Mert Yılmaz
Dön baba dönelim
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile imzalanan 50,7 milyar USD tutarındaki mutabakat zaptı haberleri arasında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Temmuz ayı Para Politikası Kurulu toplantısı dün yapıldı ve kurul, politika faizini %15’ten %17,50’ye yükseltti. Başkan Erkan yönetiminde ilk toplantısında 650 baz puanlık faiz artışına giden Merkez Bankası, ikinci toplantıda frene bastı. Bu tip politika dönüşlerinde en büyük adım, atılan ilk adım olur. Dolayısı ile zaten 650 ve daha üstü bir faiz artışı beklenmiyordu ama adım bu kadar küçülünce de başka bir tartışma başlayacak birkaç gün içinde.
Geçen hafta sonu yapılan ÖTV artışları öncesinde beklentim politika faizinin %15’ten %20’ye yükseltilmesi yönünde idi ancak yapılan çok yüksek oranlı vergi artışları sonrasında ben de beklentimi %17-18 seviyelerine çekmiştim.
Beklentimde neden değişikliğe gittiğimi ifade etmeye çalışayım.
Uzun süre baskı altında tutulan döviz kurları özellikle ihracatçı ve turizmcilerde ciddi homurdanmalara neden oldu. Turizm bölgelerinden gelen haberler başta Ruslar olmak üzere pek çok ülke vatandaşının artık Türkiye’yi pahalı bulduğu, bu nedenle de tatil için tercihlerini başka ülkelerden yana yapmaya başladıkları yönünde idi. Seçimlerin ardından ekonomi yönetiminde yapılan değişiklik sonrasında döviz kurlarında yaşanan yükseliş ihracatçıya ve turizmciye nefes aldırmıştı. Ancak enerji fiyatlarında yaşanan şok artışlar kar marjlarında yaşanan iyileşmeyi aldı götürdü. Dolayısı ile faiz artışını piyasa beklentilerinin altında tutup döviz kurlarını bir miktar daha yukarı götürerek ihracatçı ve turizmcinin kaybettikleri alanı geri kazanmalarının düşünüldüğünü tahmin ediyorum.
Buraya bir dip not düşmek istiyorum.
- “Yüksek kur ihracat için gerekli” yaklaşımı konuşulduğundan beri bunun çok da doğru olmadığını,
- Türkiye’nin üretmek için ithalat yapmak zorunda olan bir ülke olduğunu,
- ihracatın sadece döviz kurları üzerinden tartışılmasının çok sığ bir yaklaşım olduğunu,
- esas sorunun enerji maliyetleri olduğunu
neredeyse yıllardır söylüyorum. Yine gördük; kur yükseldi ama enerji maliyetlerindeki artış kur tarafından sağlanan faydayı aldı götürdü.
Son günlerde sağanak halinde üstümüze yağan zam ve vergi artışları enflasyonda ciddi bir yükselişe neden olacak. Temmuz ayında aylık olarak çok yüksek bir enflasyon ile karşı karşıya kalacağız. Haziran ayında yapılan PPK toplantısının ardından yayımlanan karar metninde “Enflasyon görünümünde belirgin iyileşme sağlanana kadar parasal sıkılaştırma gerektiği zamanda ve gerektiği ölçüde kademeli olarak güçlendirilecektir.” dedikten bir ay sonra enflasyon yıllık bazda %60’a doğru hareketlenmişken faiz artışlarında adımları küçültürseniz “Rasyonel politikalara dönüş” mesajı ikinci ayda kadük olur, inandırıcılığı ciddi boyutta törpülenir.
Enflasyon (enflasyon beklentisi) ile faiz arasındaki makas tekrardan yatırımcı aleyhine açılmaya başladı. Bir ay önce %40 düzeyinde olan mevduat faizi bugünlerde %25-30 bandına gerilediyse, parası TL mevduatta duran yatırımcı parasını hisse senedine getirirse sorun yok da ya dövize gidecek olursa…
Kur artıyor, enflasyon artıyor.
Zamlar, vergi artışları geliyor, enflasyon artıyor.
Yapılan maaş artışları sabun gibi eriyor.
Sonra dönüp o yüksek enflasyonun satınalma gücünde yarattığı tahribatı gidermek için yüksek oranlı zam yapmak zorunda kalıyorsun, eline nominal olarak daha fazla para geçen vatandaş, bugün yarından ucuz diyerek ne buluyorsa alıyor, enflasyon yaratıyor. Yapılan zamlar bütçe açığını büyütüyor.
Yine zam, yine enflasyon.
Dön baba dönelim.
Bu döngüden acilen çıkılması lazım.
Bu arada dün gece annem ile aramda geçen konuşmayı paylaşmak istiyorum. Kendisi emekli. 7.500 TL emekli maaşı alıyor. Emekli maaşlarına %25 zam yapıldığını biliyor. Kendisi gibi 7.500 TL emekli maaşı alan bir arkadaşının bugün maaşına zam yapılmadığını, yine 7.500 TL aldığını söyledi. Her şeyin ateş pahası olduğunu, %25 zam yapılsa bile zaten yetmeyeceğini söyledi ama bir yandan da gergin, ya o %25 maaş artışını da alamazsam diye. İnternete girip konunun ne olduğunu araştırmaya çalıştım.
Gerçekten anlamak mümkün değil.
Devlet neden bir düzenleme yaptığında, yaptığı açıklamayı kimse anlayamıyor. Herkes birbirine soruyor? Hepimizin anadili Türkçe değil mi? Ülkede bir yabancı dil sorunu var derken galiba önce bir anadil sorunumuz olduğunu da kabul ederek işe başlasak iyi olacak. Bir konuyu ya da düzenlemeyi okuyanın bir kerede anlayabileceği bir dil ile yazmak bu kadar mı zor?