Ümit Sezgin
OLACAK BU İŞ…
Son yıllarda Fenerbahçe’nin maç öncesi favori olduğu kaç Galatasaray derbisi hatırlıyorsunuz, hele deplasmanda, Seyrantepe’de? Neredeyse yok gibi.
Bu derbi öncesi de Fenerbahçe’nin maçı alacağına inanan, bir kaç “iman etmiş” iyimser taraftarlar dışında kimse yoktu.
Derbiye Galatasaray ne oynadığını bilen, büyük oranda oturmuş bir takım olarak geldi… Fenerbahçe ise 15 yeni isim ile Meçhulbahçe gibiydi.
İkigün önce gelen Samatta mı yoksa eldeki açıktan bozma Tiam, Valencia gibi yarı santraforlar mı?
İki stoper için gönüllerdeki isimler Tisserand ve Lemos’tu ama bu iki isim daha hiç yanyana gelmemişti.
İlk 11 açıklanana kadar herkesin farklı bir ilk dizilişi vardı, Altay, Gökhan, Caner ve Gustavo hariç…
Erol Bulut’un ne oynatmak istediği de pek çok kişi için meçhuldü…
Asıl mesele Fenerbahçe taraftarının kafasındaki “takım ofansif mi oynuyor defansif mi?” tartışması… Aslında Aykut Hoca da, Ersun Yanal da bu meseleyle boğuşarak geçirdiler görev sürelerini…
Erol Bulut’tan beklenen “hep pres, her yerde pres, her zaman pres” ise ne hazırlık maçlarında görüldü, ne ilk iki haftada. Bu durumda deplasmandaki GS derbisinde kimsenin cesur ve atak bir Fenerbahçe beklentisi yoktu.
Maç öncesi atmosfer böyleydi ama ilk düdükten sonra yaşananlar farklıydı.
Galatasaray’dan beklenen baskılı başlangıç gerçekleşmedi, iki takım da topun hakimi olamadı, ilk yarının ortağıydı Sarı Lacivertliler.
Fenerbahçe orta sahası sıkı basıyordu, iki kenar bek takımı ileri taşımaya destek veriyordu. 29. dakikada Tisserand’ın elle oynaması, umut beslenen bir stopere yakışmıyordu… Ama Falcao’nun vuruşu da bir o kadar kötüydü.
İlk devre sonuç itibariyle iki takımın da ciddi fırsatlar bulduğu, sıkı bir orta saha mücadelesi şeklinde geçti.
İlk yarıda Fenerbahçe geleceğe yönelik umut veriyordu. Geçen yıldan en önemli fark ise Caner ve Gökhan sayesinde kenarlardan çok hızlı ve etkili çıkabilmesi. Bu ataklarda ilerde çoğalabilmesi de Fenerbahçe’nin ikinci artısıydı önceki maçlara göre.
Bireysel olarak ne çok öne çıkan bir oyuncu vardı ne de çok aksayan. Belki Sosa beklendiği kadar etkili değildi, bir de Deniz Türüç daha iyi olabilirdi.
Fenerbahçe ikinci yarıya çok iyi başladı ve nefis bir 20 dakika oynadı. Topa hakim, hızlı ve ileri doğru akıllı paslaşmalarla çıkan ve çoğalan bir takım…Bu 20 dakika çok şey söyledi Fenerbahçe seyircisine…
Değişiklikler doğruydu ancak beklenen verim alınamadı. Ferdi beklenen pozisyonları üretemedi. Samatta’yı anlamak pek mümkün olmadı. Valencia ise ileriye hareket getiren, Fenerbahçelilerin arzuladığı tür bir forvet görüntüsü verdi.
Kaleci Altay’a da değinmeden olmaz. Cesareti ve soğukkanlılığıyla, birebirdeki başarısıyla Toni Schumacher’i hatırlatan Altay,
O’nun kadar büyük bir kaleci olma yolunda yürüyor.
Ali Palabıyık, genel olarak her iki tarafın da beğenisini kazanmadıysa da çok büyük hatalar yapmadı. Ancak kimi kartları çok tartışılırdı. Örneğin Gustavo’ya sarı kart verdiği pozisyonda faul olup olmadığı bile tartışılır. Erol Bulut’a gösterdiği kart öncesinde ise verdiği faul tam bir rezaletti.
Sonuç itibariyle Fenerbahçeliler için gelecek güzel günler vadediyor. Bu oyuncular birbirini tanıyacak, ezberleyecek, seyircinin istediği “ofansif bir oyun düzeni” oturacak. Ve o zaman Fenerbahçe yalnız Kadiköy’de değil tüm stadlarda maça favori olarak çıkacak.