Popüler Kültüre Karşı Yüksek Kültür–4

Sanatsal açıdan baktığınızda nitelik-nicelik karşılaştırması yaparak basitçe “nitelikli olan yüksek kültüre, niteliksiz olan popüler kültüre aittir” diyemiyorsunuz. Popüler kültür alanına ait öyle nitelikli çalışmalar çıkıyor ki karşınıza, o eseri alıp nereye, hangi sepete koyacağını şaşırıyor insan. İşte o zaman bir başka kriter olarak ortaya koyduğumuz ‘eserin üretilme amacı’ da tam anlamıyla belirleyici olmuyor. Pek çok kriteri bir arada değerlendirmek gerekiyor.

Popüler kültür – yüksek kültür tartışmamız biraz uzadı farkındayım. Ama bu diyalektik çok su kaldırıyor ve her yazıyı devamı bir sonrakinde diyerek bitirmek zorunda kalıyorum. Bu yazı serinin sonu olacak, size söz veriyorum.

En son, popüler kültürün popülist zihniyetle üretilen öğelerinin çok da değerli sayılamayacağından bahsetmiştik. Ama popülist bakış açısıyla üretilmeyen ve yine de popüler kültür alanına ait olan eserler de var. Dolayısıyla popüler kültürün topyekûn kötü bir şey olduğunu söylememiz de hiç doğru olmaz diyerek, bu alana ait çok iyi örneklerinin de olduğundan bahsedip devamını bu haftaki yazıya bırakmıştık. O zaman sözümüzü tutalım ve tartışmaya kaldığımız yerden devam edelim.

01-ana-gorsel.png

POPÜLER KÜLTÜRDE NİTELİK

Daha önceki yazıda, nitelik ve nicelik kavramları popüler kültür ve yüksek kültür öğelerini belirlemek ya da birbirinden ayrıştırmak için önemli birer kriter olduğunu belirtmiştim. Ancak hep söylediğim gibi, insana dair hiçbir şey matematik, geometri ya da mantık gibi değişmez ve evrensel ilkelere bağlı olamıyor. İşte bu yüzden kültür hele de sanat söz konusu olduğunda da öyle kırmızı çizgiler, sınırlar belirleyemiyorsunuz kendinize.

Sanatsal açıdan baktığınızda nitelik-nicelik karşılaştırması yaparak basitçe “nitelikli olan yüksek kültüre, niteliksiz olan popüler kültüre aittir” diyemiyorsunuz. Popüler kültür alanına ait öyle nitelikli çalışmalar çıkıyor ki karşınıza; o eseri alıp nereye, hangi sepete koyacağını şaşırıyor insan. İşte o zaman bir başka kriter olarak ortaya koyduğumuz ‘eserin üretilme amacı’ da tam anlamıyla belirleyici olmuyor. Pek çok kriteri bir arada değerlendirmek gerekiyor. Gelin bu söylediklerimi de birkaç örnekle ete kemiğe büründürelim.

Beatles’ı bilmeyen var mı? 1960’lı yıllarda sadece kendi ülkeleri İngiltere’yi değil, dünyayı kasıp kavurdular. O dönemim popüler kültür ikonları kimlerdi derseniz bu grubu ilk beş hatta üçte saymamanız mümkün değil. Beatles’ın genç üyeleri hiç şüphesiz müzik yapma aşkıyla tutuşuyorlardı. İnsanlara kendilerini sanatlarıyla anlatmak istiyorlardı. Yani amaçları gayet yüksek kültür alanına ait diyebileceğimiz türdendi. Ama o dönemde de müzik endüstrisi ve yapımcılar, yani sanata yatırım yapanlar onları yönlendirmedi mi? Hiç mi ticari dürtülerle şarkı yapıp söylemediler? Tabii ki yaptılar bunu. Ama ana amaç para kazanmak olduğunda bile öyle incelikli bir yol tutturdular ki, bugün bile ağzımızdan düşmeyen şarkıları var. ‘Let It Be’, ‘Come Together’, ‘Don’t Let Me Down’ ve tabii ki daha bir çoğu… Bu eserler için niteliksiz, bir yaz ömrü olan şarkılar diyebilir miyiz? Pek mümkün değil sanki. Demek ki popüler kültür alanında nitelikli, hatta yüksek kültür alanına ait eserler kadar nitelikli işler yapmak mümkün.

