Popüler Kültüre Karşı Yüksek Kültür-1

Fark edebileceğiniz gibi yazının başlığı diyalektik bir cümle. Yani bir diyaloğun, daha çok da tartışma, hatta polemik içeren bir diyaloğun varlığını işaret ediyor. Uzun zamandır var olan bu tartışma, özellikle gündelik hayatta çoğunlukla bir tez ve antitez üzerinden akıl yürüterek senteze ulaşmak için değil de tartışan tarafların birbirini suçlamalarıyla sürüyor. Yüksek kültür taraftarları diğer tarafı sığ olmakla, popüler kültür taraftarları da onları elitist olmakla suçluyor. Sanki ikisi de birer suçmuş gibi… Hâl böyle olunca da çoğunlukla konuyu anlamak ve doğru yerden tartışmak pek mümkün olmuyor. Tartışma karşılıklı suçlamalar ekseninde bir polemiğe dönüşüyor ve bu düşmanca tavır bir galip gelme yarışı olmaktan ileriye pek gidemiyor.

Oysa bir diyalogda öncelikle üzerine konuşulan kavramlar tanımlanmalı ve tartışma her iki tarafın da kabul edeceği ortak tanımlar üzerinden yapılmalıdır. Öyleyse gelin biz de işe bu tanımları yaparak başlayalım.

KÜLTÜR NEDİR?

Tabii her şeyden önce ‘kültür’ kavramını tanımlamakta yarar var. Pek çok düşünür, sosyolog ve elbette antropolog çeşitli şekillerde tanımlamışlar kültürü. Şimdi hepsini birden burada anmak olmaz. İzninizle, şimdiye kadar gördüğüm tüm kültür tanımlarından süzdüğüm kısacık bir tanım koymak isterim ortaya. “Kültür, insanın doğa içerisinde -insanca- yaşayabilmek için ihtiyaç duyduğu her şeyi, doğal olmayan yöntemlerle üretmesidir.”

kultur-02.jpg

“Ne demek şimdi bu? Kültür dediğin sanat, bilgi, eğitim gibi şeyler değil mi? Hatta eğitimli, bilgili, sanattan anlayan kişilere kültürlü, bunlara sahip olmayanlara da kültürsüz demiyor muyuz? Nereden çıktı şimdi doğada doğal olmayan yöntemlerle ihtiyaç karşılamak falan? Bir de süzdüm de çıkarttım bu tanımı diyorsun. Keşke o kadar çok süzmeseydin de yaptığın tanımı anlasaydık” diyebilirsiniz. Böyle derseniz pek de haksız sayılmazsınız bana göre. Bu kadar çok süzünce çok genel bir tanım oldu. O zaman gelin bu tanımı biraz daha açalım, hatta örneklerle açıklayalım.

İnsanın doğanın bir parçası olduğunu, doğa içerisinde var olmak zorunda olan bir varlık olduğu sanırım hepimiz kabul ederiz. Ama insanı doğadaki diğer varlıklardan ayıran çok önemli bir özelliği var… Onlara oranla çok daha gelişmiş bir akıl. Gelişmiş diyorum, çünkü insan aklı diğer varlıklarınkine (gelin buna diğer hayvanlar diyelim) göre çok daha güçlü neden-sonuç ilişkileri kurabilen ve anlam üretebilen bir düşünme yeteneğine sahip. İnsanın işte bu yeteneğini kullanarak sürdürdüğü hayata ‘insanca yaşamak’ diyebiliriz.

İlkel çağlarda yaşayan avcı-toplayıcı dediğimiz insanları düşünün. Yabani hayvanları avlarken, yabani bitkileri toplarken ya da onları yerken hayvanlar gibi doğal mı davranıyorlardı? İlk zamanlarda belki evet. Ama zamanla hayvanları avlamanın daha kolay bir yol buldular ve ucu sivri silahlar yapmayı akıl ettiler. Ağır şeyleri bir yerden bir yere daha kolay taşıyabilmek için tekerleği icat ettiler. Bitkileri daha kolay toplayabilmek için çeşit çeşit aletler geliştirdiler. Yani alet yapan insana (homo faber) dönüştüler. Bu aletler sayesinde doğanın zorluklarını yendiler. İşte kültür burada başladı. Doğanın içerinde insanca yaşamak için doğal olmayan yöntemi ilk kullanan işte bu homo faber’di.

