Gönç Selen
Popüler Kültüre Karşı Yüksek Kültür- 2
Geçen hafta geniş anlamda kültür kavramını, gündelik dilde anlaşıldığı halleriyle de popüler kültür ve yüksek kültür kavramlarını tanımlamaya çabaladık. Böyle bir konuda öncelikle geniş anlamda kültür kavramını tanımlamaya çalışmaktaki niyetim de şuydu… Kavramları sadece gündelik dildeki kullanımıyla ele aldığınızda pek çok şeyi, hatta kavramı o kavram yapan semantik (anlam bilimsel) öz nitelikleri geride bırakmak, bir anlamda hesaba katmamak zorunda kalırsınız. Bu da konuya eksik bakmak anlamına gelir. Ben konuya aslında eksik bakmak istemediğimi, ancak bu yazı dizisindeki niyetimin geniş anlamda kültür kavramını irdelemek yerine gündelik dildeki anlamıyla tartışmak olduğunu belirtmek için bu ayrımları ortaya koymuştum.
Öyleyse gelin kaldığımız yerden devam edelim ve esas niyetimiz olan popüler kültür – yüksek kültür çatışmasına geri dönelim. İsterseniz tartışma alanını daraltabilmek ve netleştirebilmek adına işe popüler kültür ve yüksek kültür kavramlarını kısaca tanımlamakla başlayalım.
Gerçi bir önceki yazıda popüler kültür ve yüksek kültür kavramlarına içerikleri üzerinden biraz olsun değinmiştik. Bu değinmeler tam anlamıyla birer tanımlama olmasa da kavramların ne olduğunu az da olsa tarifliyordu. Şimdi ise ortaya net birer tanım koyup öyle başlayalım tartışmaya.
POPÜLER KÜLTÜR NEDİR?
Popüler kültür kavramındaki popüler sıfatı TDK sözlüğüne göre iki anlama geliyor. 1. Halkın arasında yaşayan motiflere, öğelere yer veren, onlardan yararlanan, halkın zevkine uygun, halk tarafından tutulan. 2. Herkesçe tanınan, bilinen.
Bu iki anlam da popüler sıfatını doğru tarif ediyor. Ancak bu sıfatı kültür kelimesini nitelemek için kullandığımızda TDK’nin biçtiği anlam yeterlidir diyebilir miyiz? Pek yeterli değil sanırım. O zaman TDK’nin popüler kültür için yaptığı tanıma da bir bakalım. Onun için de şunu söylüyor: Belli bir dönem için geçerli olan, hızlı üretilen ve hızlı tüketilen kültürel öğelerin bütünü. Bu tanım, bizim gündelik dilde anladığımız popüler kültür kavramına daha yakın sanki. Ama kavramsal bir anlam için bu tanımı da biraz genişletmek gerek.
Bir kere, popüler kelimesinin anlamı gereği bu kavramın halk kavramıyla ilgili olduğu açık. Hatta kitleyle ilgili. Çünkü halk ve kitle anlamına gelen Fransızca population kelimesinden geliyor. Onun kökeni ise Latince populus kelimesine dayanıyor. Ancak farkındaysanız halk kelimesi TDK’nin popüler tanımında geçse de popüler kültür tanımında geçmiyor. O zaman gelin bu iki tanımı birleştirerek kendimize bir popüler kültür tanımı oluşturalım. Şuna ne dersiniz? “Halkın kolayca anlayabileceği ve ortak zevklerine hitap edecek şekilde formüle edilen, üzerine derin düşüncelere dalmadan hızlıca üretilen ve halkın da anlamak için düşünsel bir çaba harcamadan kolayca ve hızla tüketebileceği ‘sanatsal’ kütür öğelerinin tümü.”
Bence şimdi biraz daha açıklayıcı bir anlam oldu. Ama yine de bu kavramla kolayca karıştırılabilecek, bu nedenle de bu tanımın içerisinden ayrıştırmamız gereken başka bir kavram var.
HALK KÜLTÜRÜ
Evet… Halk kültürünü popüler kültürle karıştırmamak gerek. Halk kültürü halkın gelenek ve göreneklerinden, dünyaya bakışından ve kadim düşüncelerinden yola çıkarak, halktan insanlar tarafından üretilen, ancak popüler kültür öğelerinin aksine düşünsel bir derinlikle üretilmiş, popüler kültürde olduğu gibi öyle her önüne gelenin anlayamayacağı sanatsal çalışmalardan bahsediyorum. Bunu örneklerle açıklarsak iki kültür arasındaki fark daha net ortaya çıkacaktır sanırım.
