Bir kral, bir imparator, bir çar ve bir savaş…

            Tarihi olayları ve kişileri, klişelerle bezenmiş perdeyi aralayıp biraz daha derinden inceleyebilseydik nelerle karşılardık? Hangi ilişkiler, bağlantılar, ihanetler, dostluklar, düşmanlıklar çıkardı karşımıza? İnsanlık tarihinin kırılma noktalarında bile bize sunulan resmî öğretilerin dışına çıksaydık peki, görünenin ve anlatılanın dışında nelere şahit olurduk?

            Sebep sonuç ilişkisi içerisinde öğrendiklerimizin, edindiğimiz malumatın yeterli olduğu kanaati çoktan oluşmuştur aslında zihnimizde. Oysa spot ışıklarının gerisinde kalan dünya çok daha derindir.

•••

            17 milyondan fazla insanın yaşamını kaybettiği, 21 milyon insanın yaralandığı; yaşlı imparatorlukları yıkan, genç devletleri kuran ve o zamana kadar insanlığın şahit olmadığı bir vahşetin sergilendiği I. Dünya Savaşı örneğin; ders kitaplarına sığdırılan sebep ve sonuçlarının gerisinde neleri gizlemektedir? Avrupa’da yakılan bu ateşin hazırlayıcıları kimlerdir? Almanya, İngiltere ve Rusya tahtını işgal edenlerin saraylarından mı sızıyordur milyonlarca insanın kanı?  

ADN-ZB/ARchiv

Kaiser Wilhelm II. von Deutschland (l. in russischer Uniform) und Zar Nikolaus II. von Russland in preußischer Uniform.

            Sadece bir piyon olan Sırp Gavrilo Princip’ın 28 Haziran 1914’de sıktığı kurşuna kadar yaklaşan bu cehennemî yolun taşlarını döşeyenler arasında bir kral, bir imparator ve bir de çarın olduğu muhakkaktır.

•••

            Coğrafî Keşiflerle sömürünün ılık ve besleyici tadını alan vampir zihniyetin kaptan köşkünü İngiltere ve Fransa işgal etmekte, kısa sürede elde ettiği zenginliği ve üstünlüğü devam ettiremeyen İspanya ve Portekiz ise çoktan sömürgeciliğin bir alt ligine düşmüş görünmektedir.

            İngiltere tahtında kudretli kraliçe Victoria vardır. Orta Asya steplerinin ıssızlığında ise farklı bir mezhepten de olsa Hristiyanlık dünyasına adım atarak Bizans’tan edindiği ezgilerle kendini Avrupa medeniyetinin bir parçası sayan Rusya’nın sesi yankılanmaktadır. Çar II.Aleksandr’ın sesi.

            Rakiplerine göre siyasi birliğini geç tamamlayan Prusya-Almanya da ise içten içe yanan büyüme arzusu Bismarck’ın “Kan ve Demir” düsturuna ayak uyduran I.Wilhelm’ın de desteğiyle tüm Avrupa’yı kavuracak bir yangına evrilmekte, bu hırslı devlet “Prusya devleti olan bir ordudur.” sözünü doğrularcasına tam hız yol almaktadır.

            Dünya’nın usul usul hazırlanan bu küresel cinnete yuvarlanması için bir neslin arkadan gelenlere yol vermesi gerekir. Ve nitekim de öyle olur.

•••

            İngiltere’de Kraliçe Victoria’dan sonra tahta çıkan oğlu VII.Edward (Bertie) kısa süren iktidarının ardından sahneyi as oyuncularımızdan birine, Kral V.George’a (Georgie) bırakmıştır. V.George kraliçe Victoria’nın torunudur. Tahta çıkma beklentisi yoktur aslında. Uzun yıllar hüküm süren Victoria’dan sonra, tahta baba Edward’ın, ardından da abi Albert Victor’un (Eddy) geçmesi beklenmektedir. Ancak kader ağlarını örer ve önce Albert Victor, ardından da VII.Edward yaşamını kaybeder. Ve 6 Mayıs 1910’da George kral olur.

•••

            Rusya’da ise II.Aleksandr’ın ardından tahta oğlu III.Aleksandr geçmiş ancak o da İngiliz mevkidaşı gibi bu kudretli tahtta uzun süre oturamamış ve yönetim bir diğer as oyuncumuz olan Çar II.Nikolay’a (Nicky) geçmiştir. Uçsuz bucaksız Asya steplerinin yönetimi II.Nikolay’ın ellerindedir artık (26 Mayıs 1896). İngiliz Kralı V.George ve Çar II.Nikolay teyze çocuklarıdır. Çar’ın annesi Minny ile Kral’ın annesi Alix Danimarka prensesleridir esasında.

