Ayşe Naz Hazal Sezen

Ayşe Naz Hazal Sezen

ÇOCUKLARDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY(ler) VAR!

Yetişkin olmanın, çocuk olmamaktan geçtiği kültürlerde yaşam, zevk alınabilir olmasından ziyade tamamlanması gereken görevler listesi olarak yaşanır. Görevleri yerine getirme kaygısı içinde haz, heyecan ve yaratıcık tavan arasındaki kutulara kaldırılır. … Bir çocuğun … yaratıcılığını ve heyecanını etkin tutan faaliyetler, yetişkinlerin gözünde değersiz ve zaman kaybıysa; çocuk, büyüyünce kendi zevk aldığı şeyler için vakit harcamanın gereksiz olduğunu düşünen ve kendini ihmal eden bir yetişkin olma yolunda ilerler.

Duyguları kısıtlamak veya saklamak tipik bir yetişkin davranışıdır, çocuk davranışı değil.

Meşgulüz, yorgunuz, yetişemiyoruz. Yetişkin dünyasının yaygın sorunları içinde motivasyonumuzu bulmak için modern gurulara, kişisel gelişim kitaplarına, yaşam koçlarına koşuyor; anlam bulabilmek adına mekândan mekâna, insandan insana seyahat ediyoruz. Yaşamın zor kararları ve sorumlukları arasında içimizdeki neşeyi, keşfetme heyecanını ve motivasyonu geri getirecek sihirli değneği aramakla geçiyor ergin ömrümüz. Geçmişin keşkeleri ve geleceğin kaygılarından bahsederken yaşama cesaretimiz yitiyor.

Yetişkin olurken çeşitli becerilerimizi tavan arasında unutulacak kolilerin içine koyuyor, ardından yıllar boyunca yeniden aynı becerileri kazanmaya çalışıyoruz. Unuttuğumuz, körelmiş ya da kültürel konservelerin içine sıkışmış yeteneklerimizi kullanabilmek için bir daha çocuk olmayı umuyor, lakin gözlerimizi çocuklardan kaçırıyoruz. Ergin olanın dünyasında büyük, küçükten daha iyi bilir yanılgısına kapılarak, bize sanal dünyanın motivasyonlu konuşmacılarından, gelişim uzmanlarından, modern gurulardan daha çok şey anlatan çocukları dinle(ye)miyoruz. Zira, çocukların sahip olduklarına bakarken, kendi yitirdiklerimize karşı örtük bir utanç, hasetle birleşiyor.

Bilge ve eşsiz çocuk dünyası

Çocukların dünyası eşsiz ve bilgedir. Yaşamda yeni olduklarından değil, henüz bilgi sahibi olmadıklarından kaynaklanır bilgelikleri. Zira keşfetme hevesiyle doludurlar. Bir çocuğun gözünde dünya bilinmezlerle gebedir. Öğrenilecek sınırsız şey vardır; halının dokusu, yabancının kokusu, brokolinin tadı, çikolatanın kıvamı… Bir yetişkinin gözündeyse dünya korkulara gebedir. Kaygı veren sınırsız şey vardır; yeni bir ilişki, eskiye veda, son kullanma tarihine yakın gıda, kapanmamış yaka, geçilmemiş sokak… Kaygılar, merakın önündeki engele dönüşür. Oysa meraktır öğrenmenin yolu. Çocuklar çekmecenin içindekileri, bahçedeki delikleri, havadaki bulutları, karşısındaki umutları, kurulmamış hayalleri merak ederler. Merak ettikçe soru sorarlar. Sordukça öğrenir, öğrendikçe yeniden merak ederler. Bunu, yetişkinlerden beklenen öz-farkındalıkla, bilinçli olarak değil, kendi doğalarının sorgulanmaz bir parçası olarak, spontan sürdürürler. Yetişkinler dünyası tarafından hevesleri kırılana dek. Soru soran yetişkin, sıklıkla meraklı, alçakgönüllü ve öğrenme arzusuyla dolu kabul edilmek yerine aşağı veya noksan algılandığından, aşağılanma korkusu ve yetersizlik hisseleri heveslerine ve cesaretine baskın geldiğinde soru sormaktan vazgeçer. Sonunda öğrenme arzusunu kaybeder.

Kendini İhmal Eden Yetişkinler

Yetişkin olmanın, çocuk olmamaktan geçtiği kültürlerde yaşam, zevk alınabilir olmasından ziyade tamamlanması gereken görevler listesi olarak yaşanır. Görevleri yerine getirme kaygısı içinde haz, heyecan ve yaratıcık tavan arasındaki kutulara kaldırılır. Birikmiş yağmur suyuna basmanın, iki çubuğu dengede tutmanın, çiçekleri sulamanın; küçük şeyleri deneyimlemenin heyecanı söner. Bir çocuğun saatlerce uğraşarak bir resim yapması, kumdan kaleler inşa etmesi, taşları düz sıraya dizmesi gibi yaratıcılığını ve heyecanını etkin tutan faaliyetler, yetişkinlerin gözünde değersiz ve zaman kaybıysa; çocuk, büyüyünce kendi zevk aldığı şeyler için vakit harcamanın gereksiz olduğunu düşünen ve kendini ihmal eden bir yetişkin olma yolunda ilerler.