Popüler kültürün kolaycılık formülüyle yazılmış bir Sedar Ortaç şarkısının sözlerine bakalım. Bu gece gel benim ol diyemem / Sana ben aşkımı söyleyemem / Utanırım beni öp diyemem / Ele güne sorma beni / Yaralama vurma beni… Hani o tatlı gönül çiçeğim / Hani kanatlı beyaz meleğim / Bu gece zevki sefa edelim / Şerefine vur kadehi / Meze yapıp, harca beni… Karabiberim vur kadehlere / Hadi içelim, içelim her gece / Karabiberim vur kadehlere / Hadi içelim, içelim her gece / Zevki sefa, doldu gönlüme / Hadi içelim, acıların yerine…
Şimdi bir de halk kültürürnün herkesçe tanınan, bilinen bir Âşık Veysel eserinin sözlerine bakalım. Uzun, ince bir yoldayım / Gediyorum gündüz gece / Bilmiyorum ne haldayım / Gediyorum gündüz gece… Dünyaya geldiğim anda / Yörüdüm aynı zemanda / İki gapılı bir handa / Gediyorum gündüz gece… Düşünülürse derince / Uzak gözükür görünce / Yol bir dak'ka, mıktarınca / Gediyorum gündüz gece…
Her iki eserde de metaforlar kullanılmış. Serdar Ortaç âşık olduğu kadını karabiberim, tatlı gönül çiçeğim, kanatlı beyaz meleğim gibi sıfatlarla nitelemiş. Kadehlere vurmalar, acıları içerek unutmalar, zevke sefaya dalmalar… Hiçbirine itirazım yok. Belki âşık olduğu kişiye karşı samimi duygularını ifade etmiştir. Ama bu sözleri okuduktan ya da bu şarkıyı dinledikten sonra eserin üretim aşaması için hangi derinlikten, hangi düşünsel emekten bahsedeceğiz? Ya da biz bu sözleri anlamak için düşünsel bir çabaya girmeye ihtiyaç duyacak mıyız? Pek gerekmiyor değil mi? 90’ların ortalarında maksimum bir sene boyunca vurduk patlattık, çaldık oynadık, göbekten zeytin yiyip fantazimizi de yaptık, eğlendik bitti. Yonca Evcimik’le bandıra bandıra yedik, Hande Yener kırmızıyı bize çok yakıştırdı, Mega Star Tarkan’la öptük öptük doyamadık. Hepsi de bitti gitti…
Peki Âşık Veysel ne yaptı? Gece gündüz yürüdüğü uzun ince yoluyla bize hayatı anlattı. Dünyaya gelir gelmez yürümeye başladım diyerek bize ölümü hatırlattı. İki gapılı hanla ruhumuzun kalıcı ikametgâhı olan cenneti-cehennemi gösterdi. Sadece üç kıtayla bize hayatı ve ölümü anlatabildi.
Âşık Mahzuni’nin Boşu Boşuna şiirini de bilirsiniz. Bütün şiiri yazmayacağım… Ama şu düşünce derinliğine bakar mısınız? Hak bana bir ömür vermiş… Vücduma bir can girmiş… Süleyman bir sultan olmuş… Bir Mahzuni Şerif oldum… Boşu boşuna… Mahsuni Şerif hayatı sorgulamış; anlamsızlığını, değersizliğini görmüş ve nihilist bir şiir yazmış. İşte popüler kültür ve halk kültürü arasındaki ‘derin’ fark.
Ama biz popüler kültür meraklıları ne yaptık hatırlıyor musunuz? Tarkan ‘Uzun İnce Bir Yoldayım”ı poplüler kültürün tınılarıyla yorumladıktan sonra hayatı, ölümü, cennet ve cehennemi anlatan eserle meyhanelerde, kulüplerde göbek attık.
İlk yazıda popüler kültür ve yüksek kültür ayrımını yaparken insanlar üzerinden değil de bu kültürlerin ortaya koyduğu ürünler üzerinden tartışalım demiştim. Üstteki kısa paragraf bu ilkeyi biraz bozdu gibi ama ne yaparsınız? Bu tür yanlış anlamaların ve orijinal eserdeki anlamla uyuşmayan yorumların neden olduğu garip bir sonuca da değinmeden edemedim.
Şimdi de isterseniz gelin, biraz da popüler kültürün esas rakibi olan yüksek kültürden bahsedelim.
YÜKSEK KÜLTÜR NEDİR?
Yüksek kültür de popüler kültür gibi, söylendiğinde ne anlıyorsanız o. Ancak bu kavramın TDK sözlüğünde bir karşılığı yok. Muhtemelen popüler kültür gibi dillere pelesenk olmuş ve genel anlamda kabul görmüş bir kavram olmadığı için... Daha çok antopologların ve sosyologların popüler kültüre karşıt anlamlı bir kavram yaratma çabalarından doğmuş sanki.
