Hüseyin Tapınç
RAKAMLAR
Türkiye COVID 19’a karşı yürütülen mücadeleye oldukça güçlü bir şekilde girmişti; toplum son yıllara damga vuran toplumsal kutuplaşma konusunu bir yana itmiş, meseleye siyaset üstü bir bakış açısıyla yaklaşmıştı.
Korona vakalarının yaygınlık kazandığı Nisan ayında toplum sisteme olan inancını ve güvenini pekiştirmişti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bugüne dek elde ettiği en büyük desteği Nisan ayında görmüş, kamuoyu, sadece merkezi yönetimi değil, yerel yönetimleri de izledikleri politikalar ve gerçekleştirdikleri sosyal yardımlar nedeniyle siyasi duruşlarından bağımsız olarak desteklemişti.
Kriz dönemlerinde toplumların mevcut liderlere sırtını dayaması ve onları daha fazla güçle beslemesi her zaman gözlenen bir olgudur. COVID 19 pandemisi bu anlamda benzer bir görüntünün birçok ülkede görülmesine vesile oldu. Ancak, Türkiye’nin bu ülkelerden en önemli farkı toplumun bir lidere değil, sisteme prim vermesiydi, sistemi yüceltmesiydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kişisel popülaritesi mevcut durumunu korurken, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne olan destek Nisan ayında yüzde 60’ları da geçmişti.
Toplum gözünde Türkiye korona pandemisine karşı verilen mücadelede en başarılı ülke olarak algılanıyordu; Almanya ve Çin Türkiye’nin arkasından geliyordu.
COVID 19 vakalarının konuşulmaya başladığı andan itibaren toplum Hükümet’in salgın karşısında izlediği politikalara güveniyor, beğeniyor ve Hükümet’i bu anlamda oldukça başarılı buluyordu. Sia Insight tarafından metropol illerinde gerçekleştirilen bir araştırmaya göre, pandeminin ilk iki ayında üç büyük ilde yaşayanların dörtte üçü ve izleyen iki ayda da üçte ikisi Hükümet’in salgın karşısındaki politikalarını başarılı olarak değerlendiriyordu. Hatta Sağlık Bakanı Fahrettin Koca Nisan ve Temmuz ayları arasında yine üç büyük ilde yaşayanların yüzde 90’ı tarafından çalışmaları takdir edilen bir bakandı. Hükümet’in vakalar ile ilgili açıklamaları ve yayınladığı istatistiki bilgiler kamuoyunun üçte ikisi tarafından doğru ve güvenilir addediliyordu. Salgın döneminde Hükümet’in yumuşak karnı alınan ekonomik önlemler ve bu çerçevede açıklanan paketlerdi. Örneğin, Ekonomik İstikrar Kalkanı Paketi metropollü seçmenlerin yüzde 41’i tarafından başarılı olarak değerlendirilmiş ve yüzde 29’u da bu paketin kendi ekonomik sorunlarına bir çözüm getireceğine inanmıştı. İkinci yumuşak karın da maske dağıtım politikası olarak yakın tarihe geçmişti.
Ağustos ayına geldiğimizde ise toplumla Hükümet arasında kurulmuş olan güven ilişkisi sona erdi. Geçtiğimiz ay Türk Lirası ABD Doları ve Euro karşısında ciddi bir devalüasyon yaşarken ve mevcut ekonomik kriz katmerlenirken, toplumun salgın ile mücadele konusunda Hükümet’e olan inancı da hızla eridi. Toplumsal paradigma alt üst oldu.
Bugün toplum geçmiş aylara kıyasla Hükümet çalışmalarını daha düşük oranlarda başarılı olarak nitelendiriyor (yüzde 53) ve açıklanan verileri daha az inandırıcı buluyor. Güven erozyonunun kurbanlarından birisi de Sağlık Bakanı Koca; geçmiş aylarda neredeyse toplumun hemen tamamı tarafından başarılı bulunan Bakan bugün yetişkin metropol nüfusunun dörtte üçü tarafından başarılı bulunuyor.
Vaka sayılarının hızla yükselme eğilimine girdiği bu günlerde Hükümet toplumun desteğini yitiriyor, ancak işin daha da kötüsü toplum virüse karşı verilen mücadelede yalnız kaldı. Toplumun güvenebileceği, sırtını dayayabileceği bir nokta olan kamu otoritesi ile olan ilişkisi yara aldı. Virüs ve virüse karşı verilen mücadelede “başarısızlık” hissi dolaşıma girdi. Bu his, toplumun ruh halinde egemen olan karamsarlık duygusunun yanına geldi ve yerleşti. Toplumsal ruh sağlığımız hiç iyi değil.