Mine Uzun
Modellerce
Şimdi yepyeni bir model deniyoruz.
“Model nedir, nasıl oluşur?” sorusu ile çok daha temel bir noktadan başlamalıyız sanırım.
Bir modelden bahsedebilmek için öncelikle varsayımlar ortaya konmalı. Hangi değişken ile hangi yönde oynadığında, nasıl bir sonuca ulaşıyorsun bilinmeli. Her seferinde aynı sonucu veriyor mu? Girdilerde değişiklik nasıl bir çıktı değişikliğine yol açıyor? Kısa, orta ve uzun vade sonuçları nelerdir? İncelenmeli.
Dünyada yüz yıllardır çalışmalar yürüten iktisat ekolleri bu konuda ne diyor? Dünyada eşi benzeri var mı durumun, araştırılmalı.
Bu açıdan bakıldığında bir süredir isminde bile tam karar kılınamayan “model” aslında baştan bir model olmaktan çıkıyor.
Ancak bu durum yapılmaya çalışılanı kıymetsizleştirmez. Ortaya konan, ihracata dayalı büyüme isteğidir.
Almanya, Güney Kore, Çin, Japonya gibi ülkelerin ekonomilerinden ve kültürlerinden bahsediyor olsaydık bu bir model olabilirdi.
Çünkü ihracata yönelik büyümeyi başaran modellerde kura gelene kadar yürünmesi gereken çok yol var. İhracatta yüksek teknolojili ürünlerin payı bu tip ülkelerde yüzde 15 - 35 arasında bizde ise bu oran yüzde 2-3. Bu ülkeler bu noktaya gelinceye kadar, ne kendi içlerinde bu kadar olayla, ne de yeni model bulmaya uğraşmakla vakit kaybetmişlerdir. Bu ülkeler önce devrimlerini sanayi ve eğitimde gerçekleştirmiş, yürüyecekleri çetin ve uzun yol için, kendilerini yürürken parçalayacak taşlardan korunmak için, ayakkabı yapmışlardır. Biz ise “bana bir şey olmaz dayanıklıyımdır” cevvalliği ile yalın ayak koşmaya heves ediyoruz. Finalde ulaşılması hedeflenen noktanın yanlış olduğunu kim söyleyebilir? Yüksek teknolojiye kim karşı çıkabilir? Dünyanın dev sanayi ülkesi olmakla kimin sorunu olabilir? Burada itirazlar, yürünecek çetin yola hazırlıklı çıkmakla ilgili.
Böyle yollara, çok uzun vadeli politikalar ile çıkmak gereklidir. Yine aynı amaca varmayı planlamış ve varan az önce saydığım örnek ülkeler, çok uzun yıllar önce, sıkı güçlü eğitim sistemleri kurmuşlar, kamu-özel iş birlikleri yapmışlar. Planlamayı hayatlarının merkezine oturtmuşlar ve öyle önlerine bakmışlardır. Haliyle yazarken-okurken bile bunca zaman alan politikalar meyvelerini 5-6 ay sonra değil, 20-30 yıl sonra vermiş.
Finalde tüm bunları başardıktan sonra güçlenen para birimlerinin değerini düşürmek onların ekonomilerini bozacak bir etki yaratmamış. Dış fazla veren bir yapı ile devam edebilmişlerdir. Rekabetçi olan kurları ile ihracata dayalı büyümelerini sürdürebilmişlerdir.
Eee tamam işte bizim model de böyle söylüyor diyebilirsiniz.
Ama biz işe kurdan başlıyoruz. (Başlangıç noktamız bizim kur riski, enflasyon ve dolarizasyon ile karşı karşıya bırakıyor.) Bahsi geçen örneklerse finalde kura varıyor.