Peki bunu nasıl tanımlayabiliriz? Madem yüksek kültür popüler kültür kavramının karşıtı olarak konumlanmış, öyleyse biz de bu karşıtlıktan hareketle bir tanım oluşturabiliriz kendimize. Şuna ne dersiniz? “Popüler kültürün aksine, kastedilen anlamı anlayabilmek için bilgi, birikim ve düşünsel emek gerektiren, ortalama bir insanın zevklerine hitap etme formülüyle değil de, kendi düşünsel ve estetik varlığını ortaya koyma derdinde olan kültürel öğelerin bütünü.”
Bu karşılaştırmalı tanımı yapınca aklıma hemen ‘kadim’ bir soru geldi. “Sanat sanat için midir, yoksa toplum için mi?” Hemen siz de hatırladınız değil mi soruyu? Edebiyat derslerinde yıllarca beynimizi kemirdi bu soru. Bazı akımlar sanat toplum içindir dedi, bazıları sanat için… Biz de çocuk aklımızla bu soruya kendimizce bir cevabı bir türlü bulamadık. Yapabildiğimizin en fazlası bir tarafı haklı bulmaktan öteye gidemedi. Halbuki bu sorunun cevabı belki de sentezindedir. Yani sanatçı sanatını sanat için yapar ama ortaya çıkardığı eser tabii ki topluma sunulur. Dolayısıyla cevap ikisi de… Sanat hem sanat içindir hem de toplum için. Toplum için sanat dendiğinde toplumun kolayca anlayabileceği sanattan bahsediliyorsa burada bir yanılgı vardır bence. Çünkü görüşte olanlar, toplum anlayabilsin diye sanat alanında fazla derin şeyler söylenmesin diyenler. Halbuki sanat toplumun anlama seviyesine inmek yerine toplumu kendi seviseyesine çıkarmakla yükümlüdür. Toplumsal gelişme, bir anlamda kültür üretimi böyle olur. Bu anlamda sanatçı sanatını sanat için yaparak aslında toplum için, toplumun gelişmesi için yapmış olur.
İşte yüksek kültür dediğimiz şey bu tür sanat eserlerini içerir. Derdi, ortaya konulan eserin kolayca anlaşılması değil, gelişmesi için toplumu zorlayan eserler ortaya koymaktır. Düşünsel gelişim için zorlar, nitelikli söylemleri anlayabilmesi için zorlar, estetik bakış açısının gelişimi için zorlar… Evet, estetik dediğimiz şey öyle salt beğeniye endeksleyebileceğimiz bir kavram değildir. Estetik konularda yorum yapabilmek için eğitilmiş bir göz, kulak ve anlak gerekir. Estetik, “Ben bunu beğendim ya da beğenmedim” diyerek kolayca geçiştirebileceğiniz bir alan değildir. “Neden beğendin” ya da “neden beğenmedin” sorularına bilgiye ve akla dayalı cevap verebiliyorsanız estetik bir yorum yapabiliyorsunuz demektir.
İLLA NEDENİNİ AÇIKLAMAK ZORUNDA MIYIM?
Telaşa gerek yok. “Neden beğendin” ya da “neden beğenmedin” sorularıyla bizi sıkmayacak, bizi zorlamayacak hatta bu soruları sormaya bile gerek duymayacak bir alan var. İşte o alana popüler kültür düyoruz. Orada herhangi bir şey beğenmek, beğenmemek ve bunun nedenlerine dair hesap vermemek konusunda tamamen özgürüz. Çünkü popüler kültür alanında üretilmiş ‘sanat’ın kendisinde düşünsel ya da estetik bir kaygı yok. Eserde de onu üreten sanatçıda da böyle bir kaygı yokken bizde neden olsun? Salt eğlenmek için üretilmiş bir kültür öğesi, biz onu beğenmedik diye aşağılanmış olmayacağı gibi biz onu beğendik diye yücelmeyecektir de… Bu tür sanat eserlerini üretenlerin sanat tarihi kitaplarına ya da antolojilere girme, eserlerinin oralarda yer alması gibi dertleri de yoktur zaten…
NASIL AYIRIM YAPACAĞIZ?
Peki popüler kültür ve yüksek kültür arasındaki farkları ortaya koyacağımız esas krieterler nelerdir? Bir başka deyişle bir kültür eserinin sanat tarihi kitapları ya da antolojilere girmesini sağlayan, o eserleri insanlık tarihinde önemli ve kalıcı bir yere oturtan nedenlerle popüler kültür ürünlerinin gelip geçici niteliğe sahip olmasını sağlayan nedenler hangileridir? Lafı yine çok uzattım. İsterseniz bunu tartışmayı da üçüncü yazıya bırakalım