Mine Uzun
Sorarsanız büyüdük mü? Büyüdük…
Bilgisayarı açtım. Başladım klavyenin tuşlarına basmaya. Bir baktım, ne görsem beğenirsiniz? Merkez Bankası’na ilişkin bir şeyler yazıyorum. 16’sında yapılacak toplantıda 100 baz puanlık bir indirim mi gelir? 50 ile yetinilir mi? Küçük bir yerimiz kaldı denmişti diye geçiriyorum içimden. Sonra diyorum gün içinde bir liradan fazla oynayan kuru biraz tutmak da isteyebilir. Sonra aklıma Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın politika konusunda taviz vermeyeceğini söylediği geliyor. Milliyetçi Hareket Partisi lideri Sayın Bahçeli’nin verdiği desteği de ekliyorum. Ve yazıdan çıkıyorum.
Sonra dedim ki kendi kendime Mine sen büyüme rakamlarını yaz. Sonuçta ülke büyüyor. Yabancı kuruluşların bile tahminleri neredeyse on birlere kadar çıktı.
Türkiye İstatistik Kurumu üçüncü çeyreğe ilişkin büyüme verilerini dün sabah açıkladı. Türkiye ekonomisi yılın üçüncü çeyreğinde bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 7.4 büyüdü.
Büyümeye çeyreklik bazda bakıldığında karşımıza yüzde 2.7’lik bir oran çıkıyor.
En hızlı büyümenin ihracat ve kamu harcamalarından geldiği görülüyor. İhracat üçüncü çeyrekte yıllık yüzde 25.6 artarken, kamu harcamalarındaki büyüme ise yüzde 9.4 olmuş. Tarım ve inşaat daralırken hizmetler sektörü yüzde 20.7, sanayi ise yüzde 10 büyümüş.
Sonra sizlerden gelen soruları geçiriyorum aklımdan. “O kadar büyüdüysek hani cebimize neden yansıması yok?”
Büyümesine büyüyoruz. Ama büyüyen maalesef kısıtlı bir kesim oluyor. Rakamlara bakacak olursak yüzde 7.4 büyüdük, ama sabit gelirlinin gelirinde bir artış oldu mu? Hayır. Aksine TÜİK verileri bize emeğin payının yüzde otuz ikilerden, yüzde yirmi dokuza indiğini gösteriyor. Büyüme ile artan pay, kârın payı. Bu dönemde özellikle de ihracatçı firmalar büyümeden pay aldı. Fakat onların pek de çalışanlarıyla bu payı paylaştığını görmüyoruz. Dolayısıyla büyümesine büyüdük ama refahımız artmadı. Kalkınmaya henüz hiç girmiyorum bile.
Büyümenin refah etkisinden söz edebilmemiz için büyümenin tabana yayılması lazım. Ancak biz cari halde iç talebin büyüdüğünü görmüyoruz. Asgari ücretlinin, emeklinin yararlanması lazım. Satın alma gücü her geçen gün eriyen sabit ve dar gelirli vatandaş, yarın daha da pahalanacak endişesiyle marketlerin önünde kuyruk oluşturuyor ki, yarının yağını bugünden alabilsin. İster istemez stokçuluk yapmak zorunda kalıyor. Market market koşuşturup kampanya kovalıyor.
Büyümenin neredeyse yüzde on, enflasyonun da yüzde yirmi olduğu ekonomide eğer geliriniz enflasyon ve büyümenin toplamı olan yüzde otuzdan fazla artmıyorsa büyümeden kendi payınıza hiçbir şey çıkmıyor. Ülke büyüdü ama biz niye hissetmedik sorusunun cevabı da burada saklı.
Büyümenin temeline hep borçlanmayı koyduğumuz için, kompozisyon baştan sağlıklı değildi.
Velhasıl sorarsanız büyüdük mü? Büyüdük.
Derseniz ki anladık mı? Anlamadık.