Özgür Üniversiteler

Friedrich-Alexander Üniversitesi, V-Dem Enstitüsü, Risk Altındaki Bilim İnsanları Ağı ve Küresel Kamu Politikaları Enstitüsü araştırmacılarının 2,000 civarında ülke uzmanına danışarak hazırladıkları, 175 ülkeyi içeren Akademik Özgürlük Endeksi Mart ayında yayınlandı. Bu çalışmanın amaçları üniversitelerin tüm paydaşlarını akademik özgürlükler konusunda bilgilendirmek, özgürlüklerin ölçülmesi için mihenk taşları oluşturmak, akademik özgürlükleri gündeme getirerek özendirmek, üniversite sıralamalarına özgürlüklerin dahil edilmesi için baskı yapmak, akademik özgürlükler alanında araştırmayı tetiklemek ve genelde akademik özgürlüklerin öneminin altını çizmek. Rapor akademik özgürlüğün evrensel bir hak olduğunu vurguluyor ve kaliteli bir yükseköğretim sistemi için şart olduğunu belirtiyor.
Endeksin bileşenleri
Akademik özgürlük endeksi uzmanlar tarafından kodlanan 5 göstergeden oluşuyor: araştırma ve öğretim özgürlüğü, akademik iletişim ve yayın özgürlüğü, kurumsal otonomi, kampüs bütünlüğü ve güvenliği, akademik ve kültürel ifade özgürlüğü. Bunlara ek olarak ülkelerin akademik özgürlüklere verdiği önemi gösteren hukuki sözleşmeler de göz önüne alınmış. Araştırmada kullanılan ve 140,000 veriden oluşan zengin veri seti Gothenburg Üniversitesi’nde bulunan V-Dem Enstitüsü sitesinden indirilebiliyor.
Dünyada akademik özgürlük
Araştırmanın sonuçlarına göre, her ülke A (en iyi) ile E (en kötü) arasında değişen bir akademik özgürlük notu alıyor. 1900 yılından 2020 yılına kadar olan verileri içeren çalışmaya göre, tüm dünyada akademik özgürlükler İkinci Dünya Savaşı sırasında bir miktar gerilemiş, fakat 1990 yıllarındaki demokratikleşme dalgası sırasında yükselmiş. Raporda 2020 itibarıyla 71 ülke A alırken, 34 ülke B, 30 ülke C, 17 ülke D ve 23 ülke E notunu almış.
Türkiye’de akademik özgürlük
Raporda Türkiye’ye oldukça geniş bir yer verilmiş. Son yıllarda akademik özgürlükleri en fazla azalan 6 ülke arasında Türkiye de bulunuyor. Hiçbir dönemde çok yüksek olmayan Türkiye’deki akademik özgürlükler 1980 darbesi sonrasında (100 üzerinden 5 ile) en düşük seviyesine inmiş. 2002-09 arasında ise (100 üzerinden 56-58 aralığı ile) en yüksek seviyesine çıkmakla birlikte, maalesef 2020’de ise tekrar 1980 darbesi dönemine benzer bir seviyeye düşmüş. Bu düşüşte, şüphesiz ki 2016 darbe girişiminin ve sonrasında ilan edilen OHAL’in önemli bir rolü var.
Türkiye maalesef en düşük not olan E alan ülkeler arasında. Dünyadaki en yüksek akademik özgürlük endeksinin 100 üzerinden 97,2 olduğu sıralamada Türkiye 6,4 ile net bir şekilde sınıfta kalmış. 175 ülke arasında 170. sıradayız! Aşağıdaki görselde 1900-2020 arasında OECD ülkelerinin (mavi) ortalaması ile Türkiye’nin (kırmızı)akademik özgürlük endekslerini görüyorsunuz.
Kuşatma Altındaki Üniversiteler
Bu konuda önemli çalışmalar yapan başka bir kurum da “Risk Altındaki Akademisyenler” ağı. Bu kurum akademik özgürlük prensiplerini ve akademisyenlerin haklarını koruma amacıyla 2000 yılında kuruldu ve 42 ülkeden 530 yükseköğretim kurumunu içeriyor. Bu kurum 2020 yılında bir düşünce özgürlüğü raporu yayınladı. Raporda özellikle Türkiye’de akademik özgürlüklerin kısıtlanmasına vurgu yapılmış. Raporun Türkiye ile ilgili bölümü “Kuşatma Altındaki Üniversiteler: Türkiye’nin Akademik Topluluğu Felç Geçiriyor” adı altında Türkiye İnsan Hakları Vakfı tarafından Türkçe’ye çevrildi.