Çocuklar Cesurdur

Çocukların en iyi yaptıkları şeylerden biri cesur olmaktır. Başarısızlık ya da aşağılanma duygusuyla davranışları sınırlandırılmamış çocuklara baktığımızda, sosyal normların dışında, statülerden uzakta dans ettiklerini, oyun oynadıklarını veya şarkı söylediklerini görebiliriz. Çocuklar kendileri gibi olma cesaretini göstermelerinin yanı sıra deneme, yenilme, bir daha deneme ve bir daha yenilme* cesaretine sahiptirler. Düşerler ama kalkarlar; canları acır ama öpülünce geçer. Zira öpülünce geçeceğine inanacak kadar cesurdurlar. Çocuklar duygularını ifade edebilecek kadar cesurdurlar. Yetişkinler dünyasıyla çocukların dünyasındaki belirgin fark duygularla başlar.  Büyüyen çocukların, yetişkin olmuş bireylerin duyguları, erginlik öncesi ve sonrası olarak değişmez; duygular hep aynıdır. Yetişkin olunca, duyguların nasıl deneyimlendiği ve kontrol edildiği değişir.

Çocuklar duygularını saklamayacak kadar cesurdur

Çocuklar, dünyaya geldiğinde somatik rolleri barındırırlar; acıkır, ısırır, altını batırır veya ağlarlar. İlk iletişim yolları bedendir. Dokunulmasını istemediklerinde kendilerini geriye çeker, kucakta olmak istemezlerse kıpırdanırlar. İletişim biçimleri geliştikçe istemediklerini ya da istediklerini hızla ifade ederler. Bir çocuk korkuyorsa, korktuğunu söyler; canı acıyorsa saklamaz, sıkıldıysa hemen beyan eder. -Eğer öğretilmemişse- çocuklar bir kenarda oturup ilgi görmeyi beklemezler, istediklerinde talep ederler. Açıkça, iletişimde olmak istediklerini, oyun istediklerini gösterirler. Hatta kendileriyle baş başa kalmak istediklerinde kanepenin altında veya dolabın içinde sessizce kaybolabilirler. Dış dünyayla ve ötekilerle sınır çizme becerileri vardır. -Bu beceri, çocuğun yalnız kalma ihtiyacından ziyade ilgisiz ebeveyn olma korkusuyla itfa edilir.- Duyguları kısıtlamak veya saklamak tipik bir yetişkin davranışıdır, çocuk davranışı değil.

Çocuklar duyguları an’da yaşama ve bir sonraki ana yeni duygularıyla devam edebilme becerisini ustalıkla kullanırlar. Sahip olamadıkları dondurmanın öfkesini dindirmek için uzatılan oyuncak çocuğun dikkatini dağıttığı işe yaramaz; çocuk duygusunu geçmişin öfkesi olarak geleceğe taşımadığından işe yarar. Çocuklar an’a odaklanırlar. Yetişkin dünyasındaki “carpe diem” söyleminden öte bir beceriyi sergilerler.

Çocukların da ustalıkları vardır

Çocuklar, eğitimlerde, kitaplarda veya gurularda aradığımız sihirli değneği taşırlar. Dokunduğunda hayatımızı kökten değiştiremeyen bu sihirli değneğin gücü, kendimizde değişim yapabileceğimizi göstermesi. Çocukken büyümek için çaba harcamamız gerekmez, ancak yaş aldıkça büyümemiz bizim seçimimize bağlı hale gelir. Çocukların sosyal dünyaya uyum sağlama, sınır çizme, duygularını ifadece etme, cesur olma, keşfetme ve heyecan duyma becerilerinden öğrenebileceklerimiz olduğunu idrak etmek; veletlerden yaşama dair bakış açısı kazanabileceğimizi kabul etme alçakgönüllüğü göstermek bizim seçimimiz.

Sahip olduğumuz ama zihnimin tozlu tavan arasında kalmış, kültürel konservelere sıkışmış becerilerimizi, çocukların kendileri gibi olma cesaretlerinden esinlenerek yeniden geliştirebiliriz. Yetişkin dünyası güç, çocuk olmak lazım. Sorumluluklar, zorluklar veya riskler karşısında pervasız olmak değil, keşfetmenin coşkusuna izin vermek; kendimiz olacak, duygularımızı yaşayacak ve an’ın içinde kalabilecek kadar cesur olmamız lazım. Nihayetinde, çocuklardan öğrenecek çok şey olduğunu kabul etmek lazım…

*Samuel Beckett “Hep denedin. Hep yenildin. Olsun. Yine dene, yine yenil. Daha iyi yenil.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşe Naz Hazal Sezen Arşivi