Ayşe Naz Hazal Sezen

Ayşe Naz Hazal Sezen

Yas Dönümü: 6 Şubat

6 Şubat Depremleri herkesin bildiği, lakin kimsenin beklemediği bir doğal afet; insan eliyle felaketti; uzak değil, bir yıl önceydi. Şimdi herkesin unutmaya çalıştığı, fakat kimsenin unutamadığı o karanlık sabahın yıl dönümdeyiz. Bir toplumsal travmanın daha sene-i devriyesi.

 

 

Tanıklıkla öyküleştirilerek kolektif belleğe alınamayan bu travma, tüm toplum üzerinde hiç bitmeyen, kuşaklar boyunca sürecek patolojik yası doğuruyor.

 

Travmanın iyileşmesi için travmanın duyulması, konuşabilmesi ve hatırlanması gerekir. Mağdurun zihninde bitmek bilmeyen görüntülerin, acıların ya da çaresizliğin tekrar tekrar belleğinden açığa çıkarılması değildir hatırlamak; ötekinin tanıklığıdır.

6 Şubat Depremleri herkesin bildiğini, lakin kimsenin beklemediği bir doğal afet; insan eliyle felaketti; uzak değil, bir yıl önceydi. Şimdi herkesin unutmaya çalıştığı, fakat kimsenin unutamadığı o karanlık sabahın yıl dönümdeyiz. Bir toplumsal travmanın daha sene-i devriyesi.

Korkunun eşlik ettiği, dehşetin baş gösterdiği, çaresizliğin kişiyi yuttuğu travmatik olayların, yaşananları deneyimleyenler veya şahit olanlar tarafından sembolize edilmesi, birer hikâyeye dönüştürülmesi ve bir anlatıyla aktarılması güçtür. Zihin sert uyaranlar karşısında öyküleştirmeye, kendi zaman çizgisini korumaya direnir.  Zira, travmatik deneyimin sebebiyet verdiği duyusal ve duygusal karışıklık, bir hatıra olmaktan öte bedensel belleğe de kaydedilir. Zihin, travmatik izlerle baş edebilmek için öyküleştirme yapmak, kişisel kayıtları yeniden organize etmek, hatırlamak ve unutmak istese de travmatik o an, zihinde ve bedende sıkışır. Katlanılamayan o sesler, görüntüler, kokular, temaslar gibi duyusal imgeler düzenlenmeden ve biçimlendirilmeden bedaheten belleğe girerler. Bir simgesel düzenle, yani öyküyle belleğe girmeyen bu deneyimler, istenilen zaman unutma ve hatırlama özgürlüğünü kişinin elinden alır. O an’a dair simgesel düzene oturtulmamış tüm hatırlatıcılar, travmayı muntazaman yineletir.

Ölülerimizi gömebilmek

6 Şubat depremleri sadece deprem bölgesinde bu afeti deneyimleyenleri değil, toplumu da travmatize etti. Kitlesel travmayla birlikte toplumsal yas süreci de kaçınılmazdı. Bu travmatik yaşam olayının artından yas sürecinin başlayabilmesi için önce ölülerimizin gömülmesi gerekliydi. Zira ölüyü gömmek, ölünün ardından yas ritüellerini gerçekleştirmek toplumun kutsalı. Lakin bu depremlerin ardından ölülerimizin gömülmesiyle ilgili iki şey gerçekleşti. Öyle hızlı gömülmek zorunda kalındı ki ölümün idrak edilmesine, sindirilmesine ve yas ritüellerinin gerçekleştirilmesine imkân bulunamadı. Diğer bir yandansa, ölülerimiz hiç bulunamadı. Bazılarımız için sene-i devriyesi gelen yas sürecine bazılarımız hala başlayamadı; bir çoğumuzun yüreği tek bir günde sıkıştı.

Ötekinin tanıklığı

Travmanın iyileşmesi için travmanın duyulması, konuşabilmesi ve hatırlanması gerekir. Mağdurun zihninde bitmek bilmeyen görüntülerin, acıların ya da çaresizliğin tekrar tekrar belleğinden açığa çıkarılması değildir hatırlamak; ötekinin tanıklığıdır. Ötekinin şahitliğiyle kurulan ilişki, sembolleştirilemeyen travmatik deneyimlerin hikayeleştirilerek bireysel ve toplumsal belleğe alınmasına olanak sağlar. Aksi durumda, hakikatin konuşulmadığı, mağdurun acısıyla kendi belleğine sıkıştığı ve zamanın tek bir anda donduğu yerde bireyler ve toplumlar hastalanmaya başlar.

