Gönç Selen
Ahlaksızlıktan ödün vermeyenler!
Aristoteles politika ve etiği birbirinden çok kesin çizgilerle ayırmaz. Hatta Nikomakhos’a Etik adlı eserinin bazı bölümlerinde, politikayı etikten daha öncelikli bir konuma yerleştirir. Bir anlamda onun için politika etikten daha önemli bir bilimdir. Etiğin temel kavramı olan ‘iyi’yi politikanın başat kavramı yapar. Bununla da kalmaz ve politikayı en yüksek pratik bilim olarak ilan eder.
POLİTİKA NEDEN ETİKTEN DAHA ÖNEMLİDİR?
Aslında pek çoğumuz için, etiğin politika yapmak için gerekli olduğunu söylemek, etiğin politikadan önce gelmesi gerektiğini savunmak daha doğru bir yaklaşımdır. Öyle ya… Politikacı ahlaklı olacak ki işini hakkını vererek yapabilsin. Tabii pratikte durum böyle değil. Özellikle günümüz politikacılarından ahlak beklemek düpedüz safça bir bakış açısı. Ancak yine de ilke olarak politikacının ahlaklı olması gerekir. Peki Aristoteles neden bu iki kavramı net olarak birbirinden ayırmamış? Bu görüşü ortaya atarken kullandığı argüman ne?
Aslında bu konuda Aristoteles’in çok basit bir akıl yürütmesi var. Öncelikle insanı ‘zoon politikon’ (politik canlı – politik hayvan) olarak tanımlıyor. Tabii buradaki politik sıfatına yine basit ve günümüzden bir anlamla bakmak eksik bir bakış olur. O, bu tabiri kullanırken aslında insanın doğal olarak birlikte yaşama eğiliminde olan bir canlı olduğunu söylemek istiyor. Bir başka deyişle insan, tek başına değil, bir topluluk içerisinde yaşama, toplum kurma eğilimindedir.
İşte esas olarak buradan yola çıkarak düşünce örgüsünü şöyle tamamlıyor… Etik (ahlakın bilgisi) ‘birey’in iyiliğini araştıran, bunun için ortaya ilkeler koyan bir alandır. Politika ise insanın doğal olarak oluşturduğu ‘toplum’un iyiliği için çalışan bir bilimdir. Bu durumda da toplum için ‘iyi’ olan birey için zaten ‘iyi’dir.
Tabii daha sonra Aristoteles’in bu görüşüne karşı çıkanlar oldu. Stoacılar ya da Hegel gibi filozoflar, Aristoteles’in yapmadığı ya da yapmayı tercih etmeyi politika-etik ayrımını yaptılar. Bir anlamda onlar Aristoteles’e karşı çıktılar. Ama onlar karşı çıkışlarını akıl yürütmeyle, fikirle, felsefeyle yaptılar. Öyle bizim akıldan, bilgiden, demokrasiden ve tabii ki ahlaktan nasibini almamış politikacı müsveddeleri gibi yumruklarıyla karşı çıkmadılar Aristoteles’e.
ADALETSİZLİK AHLAKSIZLIKTIR!
Bu ara başlık, daha önceki yazılarımdan birinin ana başlığıydı. İki gün önce TBMM’de yaşanan iğrençlikten sonra bu başlığı tekrar atasım, hatta avaz avaz bağırasım geldi.
Adaletsizlik Ahlaksızlıktır başlıklı yazıda bu yargı cümlesini neden kurduğumu elimden geldiğince argümanlarıyla açıklamaya çalışmıştım. Akıl yürütmem özetle şöyleydi…
Adalet etiği var eden ilkelerin birincisi ve en önemlisi. Çünkü adalet olmayınca etiğin diğer ilkeleri olan mutluluk, sorumluluk, bilgelik, ölçülülük gibi ilkeler de yok olup gidiyor. Öyleyse etik için olmazsa olmaz bir ilke olan adalet yoksa etik de yoktur. Etik, yani kısaca ahlakın bilgisi diyeceğimiz alan yok olursa ahlak da yok demektir. Öyleyse adaletsizlik ahlaksızlıktır.
Yine o yazıda bu önermeyi desteklemesi adına Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi vakasını örnek olarak vermiştim. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir anayasası vardır ve her vatandaş bu anayasaya uymakla yükümlüdür. Peki bu yükümlülükten politikacılar muaf mıdır? Hayır değillerdir. Milletvekili, bakanlar ve hatta Cumhurbaşkanı yasa gereği bazı ayrıcalıklı haklara sahip olmalarına rağmen anayasaya uymak zorundadır. Hatta bu insanların hepsi de anayasaya sadık kalacaklarına dair namus ve şerefleri üzerine ant içmeden görevlerine başlayamazlar.