Bu rapora göre akademisyenlerin çoğunluğu yaptıkları yayınlarda ve katıldıkları akademik etkinliklerde uzman bilgisi ve görüşü paylaşma konusunda kendini “özgür hissetmiyor.” Yaklaşık üçte biri Kürt sorunu, Ermeni sorunu, etnik ve cinsel kimlikler ve LGBTQ+ hakları gibi “hassas konularda” sınıfta, akademik yayınlarda ve profesyonel toplantılarda otosansür uyguladığını kabul ediyor ve büyük çoğunluğu hükümeti ve politikalarını eleştiren sosyal medya paylaşımları yüzünden cezalandırılma endişesi yaşıyor.
Yine bu rapora göre eleştirel söylem ve sorgulamanın rektörler eliyle baskılanması Türkiye’de son derece yaygın bir durum. Artık doğrudan atanan rektörler daha sistematik ve agresif bir tutum sergileyebiliyor ve eleştiriye karşı misillemede bulunabiliyor. Akademik özgürlük ve ifade özgürlüğü Türkiye’de bugün ciddi anlamda zarar görmüş durumda ve bunun da kaçınılmaz olarak Türkiye’de yüksek öğrenimin geleceği konusunda endişe verici olduğu belirtiliyor.
OHAL Döneminde Türkiye’de Akademik Özgürlükler Araştırması Raporu
Bu önemli konuda Türkiye’de de çalışmalar yapıldı. İ.O. Taştan ve A. Ördek İnsan Hakları Okulu kapsamında 54 üniversiteden 422 akademisyen ve yüksek lisans öğrencisi ile anket ve 30 derinlemesine görüşme yaparak 2019’da “OHAL Döneminde Türkiye’de Akademik Özgürlükler Araştırması Raporu”nu yayınladılar. Bu raporda üniversitenin tüm mensupları üzerine ağırlaşan baskılar detaylandırılmış ve özellikle “akademinin ötekileri” olarak adlandırılan muhalifler, hassas konuları çalışanlar, dini inançları farklı olanlar, azınlıklar ve kadınların hassas durumuna dikkat çekilmiş. Raporda akademik hak ihlallerinin OHAL döneminde artış göstermekle birlikte OHAL öncesinde de oldukça yaygın olduğu vurgulanmakta. Akademisyenler, KHK ile işten çıkarmaların yanı sıra açılan davalar, hukuk ve yargılama süreçlerine duyulan güvenin azalması, her alanda düşünce ve ifade özgürlüğüne getirilen kısıtlamalar, görevden uzaklaştırmalar, kadrolara atanma süreçlerinde yaşanan sorunlar, BİMER-CİMER şikayetleri, yöneticilerin artan yetkileri, keyfi uygulamaları ve tüm bunların sonucunda oluşan baskı ve korku ortamını akademik özgürlüklerin önündeki engeller olarak görüyorlar. Rapora göre tüm bu baskıların sonucu olarak son yıllarda Türk akademisi sessizleşmiş ve en önemlisi de yaşadığı ülkenin sorunlarına tepkisizleşmiş bulunuyor.
Güncel durum
Yukarıda sözü edilen raporlar, ülkenin en iyi üniversitesine paydaşlara hiç danışılmadan partili rektör atanması, yine üniversiteye hiç danışılmadan yeni fakültelerin kurulması, bunları protesto eden gençlere şiddet uygulanmasından önce hazırlandı. Dolayısıyla bir sonraki raporda ülkemizin akademik özgürlük notu daha da aşağıya düşebilir. Görünen o ki, ne bilimsel araştırma ve yayın yapma özgürlüğünü güvence altına alan Anayasa’nın 130. Maddesi, ne de birçok üniversitemizin imzalamış olduğu Magna Charta Universitatum sözleşmesi akademik özgürlükleri koruyamıyor.
Bilimsel araştırmanın temelinde akademik özgürlük vardır. Akademik özgürlüklerin kısıtlandığı bir ortamda üniversite toplumun sosyal, ekonomik ve teknolojik sorunlarına çözüm üretemez ve yüzeysel konularla ilgilenen bir meslek edinme kurumuna dönüşür. Araştırma kapasitesi en yüksek öğrenciler akademik yaşamı itici bularak farklı kariyerlere yönelirler, akademik çıktıları en güçlü öğretim üyeleri de yurt dışına yönelirler. Bu en iyilerin baskıcı ortamdan kaçışları ise ülkenin üniversitelerini uzun bir süre için sıradanlığa doğru iter. 21. Yüzyılda başarı için gereken yaratıcılık, inovasyon ve eleştirel düşünme becerileri akademik özgürlüklerin baskılandığı ortamlarda gelişemez ve gelecekte ülkeyi yönetmesini beklediğimiz gençler üniversiteden eksikli olarak mezun olurlar. Akademik özgürlük olmadan üniversiteler ne profesyonel ne araştırmacı ne de girişimci yetiştiremez ve topluma karşı görevlerini yerine getiremezler. A. Ertüzün’ün Sarkaç dergisinde belirttiği gibi “Akademik özgürlük yükseköğretim kurumları için bilimsel üretimin, özgür düşüncenin garantisi, araştırma ile eğitim/öğretimde kalitenin teminatıdır.”

