Hüseyin Tapınç

Hüseyin Tapınç

Komşu

Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan Turizm İstatistikleri’ne göre, Türkiye’den yurt dışına tatile çıkan kişi sayısı artmaya devam ediyor.

Temmuz–Eylül dönemini içeren üçüncü çeyrekte yurt dışını ziyaret edenlerin sayısı bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 10 artarak 3 milyon 286 bin 105 kişi oldu. Benzer şekilde, ilk dokuz ay içinde de 8 milyon 700 bin kişi yurt dışına çıkış yaptı ve bir önceki seneye göre bu alanda da yüzde 10’luk bir artış yaşandı.

Türkiye’den yurt dışına gidenlerin en popüler destinasyonlarından biri komşumuz Yunanistan.

Yurt dışına yapılan çıkışların en yoğun olduğu ilk üç ülke Irak, Bulgaristan ve Gürcistan şeklinde sıralanıyor. Bu ülkeleri izleyen dördüncü ülke ise Yunanistan. 2023 yılında yurt dışına çıkan 11 milyon 194 bin kişiden 696 bininin tercihi Yunanistan oldu. 2024 yılı verileri açıklandığında bu ülkeye gidenlerin sayısında önemli bir artış gözlenmesi bekleniyor.

Yunanistan’a yönelik tercihin artmasında ekonomik nedenler kadar kültürel nedenler de etkili şüphesiz. Oraya gittiğinizde, her ne kadar konuşulan dil farklı olsa da kendinizi evinizde hissedebiliyorsunuz. Bu his özellikle Türkiye’ye yakın adalar ve ardından anakaradaki Atina ve Selanik şehirleri ile Trakya bölgesi için geçerli.

Dil farklılığı belirli bir noktaya kadar etkili. Latin ve Yunan alfabesi arasındaki farklılıkları bir yana bıraktığınızda, Türkçe ve Yunanca’da en dar kapsamda 500’e yakın ortak kelime bulunuyor. Üstelik bu sözcükler sadece yemek üzerine olan sözcükler değil; ahmak, angarya, bacak, kalabalık, kukla, veresiye ve daha yüzlercesi ortak kelimelerimizi teşkil ediyor. Hatta diğer dillerden gelen tüm kelimeler de hesaba katıldığında, 4 bin 600’den fazla ortak kelime olduğu görülüyor. Günlük hayatını 300 kelime ile sürdüren bir toplum için hiç de azımsanmayacak zenginlikte ortak bir dil mevcut aramızda.

Son Atina seyahatimde Yunanlılar ile birkaç ortak noktamızı daha keşfettim.

En azından başkent Atina’da her dört senede bir yerel seçimler öncesinde kaldırımların yenilenmesi ya da ülkenin ikinci büyük şehri Selanik’teki metronun 20 yıl süren inşaat süreci ve ülkedeki altyapı çalışmalarının kimler tarafından nasıl üstlenildiği gibi konular bizi birbirimize yakınlaştırıyor.

Tüm toplumsal benzerlikler arasında en çarpıcı olan ise her iki toplumda da olan yaygın mülteci hoşnutsuzluğuydu.

Türkiye’de toplumun mültecilere bakışı malum; mülteciler ve göçmenler bu ülkede istenmiyor. Benzer bir bakış açısı Yunanistan’da da yaygın. Atina da mültecileri hoş karşılamayan şehirlerden biri.

Bizde nasıl belirli bir kesim arasında, “Artık Suriyeliler ve Araplar yüzünden Beyoğlu’na çıkamıyoruz” şeklinde bir cümle rahatlıkla dile getiriliyorsa, benzer ifadeler bazı Atinalılar arasında da popüler. Onlar da Syntagma Meydanı, Plaka ve Monastraki bölgesinde sıklıkla karşılaştıkları Suriyelilerden ve Afganlardan yana dert yanıyorlar.

Resmi söylemde son yıllarda Ukrayna’dan ülkeye gelenlerin “gerçek mülteci” olarak nitelendirildiğini, Suriye ve Afganistan’dan gelenlerin de “düzensiz göçmen” olarak sınıflandırıldığını görüyoruz.

Resmi verilere göre, Türkiye’nin liste başı olduğu bir sıralamada, Yunanistan, Suriyeli mültecilere ev sahipliği yapan on birinci büyük ülke.

Bu yıl Yunanistan’a gelen mülteci sayısı 60 bin kişi ve bunların yüzde 90’ı ülkeye deniz yoluyla geldi. Mültecilerin yüzde 40’ı Suriyeli, yüzde 22’si Afgan ve yüzde 12’si Mısırlı.

Yunanistan’da son dönemde P. Arvanitidis ve ekibi tarafından yapılan bir araştırmaya göre, Yunan toplumunun yüzde 16’sı mültecileri ülkenin en önemli sorunu olarak değerlendirirken, yüzde 87’si mevcut mülteci sayısını gereğinden fazla olarak nitelendirmekte ve benzer orandaki bir kitle de mültecilerin ülke ekonomisini olumsuz yönde etkilediğine inanmaktadır. Yunan toplumunun yüzde 56’lık bir kesimi göçmenlerin ülkedeki suç oranını yükselttiğine de inanıyor. Tüm bunlara karşın, toplumun yaklaşık yüzde 40’ı göçmenleri kültürel bir zenginlik olarak görüyor.

Ülkemizin batısındaki komşumuzla benzerliklerimiz tükenmez; köklerimiz derinlerde birbirine karışmış durumda.

Bugünlerde yönümüzü güneydoğuya doğru çevirdiğimizde ise artık yepyeni bir komşu ile karşı karşıyayız ve bu komşumuzla nasıl bir ortak gelecek kuracağımız henüz belirsiz. Birbirimizi aynı anda hem tanıyoruz hem de tanımıyoruz; birbirimize aşina olduğumuz kadar yabancıyız. Birbirimize ne kadar hazır olduğumuzu da yakında göreceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hüseyin Tapınç Arşivi

Narin

03 Ekim 2024 Perşembe 07:00

Kader

05 Eylül 2024 Perşembe 00:39