•••

            Almanya’da ise birleşik Almanya’nın ilk şansölyesi Bismarck’ın aşıladığı hırslı büyüme arzusu I.Wilhelm’den sonra tahta geçen III.Friedrich’te görülememiş, kaderin cilvesi midir bilinmez fazla liberal ve ılımlı görülen imparatorun 99 günlük iktidarının ardından dedesiyle aynı arzuları taşıyan ve son as oyuncumuz olan İmparator II.Wilhelm (Willy) tahta çıkmıştır. Wilhelm de tıpkı George gibi Kraliçe Victoria’nın torunudur. Kraliçe siyasi bir manevra ile kızı Vicky’yi güçlü imparator I.Wilhelm’in oğluyla evlendirmiş ve bu evlilikten II.Wilhelm dünyaya gelmiştir. Fikirleri imparatorluk yanlılarınca fazla ılımlı ve İngiliz bulunan III.Friedrich’in kısa süreli iktidarı sonrası 15 Haziran 1888 tarihinde Wilhelm II.Reich’ın demir tahtına oturur.

            Oyuncularımızın yerini almasıyla birlikte Avrupa ölümcül bir mücadele için kulak memesi kıvamına getirilmiş oluyordur artık. Bu üçlü hakkında hazırlanan “Kral, İmparator ve Çar” kitabının yazarı Catrine Clay’e göre, kuzen olan Georgie, Nicky ve Willy hakim oldukları dönemde bilinen dünyanın yarısından fazlasına hükmediyorlardır. Dünyayı daha önce hiç şahit olmadığı bir vahşet ortamına taşıyacak, milyonlarca insanın tabutuna omuz verecek bu üçlünün en ilginç yanı görüldüğü üzere akraba olmalarıdır. Çocukken sık sık bir araya gelen kuzenler tahtın getirdiği ihtiras ve gücün etkisiyle onlardan beklenen role kısa sürede bürünürler.

•••

            İngiliz yazar Clay, I.Dünya Savaşı’nın bu üç muktedirini ele aldığı kitabında -satırları zaman zaman İngiliz milliyetçiliğini hissettirecek bir atmosfer yaratsa da- genel olarak objektif bir yaklaşım sergilemeye çalışmaktadır. Ona göre içlerinde en ılımlı ve sorunsuz gözükeni Kral George’dur. Çar II.Nikolay oldukça pasif ve dış etkiye açıktır ve karısı Alix’in çar üzerinde inanılmaz büyük etkisi vardır. Rus tarihinin en tartışmalı isimlerinden olan Rasputin’in aileye dahil olmasında da bu etkiye vurgu yapılır.

            Clay’ın çizdiği imaja göre Alman İmparatoru Willy yaşamı boyunca annesinin (ve pek tabii anneannesi Kraliçe Victoria’nın) temsil ettiği liberal İngiliz modeliyle, büyükbabası Wilhelm ve Şansölye Bismarck’ın temsil ettiği otokratik Prusya modeli arasında sıkışıp kalmıştır. Zira o İngiltere’de William, Almanya’da ise Wilhelm’dir.

            I.Dünya Savaşı üzerine çalışma yapan araştırmacıların çoğuna göre Wilhelm’in doğumu esnasında sol kolunda meydana gelen sinir sıkışması yaşamı boyunca bu elini kullanamamasına neden olmuş, Prusya gibi güçlü ordu-güçlü millet imajı çizmeye çalışan bir devletin yöneticisi olarak bu durum Wilhelm’i oldukça zorlamıştır. Belki de onun demokratik akımlara ve meşrutiyete karşı olan düşmanca tavrında (Willy, Alman meclisi Reichstag için “domuz ağılı”, sosyal demokratlar için de “altına yapan ayak takımı” ibarelerini kullandığı rivayet edilir) bu öfkenin izlerini arayabiliriz.