02-populer-kulturde-nitelik.jpeg

Beatles dışında hatta onlardan daha derinlikli olduğunu düşündüğüm örnekler de var. Leonard Cohen mesela. Onu ve eserlerini nereye koyacağız? Ya da Bob Dylan’ı? Bilmeyen biri “kim bu insanlar” diye Google’a baksa onları şarkıcı zannedebilir. Ama bu insanlar bildiğiniz şair. Hele Bob Dylan, 2016 yılında Nobel Edebiyat ödülü almış bir sanatçı. Onlar kategorik olarak popüler kültürün ürettiği sanatçılar olsa da bu alanın zirvesini temsil eden insanlar. Hatta ben bunlar ve benzerleri için yüksek kültür alanına ait sanatçılar demeyi tercih ederim.

POPÜLER KÜLTÜR ‘MECBURCULARI’

Aslında derdi yüksek kültür üretmek olan ama para kazanmak zorunda olduğu için popüler kültür alanında da çalışan sanatçılar vardır. Bilirsiniz. Mesela senfoni orkestrasında kemancıdır ama gece eğlence mekânlarında pop şarkıcılarının arkasında gitar da çalar. O da iş ve ona da ihtiyaç var ve asla küçümsemiyorum. Ama hayalindeki oyunu sahneye koyabilmek için paraya ihtiyacı olan tiyatro oyuncusunun, popüler bir dizide oyuncu bile olmayan bir başrolün yanında boy gösterme mecburiyeti yüzünden hissettiği yürek sızısını da yok sayamıyorum.

Yanlış anlamayın. Popüler kültürün bu etkisini de yermeye çalışmıyorum. Elbette eğlence mekânlarında pop şarkıları çalınacak, elbette o diziler yapılacak. Onlara da ihtiyacımız var. Ama yüksek kültür eserleri sunmak isteyen sanatçının sanatına halkın çoğunluğu anlamadığı, sıkıldığı ve dolayısıyla para ödemeyi reddettiği için ‘mecburen’ popüler kültür alanındaki işlerin içerisinde olması insanlık adına da kötü bir durum değil mi? Sonuçta zamanını, emeğini, enerjisini tercih etmediği bir alanda kullanıyor. Bu da muhtemelen sanat tarihine, antolojilere geçecek nitelikli eserlerden daha az üretmesi sonucunu doğuruyor. Bugün yapılan ve tüketilen işlerle meşgul olduğu için kalıcı eserler yaratması bir anlamda ‘halk tarafından’ engellenmiş oluyor. Bu da insanlığın gelecekte sahip olacağı kültür mirasını azaltıyor.

POPÜLER KÜLTÜRÜN ÇIKTISI OLARAK POP ART

Roy Lichtenstein’ı, Richard Hamilton’ı ya da James Rosenquist’i duymamış olabilirsiniz. Ama Andy Warhol’u bilirsiniz. Bu isimler yirminci yüzyılın ortalarından itibaren sanat dünyasını önemli ölçüde etkilemiş, sırf bu etkileri yüzünden de sanat çevreleri tarafından ciddi eleştirilere maruz kalmış pop art sanatçıları.

Peki nedir pop art? Çok basitçe tanımlayacak olursak, resim, heykel, illüstrasyon, grafik tasarım gibi görsel sanatlarda soyut bakış açısını reddeden, örtük anlamlar kullanmadığını iddia eden, bir sanat eğitimi olsun ya da olmasın herkesin anlayabileceği basitlikte sanat yapmayı vaat eden post-modern bir sanat akımı.

Bu tanımdan yola çıkarak pop art sanatçıları ‘amaç’ kriteri üzerinden değerlendirdiğimizde popüler kültür alanında olduklarını, hatta adeta popüler kültürün manifestosunu yazdıklarını söyleyebiliriz. Daha da ileriye giderek popülist olduklarını söylemek bile mümkün.

