Nerede bu devlet?

Son yazıda ‘güven’ kavramından söz etmiş, ortak amaçları, ortak hedefleri ve ortak çıkarları doğrultusunda bir toplum oluşturan insanların, aslında nasıl ve neden birbirine güvenmedikleri üzerine tartışmıştık.

Toplumu oluşturan insanların birbirlerine güvenebilmeleri için devlet otoritesine ihtiyaçları olduğundan bahsetmiş, bunun için de vatandaşların önce devlete güvenmeleri gerektiği üzerine konuşmuştuk. Filozoflardan da aldığımız referanslarla ilerlettiğimiz akıl yürütme de şu sonuca varmıştı: “Devlet ve vatandaş arasındaki güven ilişkisi bozulduğunda yasa önemsiz, hukuk işlevsiz, adalet sessiz, insan ahlaksız oluyor.” Bu nedenle, bireylerin ahlakından söz edebilmek için vatandaşı oldukları devletin tüm kurumlarıyla doğru bir şekilde işlemesi gerekir.

DEVLETE GÜVENMEK NE DEMEKTİR?

Aslında devlete güvenmek diye bir şey olmaz. Devlet bir kavramdır. Soyuttur yani… Soyut bir şeye güvenmek olur mu? Mesela tıpkı devlet gibi soyut olan ‘iyilik’ kavramına güvenebilir misiniz? Ya da ‘ahlak’a bir kavram olarak güvenmek söz konusu olabilir mi?

İyiliğin ya da ahlağın kendisine değil, karşımızdaki insanın ‘iyi’ ve ‘ahlaklı’ olma ihtimaline güvenebiliriz ancak. Adaletin kendisine değil insanın adil olmasına, dürüstlüğün kendisine değil insanın dürüst olmasına güvenebiliriz.

Hani bir kavram için bazen deriz ya… “insanı rezil eder vezir de” diye. Mesela “aşk insanı rezil de eder vezir de”. Yahu aşkın ne suçu var da beni rezil etsin, ya da nasıl bir kudreti var da beni vezir etsin? İnsanın aşkı yaşama biçimi yapabilir ancak bunu. Yani insandır kendini rezil de eden vezir de…

İnsanın davranışları, eylemleri, düşünceleri, seçimleridir güven duymamız gereken şey. Bir kavramı güvenle hiçbir ilgisi yoktur. İnsanın o kavramın içini dolduruş biçimine güven duyarız ya da duymayız.

Öyleyse “devlete güveniyorum” ya da “devlete güvenmiyorum” dediğimizde de aslında devletin kendisine değil yöneticilerine, kurumlarını yöneten görevlilerine karşı güvenimizi ya da güvensizliğimizi dile getirmiş oluyoruz.

“Nerede bu devlet?” diye hesap soran vatandaş, devlet görevlilerinin, yöneticilerin, kurumların neden orada olmadıklarını, neden sorumluluklarını yerine getirmediklerini soruyor. Yoksa devleti yönetenlerin bize yutturmaya çalıştıkları gibi devlet kavramını sorgulamıyor. Yöneticiler kendileri sorguladığı için bundan rahatsız oluyorlar. Demek ki bizim ihtiyaç duyduğumuz güven duygusu, devleti bir aygıt olarak doğru ve iyi yöneten insanlara karşı olmalı. Onlar, yönetim becerilerini sergilerken toplumu bir arada ve ayakta tutabilmeli. Adil yasalar üretip bunları uygulayacak hukuk sistemini işletebilmeli. Adaleti yerine getirerek ahlaklı davranan vatandaşlar olmamızı sağlamalı. Tabii bunu yapabileceklerine güvenmemiz için önce kendileri adil ve ahlaklı olmalı.

vatandas-devleti-sorgulayabili-mi.png

VATANDAŞ DEVLETİ SORGULAYABİLİR Mİ?

Daha önce ‘devlet’i doğru işleyen ya da işlemesi gereken kurumlarıyla vatandaşların ahlaklı davranmalarını sağlayan bir otorite olarak tanımlamıştık. Peki bir otorite sorgulanır mı? Sorgulanırsa otoritesi sarsılır mı?

Elbette bu sorunun cevabı nasıl bir zihniyetle, nasıl bir ortamda yönetildiğinizle doğru orantılı. Eğer bir halk demokratik bir ortamda, liyakatli ve sorumluluğunun bilincinde yöneticiler tarafından yönetiliyorsa elbette devleti, daha doğrusu devleti yöneten kişi ve kurumları sorgular. Hatta bu, demokrasinin olmazsa olmaz, başat kurallarından biridir. Sorgulandıkça devleti yönetenler yanlışlarını görür, bilgileri, liyakatleri, yönetsel becerileri artar. Otorite daha da iyileşir ve sarsılmak yerine daha da güçlenir. Bu nedenle demokrasilerde vatandaşın yaptığı sorgulamalara izin verilir. Kurumlar birbirinden hatta devlet yöneticilerinden bağımsız olduğu için birbirini denetler, hatanın ve yanlışın ortaya çıkmasını sağlar.