Ama bu insanların büyük bir çoğunluğu, işi alınan hukuki kararların anayasaya uygun olup olmadığını denetlemek olan Anayasa Mahkemesi’nin kararına aykırı davranıyor. Bu da demektir ki anayasaya sadık değiller. Buyurun size başka bir ahlaksızlık kriteri. Bir insan namusu ve şerefiyle teminat altına aldığı yeminine aykırı davranırsa orada ahlaktan söz etmek mümkün müdür? Üstelik bunu milletin temsilcisi olarak, milletin meclisinde yapıyorlar.
İster Aristoteles gibi politikanın etikle ayrışmadığını ister Hegel gibi bireysel ahlakla toplumsal ahlakın farklı olduğunu düşünün. TBMM’de yaşananları ahlak kavramıyla yan yana getirebilir misiniz? Adamlar ettikleri yeminde ne varsa hepsinin aksi şekilde hareket ediyorlar. O metinde başka ne diyorlar? “Toplumun huzur ve refahı”nı sağlamak için çalışacağına da ant içiyorlar öyle değil mi? Peki bu durumda TBMM’de yumruk yumruğa kavga edenlere ahlaklı diyebilir miyiz? Huzur ve refah zaten bırakmadınız da… Yahu bir onurumuz kaldı, onu da kendi meclisimizde hiç utanmadan bizi utandırarak mı alacaksınız elimizden?
UTANMAZLAR!
Çok geç kalmış olsalar da muhalefetin topyekûn hareket etmesiyle TBMM Can Atalay kararı için toplandı. Hepimiz gözlerimizle gördük ki TİP milletvekili Ahmet Şık konuşmasına başlar başlamaz ortalık karıştı.
Ahmet Şık’ın herkesçe malum gerçekleri dile getirmesi, o gerçeklerin muhatabı olan vekilleri kızdırdı. Önce ağız dalaşı başladı ve mecburi bir ara verildi. Sonra Ahmet Şık yeniden kürsüye geldi, sözlerine gerçekleri dile getirerek devam etti. Sonrasında ortaya çıkan kaos ise tam bir rezillikti.
Ahmet Şık “sizde hiç utanma yok” dedikten yaklaşık 15-20 dakika sonra utanmazlığın resmi çekildi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde. Yumruklar, tekmeler havada uçuştu. Yerlerde kan bile vardı bu kez.
Ahmet Şık aslında benim yapmaya çalıştığım gibi, adaletsizlikten doğan ahlaksızlığı dile getiriyordu “utanmazlar” derken. Çünkü utanma aslında ahlak için gerekli olan en önemli duygudur. Utanan insan erdemli olmaya daha yakındır. Haysiyeti önemser, adaleti zedelemez, yalan söylemez. Utanan insan ahlaklı olma yolunda ilerler, çünkü insan utanırsa vicdan uyanır. İyiliğe değil kötülüğe, doğruya değil yanlışa, gerçeğe değil yalana, güzelliğe değil çirkinliğe, yaşatmaya değil öldürmeye, adalete değil adaletsizliğe yönelen insanlarda ise utanma olmaz. Onlar, kendilerine karşı yapılan ithamlara sözle, akılla, fikirle cevap verememekten utanmaz, yumruklarıyla gurur duyarlar. Ne büyük bir zavallılık ne büyük bir âcizlik…
ADALETSİZLİĞE SON HIZ DEVAM!
TBMM’de yapılan ve toplantı ya da oturum demeye dilimin varmadığı bu rezillikte de gördük ki Can Atalay özelinde Hatay seçmenine yapılan adaletsizlik hız kesmeden devam ediyor. Önce duvarlarında “Adalet mülkün temelidir” yazan mahkemelerde, sonra da “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazan TBMM’de.
Madem adaletsizlik ahlaksızlıktır, öyleyse şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Adaleti ısrarla engelleyenlerin ödün vermedikleri tek şey var: Ahlaksızlıkları.
Not: Herkes mecliste yaşanan bu rezilliğin başrollerinden birini oynayan eski futbolcuya atıp tutuyor. Ben onun hakkında konuşmak da adını anmak da istemiyorum. Zira kendisi kendi cehaletini, liyakatsizliğini ve zavallılığını fark edebilecek bir ferasete sahip değil. Bu yüzden de tüm bu özelliklerini bu kadar aleni sergileyebiliyor. Bence bu âcizlikteki biri hakkında yorum yapmak pek adil, dolayısıyla da ahlaki olmaz.