            İmparator olduktan sonra Wilhelm’in ilk icraatlarından biri Şansölye Bismarck’ı devre dışı bırakarak denge siyasetinden hızla uzaklaşmak olmuştur. Böylece militarizme daha da çok ağırlık verilmiş, deniz hâkimiyeti konusunda İngilizlerle mücadeleye girişilmiştir. Kıta Avrupasında en güçlü olma hayaliyle yanıp tutuşan Wilhelm halkın desteğini almak için tanrısal bir yanı olduğunu iddia ediyordur. Bir konuşmasında “Unutmayın, siz seçilmiş bir halksınız! Tanrının ruhu bende vücut buldu çünkü ben Almanların imparatoruyum! Ben ulu Tanrının aracısıyım! Onun kılıcıyım. Onu temsil ederim. İdareme direnen herkese elem ve ölüm.” diyerek bu konudaki düşüncelerini açıkça ifade ediyordur. Wilhelm’i kendi gözünde bu denli yücelten çevresindeki dalkavukların sayıca fazlalığıydı kuşkusuz. İngiliz yazar Clay Willy’i bu ruh haline sürükleyen süreci anlatırken Fransız öğretmeni François Ayme’nin şu sözlerine de yer verir: “Monarşinin hüküm sürdüğü topraklarda yalaka ve çıkarcılar üst mevkilere yükselir. Köle ruhlu, gurursuz dalkavuklar… Tacı taşıyanların daha fazla hata yapmamaları veya kudretlerini daha kötüye kullanmamaları aslında mucize. Maiyetindekilerden dürüst olanlarla sahtekarları birbirinden nasıl ayırabilirler ki?”

•••

            Yazar Clay’e göre daha doğuda uzak kuzen Çar II.Nikolay da Wilhelm’le az çok benzer bir süreçten geçiyordur. Zira çevresindekilerin etkisiyle o da bu geniş coğrafyayı baskıcı otokrat bir rejimle ancak idare edebileceğine inanıyordur. Rusya Kutsal Sinod Başkanvekili Pobedonostsev Rusya gibi uçsuz bucaksız ve yönetimi zor bir imparatorluk için demokrasinin fazlasıyla tehlikeli olduğuna inanıyor ve bu topraklar için en uygun yönetim şeklinin polis ve askeri kuvvetle desteklenen ve titizlikle seçilen elitlerin danışmanlığındaki mutlak monarşidir diyordu. Pobedonostsev’in düşünceleri kuşkusuz çarı da etkiliyordu. Aydınlardan ve halktan gelen kanun önünde eşitlik, ırk-sınıf-din ayrımcılığının ortadan kaldırılması, eğitim ve kamu maliyesinde reform ve toprak reformu gibi isteklere kulak tıkayan Çar’ın ülkesinde çoktandır devrim kapıyı yumrukluyordu. Tıpkı aynı yanlışlardan doğru çıkarmaya çalışan Almanya’da olduğu gibi.

            I.Dünya Savaşı’na yön veren Kral, İmparator ve Çar’ın kimi zaman çalkantılı yaşamlarına ışık tutan kitabında Clay esas olarak şu soruya cevap arar: “Savaşın patlak vermesinden önceki son umut anına kadar Kral, İmparator ve Çar’ın kişilik özellikleri ve birbirleriyle olan ilişkileri savaşı kaçınılmaz kılan siyasi gelişmeleri ve başarısızlıkları ne kadar etkilemiştir?”

•••

            Rus Devriminin ardından ailesiyle birlikte göz hapsine alınan ve sürekli yerleri değiştirilen Çar II.Nikolay’ın kuzeni İngiltere Kralı V.George’dan sığınma talep etmesine rağmen kendi iktidarının devamı açısından bu talebi cevapsız bırakmasıyla birlikte Çar ve ailesinin vahşice katline göz yummasına Clay şu satırlarıyla değinir: “Kuzen Georgie kuzen Nicky’e ne kadar düşkün olursa olsun, önce kendi tahtı gelirdi.” (Netflix’in popüler kraliyet dizisi The Crown’nun 5.sezonu 6.bölümünde de bu konuya değinilir.)

            I.Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkımın ardından varlığını devam ettiren İngiltere tahtı Alman köklerinin ileride sorun çıkarmaması için Saxe-Coburg-Gotha olan soyadını Windsor olarak değiştirir. Böylece Alman ve Rus  hanedanlarının tarihe karıştığı bir zamanda İngiltere Kraliyet ailesi yoluna pirüpak şekilde devam edebilecektir.

•••

            Clay’in bu hacimli kitabı tarihi olayları ve kişileri, klişelerle bezenmiş perdeyi aralayıp biraz daha derinden inceleyebilmemizi, I.Dünya Savaşı’na giden süreci farklı bir perspektiften okuyabilmemizi sağlıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kerem Gürel Arşivi