Ayşe Naz Hazal Sezen
Erkekler de Yanar: Depresyon
Erkek depresyonun ironik yanlarından biri, depresyonunu tetikleyicilerinden olan toplumsal cinsiyet rollerinin aynı zamanda bu depresyonu görmemizi de engellemesidir. Toplumun erkeklere çizdiği davranışsal ve duygusal kalıplar içinde depresyonlarının görünmesi de zorlaşıyor: “Erkekler ağlamaz. Erkek dediğin acısını belli etmez. Erkek savunmasız olmaz. Erkek, kadın gibi duygusal olmaz!”
Erkeklerin ilişkilerde zorlu gözüken davranışlarının birçoğunun arkasında depresyon saklanıyor olabilir. Zira toplumsal cinsiyet rolleri, duygularını göstermeleri için erkeklere -henüz- yeterince fırsat tanımış değil.
Psikopatolojileri öğrenirken istatistikler karşılardı bizi. Çeşitli hastalıkların kadınlar ve erkeklerde görülme sıklığından bahsedilirdi. İnsan biricikliğinin yerine cinsiyet cemiyetine bağlı toplanan bilgilerin ışığında bazı hastalıkların kadın erkek ayırmadığını, bazılarının ise kadınlara ayrımcılık yaptığını öğrenmiştik. Bunlardan biri depresyondu. Depresyonun çoğunlukla kadınlarda görüldüğü ve kadınlarda karşılaşılma orasının erkeklere kıyasla iki ile dört kat daha yüksek olduğu hakkında bilgilendirilmiştik. Rakamlardan bahsetmek, istatistiki bilgilerin desteğini almak basit gibi görünse de insanla temas arttıkça, sayıların gerçeği yansıtamadığını ve rakamların arkasındaki hikayeleri daha iyi dinlenmesi gerektiğini öğreniyoruz. Zira -saklanmış- hikayeler rakamlara kıyasla hayata yönelik daha gerçekçi bilgileri barındırma becerisine sahipler. Erkeklerin yaşadığı depresyonun toplumda imzalanan gizli bir anlaşma gereği örtbas edilmesi de istatistikleri geçersiz kılacak öneme sahip.
Geleneksel toplumsal cinsiyet sosyalleşmesinde kız ve erkek çocuklarından kendilerini yarına indirerek gelişmeleri beklenir. Toplum, kız çocuklarda duygu dışavurumlarına ve bağ kurmalarına izin verirken, erkek çocuklarına tam tersini yapar. Erkek çocukları adım adım kendi duygularından uzaklaştırılırlar; duygularını ifade etme, derin bağ kurma ve takdir becerilerindeki pratiklerini kaybederler. Bilakis kamusal alanda seslerini duyurma ve iddialı benliklerini ortaya çıkarma yönünde teşvik edilirken; kız çocuklarına da sesini çok çıkarmamak, toplumsal alanda göze batmamak öğretilir. Geleneksel toplum öğretileri tarafından kendisini yarıya indirmesi tembihlenen kadın ve erkeğin depresyonu da farklı örüntülerle karşımıza çıkar. Erkek depresyonun ironik yanlarından biri, depresyonunu tetikleyicilerinden olan toplumsal cinsiyet rollerinin aynı zamanda bu depresyonu görmemizi de engellemesidir. Toplumun erkeklere çizdiği davranışsal ve duygusal kalıplar içinde depresyonlarının görünmesi de zorlaşıyor: “Erkekler ağlamaz. Erkek dediğin acısını belli etmez. Erkek savunmasız olmaz. Erkek, kadın gibi duygusal olmaz!”
Erkeklerde depresyonu tanımlamak daha zor, zira hastalığın kendisi erkeksi değil. Toplumda kadın hastalığı gibi görülen/gösterilen depresyonun “kadınsı” damgası da erkeklerde depresyonun anlaşılmasını zorlaştırıyor. Erkekler için hem akıl hastalığı damgası hem de kadınsı duygusallık damgasını alacak olmanın gizli bilgisi, erkeği içinde bulunduğu çıkmazda daha da derin bir acıya sürükleyebiliyor. Depresyona neden olan duygularının üzerine bir de utanç ekleniyor; erkek depresyonun kadınsılığından(!) çevresi için hem utanç veren olur hem utanç duyan oluyor. Depresyon toplumsal cinsiyet rollerinin baskısından sıyırılamayınca farklı biçimlerde karşımıza gelebiliyor. Erkeklerde gizli depresyon aslında tipik erkek davranışı diye kabullenen birçok sorunun tetikleyicisi de olabilir: somatik hastalıklar, yoğun alkol ve uyuşturucu kullanımı, aile içi şiddet, duygusal yakınlıkta başarısızlıklar veya kariyerinde sürekli değişiklikler yaşanması.
