Sokaklar Kimindir?

Teröristlerin ayakkabı numarasına kadar bilmekle övünen, iç ve dış güvenlik politikalarını da yönetim anlayışının merkezine alan bir iktidar tarafından yönetiliyoruz. Bu söylenenler gerçek olsaydı kendimizi güvende hisseder, özellikle metropollerde ailemizin sağ salim eve döneceğinden şüphe duymuyor olurduk. Lakin hayat gerçeklikleri, iktidar söylemleriyle maalesef örtüşmüyor.

24 Ocak 2025 tarihinde İtalyan Şef Andrea Minguzzi ve Türk Çellist Yasemin Akıncılar’ın oğlu 14 yaşındaki Mattia Ahmet Minguzi, İstanbul Kadıköy’de sokak ortasında 15 yaşındaki B.B. tarafından beş kez bıçaklandı, 16 yaşındaki U.B. tarafından da tekmelenerek şiddete maruz kaldı ve sonunda hayatını kaybetti. İstanbul’un en işlek ve nispeten güvenli bilinen semtlerinden birisinde yaşlı veya genç herkesin bulunma ihtimalinin olduğu bir sokak ortasında masum bir çocuk öldürüldü. Onu öldürenler de çocuk. Bu durumlarda Rakel Dink’in, eşi Hrant’ın katledilmesi sonrasında sarf ettiği sözler kulaklarımızda çınlıyor: “Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim.” Ona bu sözleri söyleten katil salıverildi, aramızda dolaşıyor. Muhtemelen Ahmet’i de unutacağız ve onun katilleri de birer cemiyet safrası olarak kalabalığa karışacaklar.

Minguzzi ailesi, Cumhurbaşkanı tarafından kabul edildi. Yaşanan acının tarifsiz olduğunu söyleyen Erdoğan, “Adaletin tecellisi için sürecin takipçisi olmaya devam edeceğiz. Bu tür elim olayların yaşanmaması için kararlılıkla çalışmayı sürdüreceğiz.” dedi. Bize de “Mesela ne yapacaksınız? Ceza kanunlarında reformlar yapacak ve ceza-i ehliyet yaşını mı düşüreceksiniz? Kolluk güçlerini muhalefet eden kitlelerin üstünden çekip, gerçek işlerini yapmaları için etkin düzenlemeler mi yapacaksınız?” gibi soruları sormak düşüyor. Uluslararası kamuoyuna mal olmuş böyle bir hadisenin adli boyutunun takip edileceğine şüphe yok. Ancak olayın münferit olmadığını, ayakları asfalta basan herkesin sokak çeteleri tarafından saldırıya uğrama riski altında olduğunu da toplumun tamamı biliyor. Emniyet güçleriyse herkesten daha iyi bilmesine rağmen ahvali idare ediyor ve taşın altına elini sokmuyor.

Birkaç gün önce yaşadığımız bir hadiseyle iddiamı örneklendirmek istiyorum. 16 yaşında, lise öğrencisi olan oğlum, bayram tatilinde Üsküdar’ın merkezindeki spor salonundan çıkmış eve dönerken metro istasyonunun önünde orta yaşlarda iki şahıs tarafından durdurulmuş ve parası istenmiş. Parasının olmadığını söyleyince de “Nakit yoksa kart vardır” denerek ve korkutularak bir lokantaya götürülüp zorla yemek aldırılmış. Olayı öğrenir öğrenmez Altunizade’deki çocuk şube müdürlüğüne başvurduk. Oğlumuzu bir ekip eşliğinde olay mahalline götürdüler. Tabii adamların yerlerinde yeller esiyordu ve herhangi bir sonuç alamadık. Ne MOBESE kayıtlarına bakıldı ne de şahısları bulmaya yönelik özel bir çaba harcandı. Yakalanmaları ve adli süreç başlatılması hâlinde de çok yorulacağımız, dolayısıyla şartları zorlamamamız telkin edildi. Ertesi gün oğlumla beraber yine olay mahalline gittik, belki şahısları görürüz ve emniyet güçlerine bildiririz umudu ile… Yine yoklardı. O esnada, oğluma eşlik eden iki polis memuruyla karşılaştık. İfadeleri aynen şöyleydi: “Abi bu işin peşini bırakın, bir şey elde edemezsiniz. Bir de çocuğu bulup zarar verirler, bunlar teşkilat…” Teşkilat, bu tip örgütlenmelerin moda tabiri, doğrusu çete…

Anlayacağınız emniyet güçleri bize “zarar görmediğimiz için memnun olmamızı ve daha fazla kurcalamamızı” tavsiye etti. Genç polisin ifadesi ile “bu teşkilatlar(!)” göz göre göre toplumun içerisinde yaşıyor ve insan hayatını tehdit ediyorlar. Emniyet dâhil herkes her şeyi biliyor, kimse bir şey yapmıyor. Her gün özellikle metropollerde bunun gibi sayısız hadise yaşanıyor. Sonra Ahmet gibi masum yavrularımız öldürüldüğündeyse devletin en üst katlarından “Bu memleket sahipsiz değil.” kabilinden iri iri laflar ediliyor, inanan olursa…

Tam 299 gencimiz otokrasiye karşı çıktıkları için bayramı ailelerinden ayrı geçirmek durumunda kaldı. Onların tutuklandıkları hadiselerde, toplumu tehlikelerden korumakla görevli emniyet güçleri binlerce insana şiddet uyguladı, biber gazı kullandı, zarar görenler, yaralananlar oldu. “Sokaklar siyaset sahnesi değildir, sabrımızı taşırmayın!” denerek toplum üst perdeden tehdit edildi…

Şimdi devleti yönetenlere soralım… Sokaklar siyasetten arındırıldığında güvenli hâle geliyor mu? Demokratik haklarını kullanarak itiraz eden gençler için esirgediğiniz merhameti, sokak çetelerine neden gösteriyorsunuz? Hiç öyle terörmüş, iltisakmış demeyiniz. Ayakkabı numaralarını bildiğiniz ve parmakla sayılacak kadar da azalttığınız teröristleri ayıklayın içlerinden, geriye kalanlar bu memleketin çocuklarıdır, onlara sahip çıkın…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Boray Acar Arşivi