Gönç Selen
SOKRATES’İN SAVUNMASI
‘Yeni Türkiye’nin çok eski kafası konuşmaya, safsatalar üretmeye devam ediyor! Bunu kimi zaman kendini bile temsil etmekten aciz temsilcilerle, söylediğinin ne anlama geldiğini bile bilmeyen iletişimcilerle, aklı kendine yetmeyen danışmanlarla, kimi zaman da bilimi ve ilmi reddedecek kadar akıl tutulmasına uğramış akademisyenlerle yapıyor. Mustafa Kemal Atatürk’ün bu ülkeye yerleştirmeye çalıştığı aklı, onun esas devrimi olan akılcılığı reddederek ‘Yeni Türkiye’nin temelsiz inşası için var gücüyle uğraşıyor.
Bu kafa, Tayfun Atay’ın o şahane deyimiyle ‘dinbazlık’ yani din cambazlığı, din tüccarlığı yaparak düşünmeyen, sorgulamayan, aklını kullanmayan insanlar olmamızı talep ediyor. Akılcılığı reddediyor ama kendi aklını bizi köleleştirmek için kullanıyor. Çünkü bu kafa çok açıktır ki soru soran, sorgulayan, aklını kullanan insanları yönetmeye muktedir değil. Ama akılsız değil… En azından çalışan bir aklın sorularına verebilecek cevapları olmadığını, sadece ve sadece biat edenleri yönetebileceğini biliyor.
En başta söyledik ya eski kafa diye… Gerçekten çok eski. 2.500 sene öncesinden geliyor. Bu kafanın sıkı temsilcilerinden olan Ebubekir Sofuoğlu (unvanını yazmaya elim varmadı), bulduğu her fırsatta safsatalar saçıyor ortalığa. Bir Meletos edasıyla kandırma niyetinde bu kez insanları. Meletos, Sokrates’in ölümle cezalandırıldığı mahkemede onu suçlayanların başını çeken başarısız, kötü bir ozan. Bu suçlamayı etkili bir hatip ve siyasetçi olan Anytos’un azmettirmesiyle yapan zavallı bir tetikçi.
Sokrates’in ölümüne neden olan suçlama, onun Atina tanrılarına değil de kendi uydurduğu tanrılara inandığı ve gençleri de bu inancıyla zehirlediği yalanları üzerine kurulu. Belli ki ‘Yeni Türkiye’ kafasına, aklın yalanlara mahkum edilip öldürülmesi yetmemiş. Hıncını hâlâ alamamış, aklı yeniden yargılamak, yeniden ölüme mahkum etmek istiyor.
Aslında anlamak lazım bu kafayı. Eğer becerip de aklı reddeden bir zihniyetle empati kurabilirseniz anlayacaksınız ki o, sadece yönetebilmek için değil, yaşayabilmek de için aklın ölmesine muhtaç. Yani bu bir varolma savaşı.
Ben sözü daha fazla uzatmak istemiyorum. Zaten durumu anlamak için benim kelimelerime ihtiyaç yok. Sofuoğlu’nun bu suçlamasına verilmiş şahane cevaplar var zaten. Platon hocasının bu yargılama sırasındaki tutumunu anlattığı Sokrates’in Savunması adlı eserinde Sofuoğlu’na (namı diğer Meletos) tüm cevapları veriyor. Gelin biz de bu cevaplara orijinalinden bakalım. Yazının devamında okuyacağınız tüm alıntılar, Platon’un ‘Diyaloglar’ adlı eserinin Sokrates’in Savunması adlı bölümden alınmıştır. (Remzi Kitabevi, 5. basım, 1998, Çev. Teoman Aktürel.)