Failler kim ve nerede?

Mağdurların ruhsal acısını sahiplenebilmek, onlara şahitlik yapabilmek kolektif belleği de değiştirir. Bu yüzden travmatik olayın her yönüyle ele alınması gerekir. Yaşanılan gerçekliğin onaylanması, mağdurların ruhsal acısının sahiplenilmesi ve üzerine konuşulabilmesi toplumun sosyal mekanizmalarını düzenler; “sizin hikayeniz” yerine “bizim hikayemiz” doğar. Ancak kitlesel travma yaratan birçok olay gibi 6 Şubat depremleri de hızla unutulmak isteniyor. Unutulursa, hiç var olmamış gibi devam eder ümidiyle… Medya kanalları iltihaplanmaya başlayan ruhsal yaraların üzerine örtülmüş beyaz çarşafa dokunmuyor. Toplumun sığındığı liderler, acı hatırlanırsa acının mesullerinin de hatırlanabileceğinin farkında. Zira travmatik bir olayın mağduru varsa bir faili de olmadır. İnsan eliyle gelen bu felaketin ardından faillerin mağdurlar karşısına çıkarılmaması, sorumluların tespit edilememesi, siyasal ve ruhsal adaletin sağlanamaması, mağdurların duygularını faile değil, toplumun tamamına yöneltmesini de açıklıyor.

Kolektif suç

Artık depremzede illerdeki mağdurların yeni bir normali var; lakin hala bir sorumlu öteki yok. Herkes kendi safına çekileli aylar oluyor; sorunlar artık bir başkasının sorunu. Ne medya ne de hükme sahip olanlar depremzedelerin yaşadıklarına yeterince tanıklık ediyor. Travmatize olmuş topluluklara dışarıya açılma imkânı verilmiyor. Bu deneyimlerin ve yüzleştirmelerin ötekilere açılamaması kolektif öykünün değişmesinin de önüne geçiyor. Depremzedelerin seslerine duyarsızlaştı(rıldı)kça kolektif bir suça da ortak oluyoruz. Bu kitlesel travma sadece ötekine ait kalacak sanılsa da toplumun tutum ve davranışlarına; örf ve adetlerine örtük halde sirayet ediyor. Sadece mağdurların değil, tanıklık edenlerin de yas süreci engelleniyor. Ülkenin atmosferinde, patolojilerin artmasına neden olan meskut bir yas yasağı var. Tanıklıkla öyküleştirilerek kolektif belleğe alınamayan bu travma, tüm toplum üzerinde hiç bitmeyen, kuşaklar boyunca sürecek patolojik yası doğuruyor.

Kolektif bellekte nesiller boyunca taşınacak travma

Deprem her ne kadar doğal afet olarak tanımlansa da depremi felaket kılan insan elinin bu afete değmiş olması. İnsan eliyle travmatize edilmiş milyonlarca mağdur var. Onların yas süreçleri çalışılabilmiş olsaydı, yaslarını tamamlayabilmeleri ve zihinsel uğraşlarını dindirebilmeleri için faillerin bağışlanması ya da bağışlanmamasından bahsedilebilirdi. Fakat bağışlayabilmek için önce cezalandırma seçeneğinin olması gerekir (hukuki süreçlerden ayrı kişisel süreçlerin de dahil olduğu dikkate alınmalı). Seçim yapabilmek seçimin sonucundan bağımsız, mağdur için iyileştirici etkiye sahip olur. Ancak 6 Şubat Depremlerinin yarattığı toplumsal travmada mağdurların karşısına çıkması gereken faillerin noksanlığı ve medyanın sessizliği, bireysel ve toplumsal yas süreçlerinin daha da patolojikleşeceğini ve kolektif belleğimizde nesiller boyunca bu travmanın taşınacağını gösteriyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşe Naz Hazal Sezen Arşivi