Risklerden risk beğen

Haftaya, Japonya Merkez Bankası’nın aldığı faiz artırım kararı ile birlikte önemli derecede düşüşle başladık. Japonya, ulusal parasının bu kadar düşük kalmasının ülke ekonomisine zarar vermeye başladığını düşünerek verdi bu kararı.

Haydi makarayı biraz saralım geriye.

1990’larda Japonlar kazandıkları parayı ki hatırı sayılır derecede bir büyüklükten bahsediyorum kendi ülkelerinde harcayacak bir alan bulamayınca, dünyaya açılıp öyle harcamaya başladılar. Hatta bu teşvik bile edilmişti o yıllarda. Hatırlayacaksınız dünyanın neresine giderseniz gidin hep Japon turistle karşılaşıyordunuz. Kültür olarak da beş yıldızlı tatil köyüne girip çıkmayacak turistlerden olmadıklarından her yerde gezdiklerini, esnaftan alışveriş yaptıklarına şahit oluyordunuz. Harcamak bir kültür, yatırım bir kültür. Japon ablalarımız abilerimiz yatırıma da pek meraklı olduklarından sanat eserlerinden gayrimenkullere, dünyada pek çok alana yatırım yaptılar. Ancak Japonya ekonomik anlamda bir darboğaza girip, piyasalar türbülansla karşılaşınca bu abla ve abilerimiz zararlarını karşılamak üzere varlıklarını elden çıkartmak zorunda kaldılar. Başlarda kara gün parası gibi düşündüklerini sanmıyorum. Varlıklarını satan Japonlar ülkelerine önemli miktarda dolar ile dönüp parayı da Yen’e çevirince Japon Yeni bir füze misali dolar karşısında değer kazanmaya başladı. İşler o dönem bir tur daha karıştı, kötüleşti.

Şimdi de benzer bir durum yaşanıyor. Japonya’da lüks tüketim yüzde 57 oranında artmış durumda. Japon yeninin değersiz kalması pek çok ülkeyi buradan alışveriş yapmaya yönlendirmiş görünüyor. Merkez Bankası iyice değersizleşen Japon yenini koruma kararı verince özellikle ihracat ile uğraşan şirketlerin zor durumda kalması, hisselerinin yağmur gibi satış yemesi de kaçınılmaz oldu. Asya’da başlayan tsunami bizim kıyılarımıza gelene kadar gücünü biraz yitirse de epeyce hırpaladı.

***

Ama unutmayalım ki iş bununla sınırlı değil. İşin içine ABD’nin durgunluk riski ve Merkez Bankalarının faiz indirimlerini daha erkene almak konusunda baskı altında kalma olasılıklarının artması da giriyor. ABD enflasyon ile mücadelenin ipini çok sıkı tuttu, Avrupa peşi sıra yolundan gitti. Faizler konusunda atılan adımlar bir yana, diğer yanda enerji fiyatları ve işçilik maliyetlerinde bir geri çekilme. Hangisi tam olarak enflasyonu düşürdü emin değilim ama finalde enflasyonun düşmesi sağlandı. Fatura çok ağır oldu ve tamamı da henüz ödenmedi.

***

ABD’den bahsetmişken ABD’de yapılacak seçimler ve seçim yapılana kadar yaşanacak süreç de önemli. Seçim propagandaları, dünyaya verilecek mesajlar, dış siyaset vs. hala belirsizliğini koruyor.

Bitti mi sandınız? Olur mu hiç? Burası her dem kaynayan bir coğrafya arkadaşlar. İsrail’in, İran’da öldürdüğü Hamas lideri Haniye konusu bir kan davasına dönüşüp, İran misilleme yapacak mı endişesi elbette herkesin yüreğini ağzında tutuyor. İran’dan önce ruhani liderince, sonrasında Cumhurbaşkanı aracılığı ile yapılan açıklamaya Hamas’ı terör örgütü olarak gören ABD’den cevap gecikmedi. ABD bir saldırı halinde İsrail’in yanında olacağız dedi.

Bu arada sansür uyguladı diye Instagram’ın kapatılmasını bizatihi bir sansür olarak yorumluyorum. Dahası ülkemin bu karar nedeniyle en hafif tabiriyle “komik” duruma düşmesini de içler acısı buluyorum. Benim açımdan çok da sorun yok açıkçası. En fazla konan fotoğrafları görmem üç gün. Deniz, kum, güneş videolarından, hesap paylaşımlarından eksik kalır, detoks yaparım. (Hoş canım istemezse onu da yapmam. Zira yasaklanan şey basit bir VPN ile açılıyor. Devlet görevlilerinin açıklamalarının resmi hesaplardan paylaşılmasına, yani devletin de VPN indirmiş olmasına hiç girmiyorum. Şu halde yasaklamanın ne anlamı ne ciddiyeti kalıyor.) Ama diğer yandan Instagram dediğiniz yer, erkeklerin kaslarını, kadınların çantalarını paylaşıp birbirlerine hava attıkları yerden çok, iki kuruşu üç kuruşa eklemeye çalışıp ticaret yapmaya çalışan insanların iş yerleri. SMA hastası olup, devletin karşılamadığı tedavi için ses duyuran bir yardımlaşma platformu. Devletin vergi topladığı bize yol su elektrik getirmek için kullandığı kasaya giren paranın kaynaklarından biri.

Bu konuyu çok daha önce yazmıştım ama bir iki cümle ile tekrar değinmek isterim. İsrail’i protesto etmek, sokaklara kola dökerek olmaz arkadaşlar. Hele ki Coca-Cola Filistin’deki 3. en büyük işveren ise. Düşünsenize Filistinli ekmek kapısı diye şükrediyor. Burada insanlar içtin içmedin diye birbirine giriyor.

Ezcümle konumuza geri dönersek sadece birkaç tanesini saydığım, sayıları en az bir bu kadar daha çoğaltılabilecek “Çoklu Risk” dönemine girdik. Hiçbir şey eskisi kadar kolay olmayacak. Yorgan biraz daha kısaldı.

Aman dikkat.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mine Uzun Arşivi