“Eyvah,yine bana hüsran!”

Sevimsizlikler ve şanssızlıklarla dolu bir haftaydı. Avrupa’dan sonra Süper Lig de bu yıl bitti böylece. Şimdi Fenerbahçe tribünleri o meşhur şarkıyı söylüyor; “Yine bana hüsran yine bana hasret var, yine bana esmer günler düştü eyvah”

Her şeyden önce, psikolojik olarak zor bir maçtı. Avrupa Kupası’nda büyük bir mücadele verip penaltılarla elenmek yetmezmiş gibi, iç sahada tekrar konsantre olmak da başlı başına bir meseleydi. Üç gün önce oynanan maçın fiziki yorgunluğunu da hesaba katarsak, Samsunspor karşılaşmasının ne kadar çetin geçeceği belliydi. Üstelik, ligde üçüncü sırada olan Samsunspor’un formu da cabası…

Mourinho da maç öncesinde fiziki yorgunluk nedeniyle takımda değişiklikler yaptığını açıkladı. Kaleyi, sakatlıktan dönen Livakoviç’e iade etti. Savunmada Mert, Skriniar ve Djiku vardı. Orta sahada Syzmanski’nin yerine Amrabat sahadaydı. İleride ise Nesyri kenardayken, Talisca sahadaydı. Mourinho, bir kısım ulemanın görmek istediği Talisca-Dzeko ikilisini sahaya sürdü. Keşke yapmasaydı.

Önde baskılı başlayan Fenerbahçe’nin hızını kesmek için Samsunspor oyuncuları sık sık sert faullere başvurdu. Hakem Cihan Aydın bile bu faullerin bazılarına dayanamadı ve iki sarı kart gösterdi.

Fenerbahçe oyunu rakip sahaya yıksa da Dzeko-Talisca ve arkalarındaki Tadiç’in uyumsuzluğu, yalnızca hücum düzenini değil, tüm oyunu bozdu. Nesyri ile oynarken orta sahaya gelerek özellikle merkez hücumlara destek veren Dzeko, bu kez en uçta kaldı ve tüm verimliliği düştü. Talisca ise zaman zaman orta sahaya gelse de etkisizdi. Tadiç de pasif kalıp ceza sahası çevresinde pas trafiği kurulamayınca merkezden hücum etmek hayal oldu.

Kanatlardan Oğuz ve Kostiç’ten gelen hava toplarında ise Samsunspor savunması çok kalabalıktı ve Nesyri’nin yokluğu fazlasıyla hissedildi. Tek bir kafa vuruşu bile yapılamadı. Böyle olunca Kostiç de Oğuz da orta yapmaktan vazgeçti.

Fenerbahçe, Samsunspor’a tek bir atak şansı bile tanımadı. Rakibin şutu 0, gol beklentisi 0,00’dı. Ancak, Fenerbahçe’nin de Oğuz’un birkaç isabetli şutu dışında rakip kaleye ulaşabildiğini söylemek zor. Devre arasında soyunma odasına gidilirken, sahadaki futbol "Talisca, hatta Tadiç çıkmalı; Nesyri veya Syzmanski girmeli" diyordu. Fakat Mourinho buna kulak asmadı.

İkinci yarının ilk 15 dakikasında değişen hiçbir şey olmayınca Mourinho radikal bir karar aldı: Talisca, Tadiç ve yorulan Kostiç’i kenara alıp, yerlerine Nesyri, Syzmanski ve Osayi-Samuel’i sahaya sürdü.

Bu değişikliklerden sonra Fenerbahçe, hem kenarlardan hem merkezden daha etkili gelmeye başladı. Rakip 10 kişi kaldıktan sonra ise oyun tamamen Samsun ceza sahasına yıkıldı. Sağlı sollu sayısız orta yapılsa da, kale önüne dizilen 9 kişilik Samsunspor savunması ve günündeki kaleci aşılamadı. Elbette futbolumuzun klasik hastalığı "zaman geçirme" taktikleri Samsunlu oyuncular tarafından başarıyla uygulandı.

Sonuçta temposuz bir oyun, uyumsuz forvet ikilisi ile harcanan bir ilk yarının ardından, soğukkanlılığı kaybedip yarı panik, yarı telaşla oynanan ikinci yarı… 24-25 Sezonuna damgayı koyan maçı böyle özetleyebiliriz. Elde kalan tek teselli Türkiye Kupası…Tabii kaldıysa… Kimi tatmin eder bilinmez ama başka da bir ihtimal kalmadı

Samsun Başkanı Yüksel Yıldırım muhtemelen mutluluk gözyaşları dökmüştür. Aldığı bir puanı kimlerle kutlayacağını tahmin etmek zor değil. Ancak şu kesin; Fenerbahçe maçı öncesinde yaptığı açıklamalar artık kabak tadı veriyor. Lüzumlu lüzumsuz Galatasaraylılığını her fırsatta vurgulayan Yıldırım, yine misyonunu yerine getirip Fenerbahçe taraftarını provoke etmek için açıklamalar yaptı. Yetmedi, televizyonlara bağlanıp Fenerbahçeli yorumcularla tartıştı, kendisine soru soranlara “terbiyesiz” dedi.

Kimse kendisine Galatasaray’ı sevme demiyor, neresiyle, ne kadar isterse o kadar sevebilir ama artık bize bu sevgiyi anlatmaktan vazgeçsin, Ergin Ataman kadar sevimsiz hale gelecek yoksa. Bu sevimsizliği kendisine yakıştırabilir ama Samsun’a yakışmıyor.

Ümit SEZGİN

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ümit Sezgin Arşivi