Erhan Erkut
Refik Anadol’un İlk Dersi
Bu yıl MEF Üniversitesi’nin ilk dersini ülkemizden çıkan en değerli yeni medya sanatçılarından Refik Anadol’dan rica etmiştik. Temmuz ayındaki Yetkin Gençler sohbetinde katılımcıları çok etkileyen Sevgili Refik büyüleyici konuşması ile yeni MEF’lilere de ilham verdi. Ben de bu konuşmadan bazı satırbaşlarını tüm gençler ile paylaşmayı görev bildim. Herkese açılış konuşmasının tamamını izlemelerini öneririm. Açılış konuşmasının tamamını MEF YouTube sayfasında bulabilirsiniz. Refik Anadol’un ülkemizin baskıcı, tek tipleştirici ve yaratıcılığı törpüleyici eğitimin sistemine rağmen kendisini bulabilmiş olması ve dünyada ses getiren eserlere imza atıyor olması hepimiz için büyük bir motivasyon ve gurur kaynağı.
Refik Anadol bir seri deneme ile bir sanat yolculuğuna çıkmış. Yolculuk sırasında sıkça arkasına bakıp yolculukta tekrar eden öğeleri bulmaya ve böylece kendini tanımaya ve yolculuğuna daha da anlam vermeye çalışmış. İlk saptamalarından birisi hiçbir şeyin kolay olmadığı ve güzel şeyler için çaba gerektiği. İlk hedeflerinden birisi de başarmanın ne olduğunu anlamak ve kendisi için başarıyı tanımlamak. Buradan geriye giderek de tutkusunu anlamaya çalışmış.
Aslında Refik Anadol’un yolculuğu ilkokulda başlamış. Birçoğumuz bilgisayar ile genç yaşta tanıştık. Ama Refik o bilgisayar ekranının arkasında bir mekân olma ihtimaline takılmış. Bilgisayarın aklında neler olduğunu hayal etmiş. Zahiri ile gerçek arasındaki çizgiyi genç yaşta sorgulamaya başlamış.
Öğrencilerimizi sayısalcı, eşit ağırlıkçı ve sözelci olarak sınıflandırdığımız daraltılmış dünyamızda geleceğin sanatçısı olacak olan Refik Anadol matematikten, geometriden, trigonometriden ilham almış. Birçoğumuzun doğrusal düşünmeye takılıp kaldığı dünyada doğrusal olmayanı matematikte görmek ona cesaret vermiş. Mezuniyet projesi, projeksiyon ile bir yapıyı görünürün dışına çıkarmak olmuş. Yapıların sadece beton veya metalden oluşmasının kısıtlayıcılığını ışığı kullanarak kırmış.
Refik Anadol’un kariyerine baktığımda tipik bir seri girişimci görüyorum. Sürekli hayal kurmak ve hep farklı bir şeyler yapmaya çalışmak, sınırları zorlamak, olmaz diyenlere kulaklarını kapamak, anlamlı işler peşinde koşmak ve sadece kendisi ile yarışmak. Bu yolculukta verilere, algoritmalara dokunmak da var. Bu sorgulamadan dünyanın ilk 3 boyutlu veri heykeli doğmuş. Verilerin birer hatıra olduğundan yola çıkarak, yapay zekanın hatıralardan öğrenme özelliğini görselleştirebilmek için 3 haftalık müthiş fırtınalı bir yolculuk ile kodlama öğrenmiş. Yapay zekayı dilimizden düşürmüyoruz ama onun aslında bir hatıra olduğunu kaçımız düşündük?
Aslında Anadol’un fark ettiği ve bize anlatmaya çalıştığı; verilerin algoritmaların ve makinaların sürekli yeni ilişkiler kurmamızı sağladığı, kimin neyi ne zaman kontrol ettiğini anlamadığımız dünyalardan geçtiğimiz, gördüğümüzün fiziksel mi zahiri mi olduğunu bile ayırt edemediğimiz bir gerçekliğe doğru ilerlediğimiz ve kullandığımız cihazların, aletlerin ve sistemlerin hayatımızın sadece birer parçası olmaya başladıkları.
Refik’in başarı anahtarları kendisini sürekli zorlaması, konfor alanında rahatsız olup hep dışarıya bakması, “binaların hafızaları olabilir mi?”, “bilgisayar rüya görebilir mi?” gibi bazılarına saçma gelen soruları sormaktan kaçınmaması, herkesin yapabileceğini düşündüğü işlere girmemesi, eleştirilere kulaklarını tıkaması ve hep tutkusunu takip etmesi. Yeni yol açabilmek için kanımca böyle olmak gerekli. Şu anda Refik Anadol 10 ülkeden 14 kişilik bir ekip yönetiyor ve ekibi yılda 10 civarında projeye imza atıyor. Zaha Hadid, Frank Gehry gibi dünya çapında mimarlar ile tanışmış, Google ve NVIDIA gibi şirketler ile çalışmış, Bill Gates’ten mentörlük alıp koleksiyonuna girmiş. Microsoft Summit’e katılan tek sanatçı olarak robot gibi sunum yapan mühendislerin arasından sıyrılıp hayallerini anlatarak birinci olmuş. Yüksek Lisans yaptığı üniversitede kendisine garip bakan, bu olmaz diyen, yapamazsın diyen, sen zaten bir kere Türk’sün, zaten vizen yok yarın sen gidiyorsun diyenlere unutamayacakları bir cevap vermiş.
Refik’in çarpıcı soruları bitmemiş. Son 5 yılda 100’den fazla yapay zekâ algoritmasını eğitmiş. Sorduğu soru yine müthiş: Eğer kolektif hatıralarımıza ulaşabilirsek ve kolektif hatıralarımızdan kolektif rüyalar yapabilirsek kolektif bir bilinç elde edebilir miyiz? Yapay zekanın aklına kamera koymak, algoritmanın yaşamını görselleştirmek, bir şehrin milyonlarca fotoğrafı ile eğitilen algoritmanın yarattığı hayalleri görebilmek epey sıra dışı fikirler. Refik’in temel sorusu bir bilgisayarı kullanarak gerçek gibi olan ama aslında gerçek olmayan neler yaratabileceğimiz.
Refik Anadol başarıyı “hayalin gerçeğe dönüşebilme ihtimali” olarak tanımlıyor ve bizleri hayal gücümüzü kullanabilme kapasitesinin sınırlarını zorlamaya teşvik ediyor. İlk dersi her fakültenin öğrencisi için son derece etkileyici ve motive edici buldum. Tüm üniversite öğrencilerine Refik Anadol’u takip etmelerini öneriyorum. O yaptı ise sizler de yapabilirsiniz gençler. Hiç kimsenin hayallerinizi söndürmesine izin vermeyin--insan için hayal kurmadan canlı kalmak zor.