Umutsuz Yaşanmıyor Ki

Kentlerin kalbi insansa, insan umutsuz yaşayamaz…

Amerikalı yazar Lewis Mumford başyapıtı “Tarih boyunca Kent” kitabı ve kent yazılarıyla biliniyor. Lewis Mumford diyor ki: “Her kuşak inşa ettiği yapıya biyografisini yazar.” Bu sözü okuduğumda çok etkilenmiştim. Yaşadığım başkentte dönem dönem kalbi değişen Ankara’yı ne çok gözlemledim, değişikliklere tanıklık ettim, yıllarca bu kenti yaşadım. Altındağ’ın umutkondularına ve gençlik yıllarıma gittim.

70’li yıllarda Orta Doğu Teknik Üniversiteli devrimci abilerimiz Altındağ’ın umutkondularını halkla yaparken yaşam öykülerinden çok dünya görüşlerini, özledikleri dünyayı kerpiç duvarlara, çivit mavi boyayla yazdılar. O yıllarda 1968 kuşağının esintisi ile dillendirilen devrim ateşinin halk dilimi kıvılcımını Altındağ'da yakanlar için Ankara’nın kalbi Altındağ olmuştu.

Okuduğum onlarca yazardan, şairden, kitaplardan beni etkileyen binlerce sözden biri olan bu betimleme, akıl cebime sızınca tüm kentlerdeki yapılara bu gözlerle baktım. Yapıları kurmaca ile tasarlayan, kuran yapan kuşakların yaşam öyküsünü yapılara yazmasını, binlerce yıl yaşayan kuşakların yaşam öyküleri içinde yaşamak düşüncesi masalsı bir güzellikti.

Bir uygarlık tarafından kurulan Bağdat kenti ve Bağdatlı mimar Zaha Hadid’in Londra’dan dünyaya çizdiği mimari yapıların onu tanıyanlarca bilinir olmasında tasarımın, çizginin, yaratının gücünü gördüm. Bağdatlı kadın, yeni inşaat alanlarını ortaya çıkarmak için çizdiği yapılara yaşamöyküsünü taşırken kendisi de “Eğrinin Kraliçesi” olarak tanımlanır ve Pulitzer ödülünü alan ilk kadın mimar olur.

O nedenle gittiğim ülkelerde ve ülkemde her kuşağın yapılardaki yaşam öykülerinin izlerini aramaya özen gösterdim. Ondandır ülkemizde son yıllarda boy veren daha çokta kent yoksullarını sevindiren kentsel dönüşüm kılıfı ile rantsal götürüşüm yapılarına bakınca bunlar hangi kuşağın, hangi halkın, hangi mimari dönemin yapıtları diye yapılarda yapanın hiçbir biyografisini göremedim.

Kuşaklar boyu yapılan yapılarda onları yapanların yaşamöykülerini bilmiyorum. Onları yapanlardan dinleyemedim. Anılarını okuyamadım. Biyografiler okudum, biyografiler yazdım. Biyografi ya da yaşamöyküsü ne dersem diyeyim edebi yapıt olarak portreleri çok sevdim. Hıfzı Topuz’un biyografileri beni etkiledi. Mücadeleci kadınların biyografi kitaplarından çok şey öğrendim. Yetiştikleri çevrenin, sokağın, evin izlerini yazınca öğrendim. Bir tek sahicilikten uzak bir yaşamöyküsünü okusam da izi kalmadı.

Dünyanın her yerinde gördüğüm yapılardaki izler kimi kez yüreğimi dağladı kimi kez dönemin, tarihin, uygarlığın izlerini bana sunduğu için çok etkilendim.

Mimari mekânlar içinde yaşayanlarla anlam kazanır. Bazen Altındağ’ın tepelerinde bakınca ışık demeti Anıtkabir bir mezar olsa da biz bu ülkenin, güneş ülkesinin eğitimsiz, işsiz, aç çocuklarına umut oldu...

Karanlık günlerde Anıtkabir sadece başkentin değil ülkenin tüm kentlerinde koşup gelenlerin ve kentin öfkesini haykırdığı anıt olurken kentin kalbi de oldu… Onu çizen mimar o muhteşem anıta yaşamöyküsünü yazdı mı? Henüz hiçbir anı kitabında okumadım. Anıtkabir yapılırken nöbet tutan gençlerin anılarını dinledim. Onlar o nöbet sırasında anıtın yükselen duvarlarına yaşamöykülerini mi yoksa oraya defnedilecek liderlerinin yaşamöyküsünü mü yazdılar? Yanıtı dönemin nöbet tutan dönemin genç kuşaklarında kaldı…

Gün geldi çaresiz kitleler bir başına Anıtkabir’e yürüdüler. Sadece Ankara’nın değil ülkenin de kalbi Anıtkabir oldu.

Dünya kentlerini gezince gördüm ki yazarların, şairlerin, ressamların, sanatçıların evi o kentin kalbi oluyor. Müzeye dönüştürülen evler, yazarların yapıtlarını kaleme aldıkları, kafeler, parklar, yürüdükleri yollarda insanlar yürümek istiyor…

Frida’nın Meksiko'nun güneyindeki Coyoacán Londres sokağındaki mavi evi “Museo Frida Kahlo” Meksika’nın ve Goethe’nin evi Frankfurt’un kalbi oluyor. Dünyada saydıkça bitmeyen sayılı evler, okullar, üniversiteler, caddelere, bulvarlara verilen isimler o insanların biyografilerini yine yeniden okumamıza neden oluyor. İz bırakan insanların biyografileri o yapıları yapanların biyografilerinin gölgesinde kalsa da gün geliyor o yapıda emeği olan insanlar anılıyor. Sanatın gücü bu olsa gerek… Bu gücü tüm güçlerin üstünde görüyor ve selamlıyorum…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yaşar Seyman Arşivi