Onlar eserlerini ortaya koyduklarında insanlardan bu eserlere büyük anlamlar yüklememelerini isterler. Kısacası “ne görüyorsan o” derler. Ancak unutmamak gerek. Popüler olsun ya da olmasın her türlü kültür faaliyeti ve tabii ki en başta sanat, insanın bir anlam arayışıdır. Pop art sanatçıları zaman zaman nihilist* olmakla itham edilseler ve öyle olsalar bile, bu durum onların entelektüel bir çaba içerisinde olmadıkları anlamına gelmez. Yaptıklarının sanat olmadığını söyleyenler de vardır ve örneğin Bob Dylan da bu görüşte olanlardandır.

04-populer-kulturun-ciktisi-olarak-pop-art-02.jpg

Bu alandaki keskin tartışma sanat kuramcıları ve sanat tarihçileri ne derse desin sonsuza dek sürecekmiş gibi duruyor. Ama pop art’ı kendi tanımladığımız popüler kültür alanından incelediğimizde görüyoruz ki Andy Warhol ve diğer temsilcileri düşünsel bir alt yapı kurarak bu alanı genişletmek istemişler. Zira pop art ürünlerin birer mal ve tüketim aracı olduğunu söylerler. Seçkin olanı reddeder ve rastgeleliği savunurlar.

Sanatın en eski ve en temel tanımına baktığımızda ‘doğayı taklit etmek’ eylemini görüyorsak ve bugün bilimin de söylediği gibi, doğa aslında bir tür rastgelelikten oluşuyorsa, pop art sanatçıların bu yaklaşımlarına karşı çıkmak pek mümkün olmayabilir. Tabii bu söylediğim asla sanatsal bir yorum değil, belki mütevazı bir felsefi çıkarım olarak algılanmalı.

POP ART KITSCH İLİŞKİSİ

13 Mart 2022 tarihli Pencere Pazar yazımda ‘kitsch’ kavramını ele almış, bir sanat terimi olan bu kavramın, aslında gündelik hayatımızı nasıl da etkilediğinden ve niteliksiz hâle getirdiğinden bahsetmiştim.

Clement Greenberg ünlü ‘Avangard ve Kitsch’ makalesinde ‘kitsch’ kavramını ‘avangard’ın yani öncü olanın tersi olarak tanımlıyor. Ben de o yazımda bu iki kavramı karşılaştırırken şu cümleleri kullanmıştım: Çok derinlemesine girmeden, basit bir şekilde tanımlayacak olursak avangard öncü demektir. Askeri terminolojide de öncü birlikler için kullanılan bu terim, sanatsal bir kavram olarak da bu anlamı korur. Ancak bununla yetinmez. Avangard bir sanat eserini anlayabilmek için eğitimli olmanız, belli bir bilgi ve birikime sahip olmanız gerekir. Avangard bir eser size kendisini öyle bir anda açmaz. Onu anlamak ve yorumlayabilmek için zihinsel bir çaba göstermeniz gerekir. Yani bir anlamda bu tür bir eserle ilişkiye girmek öyle herkesin harcı değildir. Bunun karşıtı diyebileceğimiz kitsch ise kişiden eğitim, bilgi-birikim ya da zihinsel bir çaba talep etmez. O zaten kendi kendini anlatan, derinliği olmayan, ne algılıyorsanız o kadar olan bir eser ya da nesnedir. Kolayca anlaşılır ve kolayca tüketilir olandır. Sanatsaldan ziyade ticaridir. Popüler kültürün ürettiği bir nesnedir. Hatta sevgili Gökhan Eken’in deyimiyle popüler olmaktan öte popülisttir. Yani halkın kolayca anlayabileceği ve hoşuna gidecek öğeleri içinde barındıran bir formülle imal edilmiş, büyük kitleler tarafından benimsenerek satın alınabilsin diye üretilmiştir.”

İşte Andy Warhol ve diğer pop art sanatçılarının adeta popüler kültürün manifestosunu yazmışlar dediğim tanımla ne kadar uyuyor öyle değil mi? Hatta bir adım öteye gidip onlar ‘kitsch’in manifestosunu yazmışlar da diyebiliriz. Ancak bana sorarsanız ‘kitsch’i bir düşünsel arka plana dayandırarak, bir anlamda felsefesini yaparak kabul etmek ve üretmek başka, “Hah işte, ben de artık sanattan anlıyorum. Kolaymış işte, ne var canım… Ben bile yaparım bunu” yaklaşımıyla o ürünleri tüketmek başka.

