sayısal bir değerden ibaret görüyorlar. Bizi sadece nesnelerin ölçülmesinde anlamlı olabilecek bir istatistiğin içine sıkıştırıyorlar.

Farkına varamayanlara...

Evet… Bu seçimin sonucuna doğru yerden bakamayanlara itirazım var. Müthiş bir demagog olan Recep Tayyip Erdoğan’ın kendi seçmenine ekmekten de soğandan da otoyoldan da TOGG’dan da çok daha değerli bir şey verdiğinin farkına varamayanlara itirazım var. O kendi seçmenine bir kimlik verdi. Kim olduğunu değil, kim olabileceğini söyledi. Yıllardır kendi kimliğini inşa edememiş, etse bile o kimliği ifade etmesine izin verilmemiş insanlara en çok ihtiyacı olan şeyi verdi. Lütfen yanlış anlaşılmasın ama burada felsefe tarihinde de bir analoji (benzetme) olarak kullanılan kavramı kullanacağım. Bunu gündelik dilden değerlendirmeyin lütfen. Recep Tayyip Erdoğan efendi-köle ilişkisini tersine çevirdi. Bu anlamda kölelere, aslında efendi oldukları hissini verdi. Evini hâlâ ben temizliyorum, iş yerinde çayını hâlâ ben getiriyorum ayağına ama farkında mısın sen aslında benim istediğim gibi, benim oyumla şekillendirdiğim bir dünyada yaşıyorsun. En azından kendi istediğin gibi yaşamıyorsun diye düşünme hakkını verdi. Bu imkânın o insanlar için ne kadar önemli olduğunu göremiyor musunuz? İşte benim bunu fark etmeyenlere itirazım var. “Şu memlekette ne efendi olsun ne de köle” diyen çıkmadığı için, bunu söyleyen az sayıdaki insan da CHP’liler tarafından romantiklikle suçlandıkları için, tersine dönse de efendi-köle mücadelesine kurban gidiyor ülke halkı. Benim bu mücadeleye itirazım var.

Kendini sorgulamayanlara...

Seçim sonrası Whatsapp gruplarınızda mesaj patlaması olmuştur eminim. İş arkadaşlarınız, çocukluk arkadaşlarınız, okul arkadaşlarınız… Hepsiyle gruplarınız var değil mi? Benim de var. İşte ben o gruplarda televizyon kanallarındaki sığlığı bir türlü aşamayan, azıcık derinlere gitmek istediğinizde “ben sıkıldım bu söylemlerden, derin düşünmeye gerek” diyen çocukluk arkadaşıma itirazım var. O da o kadar sımsıkı sarılmış ki “halk anlamaz” dogmasına… Çok derin temeller atarak ülkeyi bu duruma getiren “Siyasal İslam”ın yıkıcı etkilerini göremeyen, sebep sonuç ilişkilerini anlayamayanlara, derin düşünmeden bu etkileri bertaraf edebileceğini düşünen lise arkadaşıma itirazım var. “Siyasal İslam”ın bu tehlikesini kendi koltuğu ve çıkarları uğruna görmezden gelen siyasetçilere itirazım var. Kendini çok önemli yorumlar, çok orijinal tespitler yapıyormuş gibi gösteren, ama aslında yüzme bilmediği için sığ sularda ‘çıp çıp’ yapmaktan öteye gidemeyen gazetecilere, televizyon yorumcularına itirazım var. Dogmatik fikirleriyle kalın duvarlar örüp, kendi kendini kendi hakikatine hapsettiği için gerçeği göremeyenlere itirazım var.

Bilmeyenlere...

Bilmeden ahkâm kesenlere itirazım var. Post modern siyaset nedir bilmeden, post-truth’un ne işe yaradığını görmeden, yaşadığı çağı anlamadan insanlara Recep Tayyip Erdoğan gerçeğini anlatabileceğini zannedenlere itirazım var. Karşısındakini cehaletle suçlamaktan kendisinin boğazına kadar cehalete battığının farkına varamayanlara itirazım var. Malumatın bilgi olduğunu zannedip, bunları uluorta saçtığında etrafını aydınlatacağını düşünen ama tek bir orijinal fikir üretemeyen, kısacası Sokrates’in deyimiyle “ne bilmediğini bilmeyen” eğitimli cahillere itirazım var. Kalp işaretiyle sevgi üzerinden siyasi birlik oluşturabileceğini zannedenlere itirazım var. Kendini hiç sorgulamayanlara, “bu insanlar neden bu yalanlara inanıyorlar” diye soracağına “bu insanlar nasıl oluyor da bu yalanlara inanıyor” diye yanlış soru soranlara itirazım var. Verdiği cevabın doğru olduğuna inanan ama aslında hep yanlış soruya cevap aradığını bilmeyenlere itirazım var. Siyasetçinin kendisi gibi olmasını isteyen, oysa kendisinden daha iyilerin, daha akıllıların, ileriyi görebilenlerin yönetimde olması gerektiğini göremeyenlere itirazım var.

Kendime...

En çok da bütün bunları yazmaktan ve sandığa gidip oy vermekten başka hiçbir şey yapmayan kendime itirazım var. O kadar cahilim ki, bu derin cehaletimin farkında olsam da ondan kurtulmak için gerektiği kadar mücadele etmiyor olmama itirazım var. Kendi ilkesizliklerime, kendi vurdumduymazlığıma, yani kendi ahlâksızlığıma itirazım var. Egomu yeterince törpüleyememiş, kendimi hâlâ yenememiş, “ben kimim” sorusuna yıllardır tatmin edici bir cevap verememiş olmama rağmen tüm bunlarla yaşayabilmeye itirazım var.


[1] Felsefe Kültür Sanat Derneği’nin düzenlediği bir söyleşide Yasin Gurur Sev demos ve etnos kavramları arasındaki farkı çok güzel anlatıyor. Ben de onun bu anlatısından alıntılarla açıklamaya çalıştım bu ayrımı. Meraklısı için söyleşinin linki:

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gönç Selen Arşivi