“Sudan sebep”lerle gıda krizi kapımızda

Ekim ayının dünya çapında takip edilen önemli olaylarından biri- tabii ancak Türkiye gündeminin dışına biraz başınızı uzatıp bakabildiyseniz fark etmişsinizdir, malum ülkemiz bize dünyayla ilgilenmek, kendi dışımızda olanları izlemek için pek şans tanımıyor – Amerika Birleşik Devletleri’nde arka arkaya yaşanan kasırgalardı. Can kayıpları, çöken evler, durma noktasına gelen üretim derken, Moody's Analytics’e göre önce Helene, ardından Milton kasırgasının vurduğu Florida’da, fırtınaların ekonomik maliyeti maddi hasar ve ekonomik çıktı kaybı dahil olmak üzere 85 milyar dolar civarında…

helene-kasirga.jpg

Peki bu kasırgalar her zaman olan ve beklenen hava olayları mıydı? Pek de öyle değil gibi; Euronews’ün haberine göre World Weather Attribution iklim değişikliği olmasaydı, Milton gibi bir kasırganın, sonunda kategorize edildiği Kategori 3 yerine, "büyük" bir fırtına olarak bile kabul edilmeyen daha zayıf bir Kategori 2 olarak tanımlanacağını belirtiyor. Tabii ki vereceği hasar da buna göre daha az olabilirdi. İşin daha da can sıkıcı yönü ise bu iki fırtınanın sakin geçen Atlantik kasırga sezonunun canlanmasına neden olması ve sezonun daha devam edecek olması… Tropikal siklon aktivitesinin ekim ve kasım aylarının geri kalanında ortalamanın üzerinde olması beklenen bir şey.

milton-kasirga.jpg

GIDA SAVAŞLARI VE SU GÖÇLERİ

Bu iki fırtına büyük bir yağış artışı ve rüzgarı beraberinde getirerek felakete neden oldu. Yağışların çok artması gibi çok azalması da başka felaketleri getiriyor. Dünya savaşlardan başını kaldıramazken, bizler henüz tam manasıyla hissetmiyor olsak da, gıda savaşları da koptu kopacak. New York Times’ın geçtiğimiz günlerde derlediği haberde, dünyadaki toplam tahılın dörtte birinin su sıkıntısı yaşanan yerlerde ekili olduğu belirtiliyordu. Biraz somutlaştırmak gerekirse, Brezilya’da hüküm süren kuraklık, dünya çapında kahve ve şeker fiyatlarını etkiliyor zira Brezilya bu iki üründe büyük üretici. Tam da zeytin hasadı zamanı gelmişken, geçtiğimiz son birkaç yılda Akdeniz ülkelerinde olduğu gibi kuraklık nedeniyle zeytin rekoltesinin düşmesi söz konusu.

OECD Çevre Direktörlüğü İklim, Biyoçeşitlilik ve Su Bölümü altındaki bir birim olan “Global Commission on the Economics of Water” (Su Ekonomisi Küresel Komisyonu), artık suya olan yaklaşımımızı tamamen değiştirmemiz gerektiğini, yağmur suyundan okyanuslara, yer altına sularına uzanan su döngüsünün yerel değil küresel bir bakışla ele alınması, mevcut gıda sisteminin üretiminden dağıtıma tamamen değiştirilmesi gerektiğini zira suyun tüm dünyaya ait olduğunu söylüyor. (Aslında bizim gibi tarım ülkelerinde yıllarca devam eden geleneksel aile çiftçiliği gibi uygulamalar doğayla da en uyumlu uygulamalardı, ne yazık ki bugün köylerin bu son nesilden sonra boşalacağı, üretimden vazgeçilen, ithalata bağımlı bir gıda modeline doğru yaklaşmış durumdayız.)

Öyle bir noktadayız ki, su döngüsündeki aksamalar iklim değişikliği ve biyolojik çeşitliliğinin azalmasıyla iç içe geçmiş durumda ve biri diğerini büyütüp duruyor. Sulak alanların azalması, topraktaki nem kaybı, ormansızlaşma gibi faktörler küresel ısınmaya hizmete devam ediyor. Kısacası, iklim krizinin giderek tetiklediği ve dünya ülkelerini yönetenlerin de kapsamlı raporlar hazırlatıp rafa kaldırmak dışında pek bir şey yapmadığı su krizi de büyümekte. Yakında su göçmenleri de yollara çıkarsa hiç şaşırmayalım…

PİDE DEYİP GEÇMEYİN

Geçtiğimiz ay boyunca yine Anadolu’nun pek güzel şehirlerini ziyaret etme fırsatı buldum. Kimi yerlerde değişik yöresel lezzetlerle tanıştım, kimi yerlerde ise sevdiklerime yeniden kavuştum! En çok iz bırakan ise gerçek bir lezzet inovasyonu örneği olarak gördüğüm Kısmet Pidecisi’nde oldu. Nazilli’nin bilinen markalarından Kısmet zaten pidesiyle çok meşhur. 1958’de ekmek fırını olarak açılmış olan müessese, bugün üçüncü nesle kadar gelmiş, ilk dükkanından çıkmış, üç katlı yeni ve büyük bir binada hizmet veriyor.

pide-bolum-2.jpg

Pideleri çok güzel – sadece Kısmet’in de değil; Nazilli, Karacasu, Yenipazar bölgesi pidecilikle bilinen bölgeler zaten - bilenler de biliyor, her saat dolup taşıyor. Ben de şahane pideler tattım ama özellikle üzerine kaymak ilave edilen üç peynirli pidenin nefaseti unutulmazdı. Yumurtalı olan bu pidenin hamuru olması gereken kadar ince, olması gereken kadar kalın, tam kıvamında. Üst harcı ise bir nevi İspanyol omletini andırıyor, üç farklı peynirin karışımı. Fakat üzerine konan manda kaymağı ile pidenin lezzeti bambaşka bir boyuta geliyor! Yolunuz düşerse kesinlikle denemenizi tavsiye ederim. Üzerine de mutlaka incecik hamuruyla iki üç porsiyon yedirtebilecek tahinli, tatlı pideyi tadın, pişman olmayacaksınız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Esin Sungur Arşivi