Sonra çiğ besinleri pişirmek, ısınmak ya da yırtıcı hayvanlardan korunmak gibi pratik ihtiyaçlarını karşılamak için ateşi kullanmayı keşfetti. Bununla da yetinmeyip doğada var olan bitkileri doğal olmayan yöntemlerle istediği gibi ve istediği miktarda yetiştirmek için tarım denilen metodu geliştirdi.

kultur-03.jpg

Tarım deyip geçmeyin. Kültür açısından çok önemli bir kavram. Hatta tarımın kelime anlamıdır kültür. Latince “ekilebilir hâle getirmek” anlamına gelen colore fiilinden türemiş olan cultura ‘toprağın işlenmesi’ demek. Tarımın İngilizce ve Fransızca karşılığı olan agriculture kelimesi ise Latincede yabani, vahşi anlamına gelen agrius kelimesi başa konularak türetilmiş. Bir anlamda vahşi olanın yetiştirilmesi, ehlileştirilmesi anlamına geliyor. Türkçe ekin kelimesini de bilirsiniz. Yine tarımla ilgili bir kelime. TDK’ye göre “Tahılın tarlaya atıldığı andan harman oluncaya kadar aldığı durum, firez.” Yine TDK’ye göre ekin kelimesinin ikinci anlamı da kültür. Sonuç olarak kültür herhangi bir şeyin insan eliyle yapılması, meydana getirilmesidir de diyebiliriz. Yine gündelik dilden bir örnek verelim… Mantar doğada, nemli bölgelerde özellikle de ağaç diplerinde doğal olarak kendiliğinden yetişir. Ancak bu mantarların çoğu zehirlidir. Doğada kendiliğinden yetişen mantarlar hakkında bilgi sahibi değilseniz yanlış mantarı yiyerek kolayca zehirlenebilirsiniz. Bunu tecrübeye sahip insanlık ne yapmış? Mantarı zehirli olmayacak şekilde yetiştirmeye başlamış. O mantarlara ne isim veriyoruz? Kültür mantarı.

GÜNDELİK DİLDE KÜLTÜR

İşte kültür dediğimiz şey, ‘homo faber’in ürettiği her türlü alet, eser, bilgi ve anlamdır diyebiliriz. Bu anlamda insanın keşfettiği, ürettiği ve yaşamında kullandığı tırpandan traktöre, bilgisayardan yapay zekâya, gelenekten inanca, felsefeden bilime, hukuktan ahlaka, sanattan zanaata her şey kültür dediğimiz kavramın içine girer. Ama bugün, gündelik dilde kültür kavramını bu kadar geniş mi anlıyoruz? Hayır. Kültür dendiğinde bugün anladığımız şey çok kabaca da olsa sanat kavramıyla ilişkilendiriliyor. Örneğin bir ev kendi başına bir kültür öğesi olsa da biz onun sadece estetik yapısını, bir anlamda mimarisini kültür öğesi olarak ele alıyoruz.

gundelik-dilde-kultur.jpg

Sosyolog Herbert J. Gans da Popüler Kültür ve Yüksek Kültür adlı eserinde bahsetmek istediği konuyu anlatabilmek için kültür kavramını daraltarak, gündelik dilde anlaşılan anlamıyla sanat alanına indirgiyor. Kitabın 21. sayfasında Gans şöyle diyor: “Bir kültür tanımında fikir birliğine varmak üzere sık sık tartışılan bir çağda, ben de burada kullandığım anlamıyla, bugünün kültürel antropolojisi ve sosyolojisinde kullanılan, hemen her şeyi içeren kültür kavramından çok daha dar kapsamlı olan kendi kültür tanımımı getirmek zorundayım. Benim tanımım yalnızca, ister eğitim amacıyla, ister estetik amaçla, ister manevi nedenlerle, isterse de eğlenmek ve vakit geçirmek için kullanılsın, kabaca “sanat” diye sınıflandırılan (edebiyat, müzik, mimarlık ve tasarımın yanı sıra, basılı medya, elektronik medya, vb. medyanın tüm ürünlerini de içeren) eylemleri, malları ve fikirleri kapsıyor.”