Dünyanın en yaygın hastalıklardan biri olan depresyonun kalıtsal biyolojik bir durum olduğunu gösteren araştırmalara bakılırsa bu genlere sahip kız ya da erkek çocuğu aynı oranda depresyon yatkınlığına sahip olacaktır. Lakin depresyon sadece biyolojik olarak alevlenmez; kalıtsal yatkınlık ve psikolojik yaralanmanın birleşmesidir. Farklı cinsiyetlerde aynı yaralar açılsa da iyileşme sürecine geleneksel toplumların cinsiyet öğretileri katılır. Depresif bir kadın acısını içselleştirdiğinde -toplumun ondan beklediği gibi- duygusal yıkımla birlikte direkt iletişim kurma kapasitesi etkilenir. Depresyondaki kadınların sessizleşmesi, içe dönmesi, sosyalliğinin azalması, anlaşılamıyor ve anlatamıyor hissetmesi iletişim kapasitesinin etkilenmesindendir. Ancak depresyon erkeklerde sadece iletişim kapasitesine temasta bulunmaz; psikolojik olarak erkeği daha tehlikeli hale getirebilecek biçimde seyreder. Depresyondaki erkek içerideki boşluk, ifadesizlik ve açık yaralar sıklıkla bağımlılıklar ile doldurulmaya çalışılır: iş, alkol, kumar… Çoğu zaman yaralı büyümüş bir oğlan çocuğu yaralayıcı bir adama dönüşür. Küçük bedenin içinde kabul etmek istemediği acıları büyüdükçe kendi yakınlarına yaşatır.
Psikiyatrik epidemiyoloji araştırmalarıyla kaygı ve duygudurum bozuklukları hakkında literatürü aydınlatan araştırmacılardan Myrna Weissman çalışmaları sonucunda, toplumsal tutumdan dolayı depresyonda olan erkeklerin depresyonda olduğu için depresyona girdiğini, utandığı için daha çok utandığını ve depresyona bağlı damgalama yüzünden erkeklerin acılarını daha derine inmesine izi vererek, depresyonlarının kendi görüş alanlarından uzaklaşmasını sağladıklarını söylemiştir. Erkekliğin göstergesi sayılan acıya karşı “dik durmak”, aslında erkekler için duygularını açığa çıkarma yasağı. Duygusal erkek gördüğünde kadınsılıkla damgalayanların yanı sıra ağlayan erkek gördüğünde rahatsız olduğunu dile getiren kadınlar da farkında olmadan kendilerinin mustarip olduğu toplumsal cinsiyet rollerini pekiştirmeye zemin hazırlayabiliyorlar. Erkek depresyonunda bir yandaş bulamadıkça daha ben merkezli olmaya çalışarak yarasını herkesten saklamaya çalışıyor, yarası açığa çıkacak kadar yakınlaşan olursa saldırganlaşıyor ve depresyonunu sadece çevresinden değil, kendinden dahi saklıyor.
Depresyondaki erkek dışarıdan kopuk, iletişimi yetersiz ya da işkolik biri olarak görünürken, içindeki huzursuzluğunu ve yalnızlığını öfkeyle sarıp, hoşnutsuzluğunu bağımlılık yapıcı madde ve alışkanlıklarla uyuşturur. Oysa depresyon yaşamın her alanında, tüm sınıflarda, tüm kültürlerde, bütün kadın ve erkeklerde, hatta bazen çocuklarda görülebilir. Depresyonun cinsiyet seçiciliği yoktur; fakat toplumun vardır. Erkeklerin ilişkilerde zorlu gözüken davranışlarının birçoğunun arkasında depresyon saklanıyor olabilir. Zira toplumsal cinsiyet rolleri, duygularını göstermeleri için erkeklere -henüz- yeterince fırsat tanımış değil.
* Real, T. (1998). I Don't Want to Talk About It: Overcoming the secret legacy of male depression. Simon and Schuster.