Prof.
İlker
Birbil (Amsterdam Üni.): TÜBA ve TÜBİTAK’a müdahale etmeyin diyenleri dinlemediler, çünkü sadece biat istediler. KHK marifetiyle hocaları atmayın diyenleri dinlemediler, çünkü muhalifleri temizlemek istediler. Akademik özgürlüğe dokunmayın diyenleri dinlemediler, çünkü üniversiteleri ele geçirmek istediler. Sonra eğitimli gençleri ülkede tutmak istediklerinde, sözlerini dinleyecek kimse kalmamıştı. Henüz toy bir akademisyen iken şevkle geri döndüğüm ülkeden, tecrübeli bir hoca olarak kırgın ayrıldım. Benim gibi yüzlerce insan var. Oysa birlikte ne çok şey yapabilirdik. (Not: İlker Birbil 13 yıl Türkiye’de çalıştıktan sonra, 2018’de yurt dışına gitti. Konusu veri bilimi ve optimizasyon, 51 makalesi ve 1,113 atıfı olan çok başarılı bir akademisyen.)

Anonim: İsmimin kullanılmaması şartıyla yazıya katkıda bulunurum. Türkiye›deki şartlar malum. Yine başımıza iş gelmesin boş yere. Türkiye’ye hala gidip geliyorum çünkü. Aslında bunu söylemiş olmam bile özetliyor durumu. Çalıştığım üniversitenin 15 Temmuz sonrası kapatılmasından dolayı direkt suçlu muamelesi gördüm. Hiçbir hareket ile ilişkim yoktu ve tüm bunlar sadece çalıştığım kurum yüzünden başıma geldi. Hem işimden oldum hem de 3 yıla yakın bir süre ne çalışabildim ne de iş umudum vardı. Bu süre boyunca yurtdışına da çıkamadım. Daha da kötüsü insanlar bile korkup uzak durdu. Neticede soruşturma geçirdim ama sonra kovuşturmaya dahi gerek olmadığına karar verildi. Bu yüzden hayatımın 3 yılı hem mesleki hem ekonomik hem de sosyal olarak yok olmuş oldu. Sonunda Türkiye’de iş buldum ama hem yaşadığım acı tecrübeden dolayı hem de maddi kaybımı telafi edebilmek için yurtdışını tercih ettim. Buna rağmen ülkemi sevdiğim için yine de Türkiye’ye dönmek bir seçenek benim için. Ama tabii ki başıma gelenlerden dolayı kaygılarım da var doğal olarak.

dr. Burak Ülman: 28 Şubat sürecinde Marmara Üniversitesi’ne YÖK ve Rektörlük üzerinden sınıflarımıza başörtülü genç kadınların alınmaması talimatlarını asli işimizin tüm gençlerin akademik gelişimine katkıda bulunmak olduğunu belirterek reddettik. Bu sebeple üniversitenin yönetimi ile ters düştük ve istifa ederek Yıldız Teknik’te Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünü kuruduk. 2016 yılında “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini imzalamam mesnet gösterilerek KHK’yla YTÜ’den ihraç edildim. 20 yıldan fazla süredir binlerce öğrenciye toplumsal barışın huzur, refah, güvenlik, aidiyet, çeşitlilik gibi çok temel evrensel insani ihtiyaçların olmazsa olmaz koşulu olarak anlatmıştım. Tüm derslerimin ana teması toplumsal barış üzerine olmuştu. Herhangi bir şiddet çağrısı yapmayan ya da herhangi bir şiddet eylemini meşru gösterme çabası ya da eğilimi taşımayan bildirinin kendisi “düşünce ve ifade özgürlüğü” ve “eleştiri” hakkı çevresindeydi ve nihayetinde Anayasa mahkemesi de bunun ifade özgürlüğü olduğuna karar verdi ve hakkımızda açılan tüm davalar boşa çıktı. Lakin siyasal otoritenin hedef göstermesi sonucunda görevimizden cebren uzaklaştırıldık, tüm sosyal haklarımız elimizden alındı. Hiçbir yasal mesnet olmaksızın pasaportumuz iptal edilerek seyahat özgürlüğümüz elimizden alındı. Akademik alanda herhangi bir iş yapmamız engellendi. Anayasa’da tanımlanmış ve uluslararası anlaşmalarla güvence altına alınmış ifade, düşünce, eleştiri gibi birçok temel hakkın yok sayılarak, siyasi otoritenin işaret etmesi ve hiçbir maddi temeli kanıtlanamayan bir iddianameyle biz imzacılara alenen “sosyal idam” cezası uygulandı. (Not: Başka Bir Okul Mümkün hareketinin kurucu ve öncülerinden olan Burak Ülman, 2016’da dünyanın en prestijli sosyal inovasyon STK’sı olan Ashoka tarafından ödüllendirilmiştir.)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Erhan Erkut Arşivi