Kerem Kırçuval
“JÜRİSTOKRATİK”
Hatay Türkiye İşçi Partisi Milletvekili Can Atalay’la ilgili Anayasa Mahkemesi kararını bir kez daha tanımayacağını dün verdiği kararla duyuran Yargıtay 3. Ceza Dairesi önümüze pek de bilinmeyen bir kavram koydu;
“Jüristokratik”...
Bu nerden çıktı, vardır bunda da bir hinlik derken açtım baktım manasına. Şöyle diyorlar;
“Jüristokrasi, yargıçlar yönetimi olarak tanımlanmaktadır. Demokrasiye zıt bir kavramdır. Oligarşik bir yönetim biçimidir. Jüristokrasi, fonksiyon gaspı olarak da tanımlanmaktadır. Olgunlaşmamış demokrasilerde sıklıkla görülen jüristokraside yargı kurumunun başındakilerin yorum kabiliyeti ön plana çıkar ve yargıçların yorumlarıyla şekillenen kanunlar ile ülke yönetilmeye çalışılır.”
Anayasa Mahkemesi’nin tam iki kez verdiği hak ihlali kararı kapı gibi duruyor.
İlkini uygulamayan Yargıtay 3. Ceza Dairesi ikincisine de “hukuki değeri yok” diyerek yaşananlara bambaşka bir boyut kazandırdı. Yargıtay’ın bir ceza dairesi Anayasa’da en üst yargı organı olarak tanımlanan Anayasa Mahkemesi’nin kararına “hukuksuz” diyebiliyor.
Görev ve yetkileri Anayasa’da en açık şekilde yazılı Anayasa Mahkemesi’nin kararları, herkes bilir ki kesindir ve bekletilemez.
Mahkemenin verdiği kararları beğenmeyebilir, eleştirebilirsiniz. Ama bu kararlar yok sayılamaz, verilmemiş gibi davranılamaz. En az bunlar kadar da önemlisi hukuki olmadığı iddia edilemez.
Ne diyor Anayasa? Madde 153/6;
“Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.”
Anayasa’nın bu maddesinden daha açık ne olabilir?
Mahkeme kararlarına uyma ve bu kararları değiştirmeksizin yerine getirme konusunda hiçbir kişi ve makama ne takdir yetkisi ne de istisnaya yer verilmiştir.
Memleketimizdeki tuhaflıklar hepimizi birer ekonomist aynı zamanda bir de hukukçu yaptı.
Anayasa’dan devam edelim. Yüksek mahkemenin bireysel başvurularla ilgili kararlarının, örneğin hak ihlali ki Can Atalay hakkında iki kez verildi, hiçbir mercii tarafından Anayasa’ya uygunluğunu inceleme ve denetleme yetkisi yoktur.
Önemli bir ayrıntı daha var, çiğnenen, yerle bir edilen. 6216 sayılı AYM’nin kuruluşu ve yasama usullerine ilişkin kanun diyor ki; Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karardan sonra hak ihlali yapan mahkeme ki, bu davada İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, kararı yeniden yargılama ya da bir üst makama gönderme yetkisi yoktur.
Bu sarihliğe rağmen gelinen nokta garabet değil mi?
Yüksek Seçim Kurulu’nun Can Atalay’ın milletvekilliğine itirazı olmamış. Atalay, Hatay halkının reyleriyle seçilmeyi başarmış. Sonra da mahkemelik olmuş. Anayasa Mahkemesi iki kez hak ihlali demiş, Yargıtay 3. Ceza Dairesi ‘hukuki değeri yok’ diyor.
Durum izahtan vareste.
Hazin olan TBMM’nin de hem kendisine hem de seçilmiş üyesine sahip çıkmaması. Yargıtay 3. Ceza Dairesi dünkü kararında ayrıca “Can Atalay hakkındaki kararın örneğinin gereğinin takdir ve ifası için TBMM Başkanlığı’na gönderilmesi kararlaştırıldı” diyor.
Yani AYM kararını hukuksuz bulan bu mahkeme TBMM’ye de yine meydan okuyor.
“Jüristokratik” kavramıyla AYM’yi itham ediyor ama aslında bu kavramın içini tümüyle kendisi dolduruyor.
Güçlü demokrasi, hak, düzen, adalet ve özgürlükler görevleri, yetkileri yasalarla belirlenen kurumlarla var olur. Keza güçlü ekonomiler de.
Bağımsız yargı herkes içindir ve bir gün herkese gerekebilir.
Devlete de kurumlarına da kıymayın efendiler.
Devlet çökerse hepimiz altında kalırız, iyi düşünün…