“…bunlar birçoğunuzu da çocukluğunuzdan beri yalanlarla kandırarak, sözümona göklerde olup bitenlerle uğraşan, yerin altında neler olup bittiğini araştıran, yanlışı doğru gibi göstermeyi beceren Sokrates adlı bir bilgin olduğuna inandırmışlardır sizi. Bu masalı yayanlardır işte, beni suçlayanlar içinde en çok korktuklarım; çünkü bunları dinleyenler, bu gibi sorunlara kafa yoranları tanrılara inanmaz sanıyorlar. Şunu ekleyeyim: Böyle adamlar çoktur, beni de eskiden beri suçlarlar; üstelik bunları en çok etki altında kalabileceğiniz çağlarda, kiminiz daha çocuk ya da delikanlı iken kulaklarınıza doldurmuşlardır.” (18b-c)
Bilgeliği yüzünden suçlanan Sokrates, kendisini suçlayanların da bilge olduklarını hatırlatır. Ama kendisi olsa olsa insana özgü, suçlayanlar ise insanüstü bilgeliğe sahiptir. O, bu tür bir bilgeliği bilmediğini söyler ve kendisinden daha bilge olanları bulmak için dolaşıp durur. Ancak sonuç hayal kırıklığıdır. Bulamaz öyle birini…
“İşte bunun içindir ki, bugün bile yer yer dolaşıyor, yurttaş olsun, yabancı olsun bilge sandığım kimi bulursam konuşup soruyorum; bilge olmadıklarını anlayınca da, tanrının savunuculuğunu yaparak bilge olmadıklarını kendilerine gösteriyorum. Bu iş bütün vaktimi alıyor, bu yüzden devlet işlerine de, kendi işlerime de sıkıca ilgilenemiyorum hiç; tanrıya hizmet edeyim diye öylesine yoksul bir yaşam sürüyorum ki, bu kadar olur. (23b)
İşinin çok büyük bir kısmı, gençleri eğitmek olan Sofuoğlu şu bölümü okumuş mudur acaba? Okuduysa anlamış mıdır acaba? Anladıysa bu bölümde kendisini görebilmiş midir acaba?..
“…hiçbir şey bilmezken ya da çok az bir şey bilirken kendilerini bir şey biliyor sanan adamlar öylesine çok ki, gençler de bir sürü böyle adam buluyorlar. İnceledikleri, sıkıştırdıkları adamlar kendilerine kızacaklarına bana kızıyor, ‘Ah! O Sokrates yok mu, o alçak herif, baştan çıkarıyor gençleri!..,’ diyorlar. Oysa biri çıkıp da, kendilerine sorsa ‘Peki ama gençleri nasıl baştan çıkarıyor, ne öğretiyor onlara?’ dese, ne yanıt vereceklerini bilemezler; ama şaşkınlıklarını belli etmemek için de her zaman filozoflara karşı çıkarılan ‘gökyüzünde, yerin altında olup bitenleri araştırmak’, ‘tanrılara inanmak’, ‘eğriyi doğruyu göstermek’ gibi beylik sözleri sıralayıp dururlar; çünkü doğruyu söylemeye, bir şey bilmezken biliyor görünmek istemelerinin açığa vurulduğunu söylemeye dilleri varmaz bir türlü. (23d)
Platon ve Sokrates bu kafanın çağlar boyu insanların başına nasıl bela olduğunu ve olmaya devam edeceğini anlatıyor halka. 2.500 sene öncesinden sesleniyorlar kendisini ‘Yeni Türkiye’nin vatandaşı olarak tanımlayanlara. Tabii anlayana…
“Doğruyu söyledim size Atinalılar, önemli önemsiz hiçbir şeyi saklayıp gizlemeden, değiştirmeden. Bununla birlikte, gene bu yüzden bana hınç beslemelerine yol açacağım; bu da doğruyu söylediğimi gösterir, işte bunun için lekeleniyorum ben, bana sürülen karanın kaynağı budur. Şimdi ya da sonra arayıp sorun, kurcalayın bu işi, altından çıkacak olan, bulacağınız hep budur.” (24a)
Platon bu metnin sonunda Sokrates’in ağzından aklın nasıl ölüme yollandığını anlatır. Bu bölümün son cümlesi de bizi yaşamanın nefes alıp vermekten ibaret olduğuna inandırmak isteyen, sadece bitkiler gibi fotosentez yapmamızı isteyen tüm dinbazlara gelsin…
“Ayrılmak zamanı geldi artık, yolumuza gidelim: Ben ölmeye, sizler de yaşamaya. Hangisi daha iyi? Tanrıdan başka kimse bilemez.” (42a)