Bu farkın nedenini izninizle yine kendi yazımdan bir alıntıyla açıklamak isterim. HALK İÇİN SANAT: “Ne var bunda? Halkın da sanatı olmasın mı? Sanat sadece elitlerin tekelinde mi kalsın?” diye sorabilirsiniz. “Ne güzel işte… Al sana halk için yapılmış sanat” diyebilirsiniz. Ama kazın ayağı pek öyle değil. Kitsch’in tarihine baktığımızda endüstri devrimiyle ciddi bir bağlantı görüyoruz. Endüstrileşmeyle birlikte artan işçi ihtiyacı kırsal kesimdeki köylüler tarafından giderildi. Köyden kente göç eden insanlar zaman geçtikçe yaşadıkları kentin kültürüne özenmeye başladılar ve bu kültüre sahip olmak istediler. Ancak kent kültürünün talep ettiği entelektüel yaklaşımı karşılayamadılar. Bunun üzerine benzer bir kültürü yaşayabilmek için taklit yoluna gittiler. Bir Picasso resminin karşısında çaresiz kalanlar, çok daha kolay algılayabildikleri Repin eserlerine yöneldiler. Çünkü o da resimdi, bu da resimdi. Üstelik Repin eserleri karşısındaki özneden entelektüel bir derinlik talep etmiyordu. Onları herkes anlıyordu. İşte bunu keşfeden sanat simsarları burada ekonomik bir potansiyel gördüler. Kolay anlaşılır resimler bir de ucuza satılmaya başlandığında tabiri caizse sürümden kazanmaya başlayan bir sanat piyasası oluşmaya başladı. Hem sanatsal değeri hem de ekonomik değeri düşük olan bu eserler biraz para kazanmış kent-köylülerin ev duvarlarını süslemeye başladı. Bu anlamda kentlileri kültürel olarak yakalayamayan köylüler, onları taklit ederek sosyal bir statü elde ettiklerini düşünmeye başladılar. İşte kitsch özetle böyle doğdu. Zamanla da sanatsal ve ekonomik değeri düşük, kolay anlaşılır ve kolay tüketilir sanat eserinden bir bakış açısına, bir hayat görüşüne, bir tavra dönüştü.”

‘KITSCH’ İNSANLIK İÇİN BİR TEHDİT OLABİLİR Mİ?

Benim bu noktada esas dikkat çekmek istediğim mesele ‘kitsch’in ve popüler kültürün bir sanat akımı olmanın ötesine geçip hayat görüşü hâline dönüşmesi. Ben bunu insanlık kültürüne karşı bir tehdit olarak görüyorum. Yoksa Andy Warhol’un eserleri de sanat tarihindeki yerini alacak elbette. Ama biz insanlık olarak bence Warhol’u ve diğer pop art sanatçılarını yanlış anlıyoruz. Onlar, anlamsızlık kavramı üzerine anlam üretirken, biz “Tamam işte ya… Hayat ne kadar kolay. Anlamla uğraşmak zorunda değilim. Hatta anlamak için kafa patlatmama da gerek yok.” diye işin bizim için kolay tarafını benimsiyoruz. Onlar anlamsızlık ve değersizlik üzerine sanat üretirken, aslında tüketim toplumunu yani bizi eleştiriyorlar ve bunu öyle örtük bir anlam içerinde de yapmıyorlar. Açık açık söylüyorlar. Ama biz o açıklığı bile anlayıp bundan bir sonuç çıkartmaya ve bu eleştiriyi kendimize yöneltmeye yeltenmiyoruz.

SON BİR SORU

O zaman gelin 4 yazılık bu seriyi cevapla değil de önemli bir soruyla bitirelim. Böylece belki de sorgulamaya devam edebiliriz…

Sanat insanın kültürel bir etkinliğiyse ve insanlığı ileriye götürecek bir unsursa, halk için sanat yapmak ne demektir? Popülist bir tavırla halkın anlayabileceği seviyeye inmek mi, yoksa halkı yüksek kültür seviyesine çıkartma çabası mı olmalıdır? Sizce hangisi daha halkçı bir tavır?


* Nihilizm: Anlamı ve değerleri reddeden felsefi görüş.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gönç Selen Arşivi