Emre Özpeynirci
EN UCUZ OTOMOBİL 500 BİN TL OLMUŞ SEKTÖRDE TIK YOK
Kurlar ve üretim maliyetlerindeki artışın üstüne vergi çarpanını eklediğimizde en ucuz otomobilin fiyatı kısa sürede 500 bin TL’ye ulaşacak. Bu gerçeğe rağmen sektörde pembe tabloların çizildiğini görüp, en ufak bir destek talebi duymuyoruz. Sebebi tedarik problemleri nedeniyle yeterli araç olmamasından kaynaklanıyor. Ya iş işten geçerse!
TÜRKİYE’de bugün manuel vitesli, düşük donanımlı birkaç model dışında 400 bin TL’nin altında ne yazık ki sıfır otomobil kalmadı. Hem kurlar hem üretim maliyetlerindeki artışın üstüne vergi çarpanını eklediğimizde bu sınırın 500 bin TL olmaması için hiçbir neden yok. Yani asgari ücretin yüzde 40 artışla ancak 4 bin 253 TL’ye çıktığı ülkemizde, yeni bir otomobili ancak rüyamızda göreceğimiz bir döneme girdik. Alım gücümüzün hızla eridiği bir dönemde en ucuz otomobili almak için bile ayda minimum 10-15 bin TL ödememiz gerekiyor, bu rüya değil de nedir?
SEKTÖR NEDEN SESSİZ KALIYOR?
Bugün yeni otomobillerde ortalama ÖTV oranı yüzde 80’den başlarken KDV ile birlikte vergi yükü yüzde 112’yi buluyor. Yani 100 TL’lik bir otomobil aldığınızda vergilerle 212 TL ödüyorsunuz. ÖTV yüzde 80’den başlıyor diyorum çünkü ne yüzde 45, ne yüzde 50, ne de yüzde 60’lık ÖTV diliminde otomobil kalmadı. Bir tek yüzde 70’lik dilimde mücadele eden modeller var ama onlar da er geç yüzde 80’in tadına bakacak. Peki tüketici için yeni otomobil almanın hayal olduğu böylesine zor bir süreçte, neden otomotiv sektörü tek bir ağızdan, ‘vergi indirimi’ veya ‘matrah güncellemesi’ diye bağırmıyor, destek talebinde bulunmuyor? Neden sadece birkaç yönetici bunu dile getiriyor da sektörün geneli sessiz kalıyor?
VERGİ İNSE DE ARAÇ YOK
Sebebi çok açık; bugün sektörün böyle bir talebi olsa ve hükümet bunu karşılıksız bırakmayıp, matrahları güncellese, ellerinde araç olmadığı için bundan yararlanamayacak çok marka var. Yani olası bir matrah güncellemesiyle fiyatlar yüzde 20-30 inse bile, global otomotiv endüstrisinde yaşanan tedarik problemleri ve savaş ortamı nedeniyle istenilen otomobilleri getirememe riski çok yüksek. Bu yüzden başta çatı örgütlerin yöneticileri olmak üzere birçok marka bu dönemde sessiz kalıp, tüm olumsuzluklara rağmen iyimser bir tablo çizmeye çalışıyor. Düşünün bu şartlarda pazar maksimum 500-550 bin adetlere çıkabilecekken, 1 milyon adetlik öngörü paylaşanlar bile var.
YA İŞ İŞTEN GEÇERSE
Ama ne zaman ki tedarik problemleri aşılıp, otomobil bolluğu olur, o zaman sektörde ‘vergi’ sesleri yükselmeye başlar. Ama ya iş işten geçmişse! O yüzden kişisel çıkarları bir tarafa bırakıp, sektördeki çarpık vergi yapısını değiştirmek için tek bir güçle mücadele etmek gerekir. Yani pembe tablolar çizerek, sektörü iyi göstermeye çalışmanın inanın kimseye bir faydası olmaz. En ucuz otomobil fiyatının 500 bin TL’yi geçtiği bir dönemde, artık vergi indirimi de olsa kimsenin işine yaramaz.
ARTIK MİNİCİK BİR ARAÇ BİLE ALMAMIZ ÇOK ZOR
TÜRKİYE’de benzinli veya dizel sıfır otomobil fiyatları yüksek ÖTV oranları ile uçarken, mikro otomobil sınıfında yer alan 2 kişilik elektrikli minicik araçlar bile 250 bin TL’ye satışa sunuluyor. Küçük elektrik motoru olduğu için ÖTV oranı yüzde 10 olmasına rağmen, bu tip araçların bile ulaştığı fiyat seviyeleri Türkiye’nin gerçeğini ortaya koyuyor. Düşünün asgari ücretli biri böyle bir aracı bile yemeden içmeden ancak 5 yılda alabiliyor. Bugün 150 km menzile, 80 km maksimum hıza sahip 2 kişilik mikro elektrikli otomobil XEV Yoyo'nun Türkiye fiyatı 250 bin TL olarak açıklanmış durumda. Yazın satışa sunulacak 75 km menzil, 45 km maksimum hıza sahip Citroen Ami'nin fiyatının da benzer seviyelerde olması bekleniyor. Yani bırakın artık sıfır bir otomobil almayı, bu tip mikro otomobilleri bile alamayacak noktaya geldik.