MUHALEFET ADIMLARINI HIZLANDIRIYOR

Ülkenin dört bir yanında elektrik ve doğal gaz zamları protesto edilirken elektrik ve doğal gaz faturalarının inanılmaz rakamlara ulaşmasından dolayı esnafın bile dükkanlarının camlarına faturaları asarak protesto ettiği günün akşamı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Erdoğan 31 Aralık’ta imzaladığı zamları geri çekinceye kadar ben bugünden itibaren gelecek hiç bir elektrik faturamı ödemeyeceğim, bu da böyle biline” diye yaptığı açıklama, kendisi ile sınırlı bir tasarruf gibi görünse de aslında fiili olarak herkese yapılmış bir çağrı niteliği taşır!

Yani Kılıçdaroğlu “zamlar çekilene kadar faturaları ödemeyin” çağrısı yaptı! Bu çağrı belli ki, siyasi gelişmeleri daha da hızlandıracak ve siyasi tansiyonu yükseltecek… MÜSİAD’ın bile elektrik fiyatlarını eleştirmek zorunda kaldığı bir ortamda ben “başka bir Türkiye için iktidar adayıyım” diyen muhalefetin, iktidarı eleştirmesinin hiçbir önemi kalmadığı ayan beyan ortadaydı.

Nitekim, kamuoyu yoklamalarının ötesinde pazarda, fabrikada, sanayi sitelerinde sokağın atan nabzı toplumun büyük çoğunluğunun iktidara inanmadığını açıkça gösteriyor. Sokağın gerçeği, iktidarın krize karşı gerekçe üretme çabasını da, yaratmaya çalıştığı hayalleri de toplumun en az yüzde 70’lik bir bölümünde, yani ezici bir çoğunluğu tarafından çöpe atılmış durumda.

Bu yüzden muhalefetin artık bekleyecek, zaman kazanacak taktiksel bir hamlesinin ya da hamlelerinin de anlamı kalmamıştı. Bu yüzden Kılıçdaroğlu’nun “zamlar geri çekilmediği sürece faturaları ödemeyin” çağrısı gibi hamlelerle, muhalefetin böyle net söylemlerle öne çıkarak bugünü örgütlemekten başka yolu yok. Yani muhalefet için “bugün değilse ne zaman” sorusu her zamankinden daha da önemli bir soru haline gelmiş olduğu için “vakit bu vakittir”! Kılıçdaroğlu buna yönelik ilk önemli hamleyi yaptı. Çünkü bugünü örgütlemeyi ertelemek sokağa çıkamaz hale gelmiş iktidara can suyu anlamına bile gelebilir!

Cuma günü 6 siyasi parti Genel Başkanı’nın yan yana gelerek kameraların karşısına birlikte geçecek olmaları da bu anlamıyla çok daha önemli hale gelmiştir.

İKTİDAR PAZARLIKLA DEĞİŞMEZ!
RTÜK’ün VOA, DW Türkçe ve Euronews gibi sitelere lisan almaları için 72 saat süre tanıma hamlesi, aslında asıl olarak içeride muhalefet medyasına yönelik yapılan engelleme hamlelerinin, şimdi de uluslararası basına yönelik engelleme hamlelerine dönüşeceği gözüküyor. Bu ve benzeri hamlelerin öne çıktığı ve çıkacağı bir dönemde iktidarla hukuk tartışması yapmak, “ama AİHM, AYM, Yargıtay” demek de bir şey ifade etmiyor, çünkü iktidar hukuk dışı ne varsa ona konsantre olmuş durumda. Böyle bir iktidar eleştirilerle ya da önerilerle değişmez, pazarlık yapılarak da değişmez. Bu iktidar ancak sandıkta yenilerek değişir!

Dini, etnik ya da politik kimliklerin etkisinin kırıldığı, “eski” etki alanlarının ortadan kalktığı bir ortamda krizin sınıfsal çelişkileri öne çıkarması ve her şeyi sınıfsal bir zemine çekiyor olması, sınıfsal zeminde yükselen eşit yurttaşlık talebini öne çıkartıyor.

Türkiye, kapitalizmin tipik sonuçlarını yaşıyor: Küçük bir azınlık büyük bir çoğunluğu hem sömürüyor, hem de derin bir yoksulluğa itiyor. Yoksullukla zenginler arasında makas sürekli büyüyor, eşitsizlik derinleşiyor. İktidar eşitsizliği ortadan kaldırmak yerine eşitsizliği normalleştirmeye çalışması geniş kesimlerde öfkeyi büyütüyor. Elektrik, doğal gaz faturalarını normalleştirme yerine “evde atletle dolaşmayın” önerileri bu öfkeyi görünür hale getiriyor.

TÜRK İŞ’in açlık ve yoksulluk raporu ve ortaya çıkan yüzde 90’ın yoksulluk sınırı altında yaşadığı gerçeğini dini ve milliyetçi söylemler bile etkilemiyor!

Ülkenin bütün geliri de, zenginliği de oligarşinin elinde toplanıyor. Özelleştirme ya da kamufle edilen yeni haliyle “kamu-özel işbirliği modelinin” zenginleşmenin en önemli aracı haline dönüştürülmüş olması, milletin ortak malı olan arazilerin, milletin vergileriyle oluşan hazinenin özelleştirme adı altında zenginlerin hizmetine sunulmuş olması derin bir mutsuzluk yaratıyor. Isparta örneğinde açıkça ortaya çıktığı gibi elektrik dağıtım şirketlerinin de beşli çetenin eline geçmiş olmasının “tesadüf” olmadığı ve “soygunun yasallaştırıldığı” açıkça görülüyor!

Çok açık ki, yaşananlar bu sistemin bir sonucudur, restorasyon bu sistemi değiştirmez, ömrünü uzatır, bu nedenle geçen haftaki yazımda belirttiğim gibi “kamuculuk yeniden hatırlanmalı”, kamucu ve planlamacı politikalar sorunların çözümünün merkezine oturtulmalı!
Hem 12 Şubat’ta “Millet İttifakı”nın 6 siyasi partisinin buluşması, hem de HDP dahil 8 sol partinin yeniden buluşacak olması düne göre bugün daha önemli bir hale geliyor! Başka bir dünya, başka bir Türkiye mümkün diyenlerin ne söyledikleri bu yüzden önemli…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Necdet Saraç Arşivi