Kerem Kırçuval
KELLE PAÇA İHRACATI DEĞİL BEYİN GÖÇÜ
Doktorlarımız yurt dışına gitmeye başlayınca promptersiz bir anına gelip sinirle, “Açık konuşuyorum, varsın gidiyorlarsa gitsinler. Bizler de üniversiteyi yeni bitiren doktorlarımızı istihdam ederiz. Biz asistan doktorlarımız ile buralarda devam ederiz” deyince ahali olarak kısa sürede pişman olacağımızı düşünmüştüm.
Eminim sayın Cumhurbaşkanı da pişmandır. Önceki gece üniversitelerin harç ücretlerine istemeye istemeye zam yaptı. Zammın oranı yüzde 36. İnsaflı. Rakamları ayarlama enstitüsünün açıkladığı enflasyon oranlarının bile yüzde 50 altında. Allah razı olsun.
En çok harcı artan bölüm hekimlik olmuş. Doktor adayı üniversite talebeleri artık 961 lira harç ödeyecek. Diş hekimleri kendilerini ayrı tutuyorlar eczacılar gibi onlar da 804 lira ödeyecek, eskiden 590 liraydı.
Adalet olmadığı için hukukçuya ihtiyaç çok. “Harç çok okumayız” dememeleri için onlar da yeni dönemde ‘Hoş geldin’e 509 lira takdim edecekler. Hayırlısı. Memleket okusun da hepsine çare bulunur.
Yurt dışına beyin göçünü kelle paça ihracatı sanan pek sayın kalabalık kitle bir süredir hekimlerimizin sayılarının azlığından, yetersizliğinden şikayet ediyor. Müdüriyete değil de muhalefete yapılan şikayetler bir yana odaları kapatılmakla tehdit edilen tabipler ne yapacaklarını şaşırmış durumda. Kronometreyle hasta bakıyorlar. 3 dakika dolunca, “Öbür ağrılarını da üç ay sonra anlatırsın randevu alınca” diye uğurluyorlar müşterilerini (!). Tabii canım müşteri, hasta nedir?
Bu hekimlerin sorunu değil, izlenen sağlık politikalarının sonucudur. Aklımızı başımıza alalım. Sosyal devleti, “Yahu bu aslan sosyal demokratları andıran bir durum, uzaklaşalım” diyerek sağlığı özel sektöre yönlendiren anlayışın sloganıdır kendi içinde. “Hasta yok, müşteri var. Ona göre.”
Tablo böyle olunca, doktor açığı da iyice artınca, çare yabancılarda arandı. Sudanlı, Filistinli, Nepalli hipokrat yemini etmiş kıymetli doktorlar, kendi ülkelerinde bulamadıklarını memleketimizde buldu. Kimi hastanelerde Türkçe konuşan hekim parmakla gösteriliyor. Yok valla ırkçılık yapmıyorum, aklınıza bile getirmeyin, darılırım. Birbirimizi üzmeyelim. Ben fotoğrafı anlatayım siz kararınızı verin.
Irkçılık hastalıktır. Ağır hastalık. Kimi semptomları tedaviye yanıt vermez. Aynı anda hem ırkçı hem de şeker hastası olmayı başaranlar, EKG çektirmek isteyenler, boğazına bir şeyler düğümlenenler de var bu toplumda.
İşte genellikle yaşını başını almış hasta olmaları insanlığın gereği bu hastalarımızın muhabbetlerinin şekli, şemali değişti maalesef. Eskiden “Azizim Çapa’da bir hekime göründüm Allah seni inandırsın, hemen sorunumu anladı. Beni turp gibi yaptı” diyenler, şimdilerde “Ayol gitme gitme 3 dakika bakıyor, dilini de tam anlamıyorum. Şu ilaçları verdi yolladı” diyor. Hazin.
Dedim ya kelle paça ihracatı değil yaşananlar. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi dün de hemen iş bulabilecek 10 mesleği duyurdu. Tercih aşamasındaki talebelere yol gösterdi. İlk sırada ne var dersiniz? Tıp. İkinci sırada eczacılık. Şimdi ben bu meselenin neresini düzelteyim. “Gidiyorlarsa gitsinler” deyip “Elimde fazlası var” kartını gösterenler biraz kızarır mı?
Sağlık ile birlikte eğitim politikalarımız alarm veriyor. Son üniversite sınavında hiç baraj olmadığı halde 93 bin kişinin baraja takıldığını, yani 1 soru bile yazıyla da bir soru bile yapamadığını biliyor musunuz?
Geçtiğimiz gün önemli akademisyen bir sosyoloğumuz girdiği derste yaşadığını anlattı. Dehşete düştüm. Hocamız derste öğrencilerinden, memleketin problemi olan bir meseleyle ilgili kısa bir kompozisyon yazmalarını istemiş. İsterken de uyarmış. “Kompozisyonunuzda lütfen giriş, gelişme ve sonuç olsun” demiş.
Üniversite üçüncü sınıf talebelerinin olduğu 40 kişilik bu sınıfta 20’ye yakın talebenin kağıdında sadece üç kelime varmış. Giriş, gelişme ve sonuç. Yanlış duymadınız. Sosyoloji eğitimi de alan üniversite üçüncü sınıf öğrencilerini.
Varın gerisini siz düşününün. Gidenlere mi yanalım, kalanlara mı ağlayalım?