POPÜLER KÜLTÜR VE YÜKSEK KÜLTÜR

Gelin biz de Gans’ın yaptığı gibi konuyu kabaca sanat, eğlence, medya ürünleri üzerinden değerlendirerek gidelim. Gans’ın yaptığı popüler kültür ve yüksek kültür ayrımı, literatürde de aynı ya da benzer şekillerde yapılıyor. Kimi popüler kültürle kitle kültürünü eş tutuyor, kimi yüksek kültürle seçkin kültür gibi bir tabiri eş tutuyor. Bu iki kavram hangi sıfatla anılırsa anılsın, mutlaka bir kıyas içeriyor ve ikisi kültür arasında ortaya bir değer farkı koyuyor. Yüksek kültür ya da elit kültür dendiğinde popüler kültürün ya da kitle kültürünün alt sınıflara ait olduğunu çok net bir biçimde ifade edilmiş oluyor. Üst sınıf kültürünün daha önemli, alt sınıf kültürünün ise daha değersiz olduğu en azından ima etmiş oluyor.

populer-kultur-ve-yuksek-kultur-01.jpg

Böylesi bir ayrımda bu tür bir imanın haklı yanları da var şüphesiz. Yüksek kültür ürünü bir eserle popüler kültür ürünü bir eser arasında kalite ve değer farkı olduğu aşikâr. Burada bir sorun yok. Ancak söz ettiğimiz değer farkı bahsi geçen kültürün ürünlerinden ziyade, o kültürü tercih eden, benimseyen insanlar arasında yapıldığında ciddi bir sorun ortaya çıkıyor.

Hadi gelin bu sorunu da bir örnekle açıklamaya çalışalım. Mozart’ın Requiem adlı eserinin sanatsal, dolayısıyla kültürel değeri, Madonna’nın Material Girl şarkısıyla bir ve aynı mı? Ya da Nuri Bilge Ceylan’ın Kuru Otlar Üstüne adlı filmiyle Atıl İnaç’ın Kolpaçino filmi sanatsal bakış açısı ve kültürel olarak aynı sepete konulabilir mi? Bu eserler arasında çok açık bir nitelik, bir başka deyişle değer farkı var öyle değil mi? Ancak Requiem dinleyenlerle Material Girl dinlemeyi tercih edenler arasında böyle bir değer farkı koyamazsınız. Görsel medyada yayınlanan insanların evren hakkındaki meraklarını gidermek için izledikleri belgesel ya da bilimsel bir tartışmayla, Turnike adlı yarışma programı değer açısından farklı olabilir. Ancak birileri ilgi alanı olmadığı için belgesel ya da bilimsel tartışmayı izlemiyor, eğlenmek için Turnike izliyor diye o kişilerin daha değersiz olduğunu söyleyemeyiz. Öyleyse şu sonuca varabiliriz. Bu tartışma insanlar üzerinden değil de her iki kültürün ortaya çıkardığı ürünler üzerinden olmalı. İnsanların tercihleri elbette onların dünya görüşleri, hayatlarını nasıl yaşadıkları üzerinden bize veriler sunar ve belli başlı yargılarda bulunabiliriz. Ancak bu tercihler, onları insan olarak daha değersiz kılmaz.

Bu yazıda, genel anlamda kültür kavramına ve popüler kültürle yüksek kültür arasındaki farklara değindik kısaca. Bu anlamda esas tartışma için bir girizgâh niteliğinde oldu. Kültür türlerinin niteliklerini, hangi davranış biçimlerinin ya da hangi tercihlerin ne tür bir kültüre yol açtığını, hangi ürünlerin hangi kültüre ait olduğunu, bir eseri kültürel açıdan yüksek ya da popüler yapan kriterlerin hangileri olduğunu da haftaya tartışalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gönç Selen Arşivi