Demokrasilerde ekonomide, adalette, eğitimde, sağlıkta… Devletin sorumluluğunda olan her konuda devlet görevlileri işlerini eksik ya da yanlış yaptıklarında, sorumluluklarını yerine getirmediklerinde vatandaş sorar “nerede bu devlet?” diye. Bu soruyu sormak onun anayasal hakkıdır ve bu hak bizzat devlet tarafından korunur.

Ama halk otokrasiyle yönetiliyorsa, devletin sorgulanması söz konusu dahi değildir. Zira bu tür bir düzende otoriteyi kullanma yetkisi devletin kurumlarına paylaştırılmamıştır. Güçler ayrılığı diye bir şey yoktur. Yasama, yürütme ve yargı bu konularda uzmanlığı olan, liyakat sahibi devlet görevlilerinin elinden uçup gitmiş ve fiilen otokratın eline geçmiştir. Erki elinde bulunduran ve tek başına kullanan herhangi bir kişi; ekonomiden adalete, sağlıktan eğitime, tarımdan sanayiye, içişlerinden dışişlerine her konuda bilgi ve liyakat sahibi olamayacağı için devlet yönetiminde ciddi aksamalar olur. Bu liyakatsizlik ve aksamaların eleştirilmesi yöneticiyi her konuda daha iyi, daha liyakatli yapamayacağı için otorite zayıflar. Otokratın buna tahammülü yoktur, olamaz.

Bu nedenle demokrasilerin aksine, otokrasilerde vatandaşın devleti yönetenleri sorgulamalarına izin verilmez. Tek bir vatandaş bile “nerede bu devlet?” diye soramaz. Çünkü devlet artık otokratın ta kendisi olmuştur ve ona “neredesin sen?” diye hesap sorulamaz. Devletin tüm kurumlarının başı tek bir kişi olduğu için devletin içinde bir denetimden bahsetmek mümkün değildir. Ne yapacak otokrat? Kendisini mi denetleyecek?

Demokrasilerde devleti yönetenler, otokrasilerde ise vatandaş hesap verir. Demokrasilerde sorunların sorumluları devlet yönetiminin içindedir, otokrasilerde sorunların sorumlusu devlet yönetiminin dışındaki herkes olabilir. Demokrasilerde her şey halkın rızasına, otokrasilerde ise her şey otokratın keyfine bağlıdır. Demokrasilerde her şey halkın gözünün önünde cereyan eder, otokrasilerde her şey gizli kapaklı yürütülür. Demokrasilerde yöneticiler verilere yani gerçeklere dayalı rasyonel söylemler kullanır, otokrasilerde otokratın dilinde hikâyelere dayalı irrasyonel anlatılar vardır. Demokrasilerde halkın gücü devletin görevleri vardır. Otokrasilerde otokratın hâkimiyeti, devletin ise kutsallığı vardır.

devlet-kutsal-midir.png

DEVLET KUTSAL MIDIR?

İşte bu soruya vatandaşın verdiği cevap nasıl bir zihniyetle, nasıl bir rejimle yönetilmek istediğinin cevabıdır aslında.

Gerçek bir demokrat, devletin sadece bir aygıt olduğunu, halkın doğru ve iyi yönetilebilmesi için bir araç olduğunu bilir ve ona asla bir kutsallık vasfı vermez. Devlet rasyonel bir kavramdır, kurumlarıyla ete kemiğe bürünür. Ne kurumlarının ne de kendisinin kutsal bir niteliği yoktur.

Oysa otokrasi de dahil, demokrat olmayan tüm yönetimlerde devlete bir kutsallık atfedilir. Çünkü kutsal irrasyoneldir, salt inanca dayalıdır ve bu yüzden de asla ve asla sorgulanamaz. İşte bu yüzdendir ki demokrat olmayan yönetimlerin devlet yöneticileri tam bir hamasetle devletin kutsal olduğu masalını yararlar. ‘Kutsallık’ aslında devleti sahip olduğu bir nitelik değil, yöneticilerin üzerlerine giydikleri bir zırhtır. Halkın devleti değil, kendilerini sorgulamasını engelleyen bir koruma kalkanıdır adeta.

Bu yüzden bilmeliyiz ki “devlet kutsaldır” diyen herkes aslında devlet yöneticilerinin sorgulanmasını engellemeye çalışanlardır. Otokrasinin otoritesini korumaya çalışan, bizi gerçeklerin rasyonelliğinden koparıp, mitlerin irrasyonelliğine hapsetmeye çalışanlardır.

“Devlet kutsaldır” diyenler “nerede bu devlet?” diye sormamızı istemeyenlerdir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gönç Selen Arşivi