İskender Özturanlı
Dolar 14-15 yazıları - 1
Eşitsizlik raporu hakkında yazmaya başladığımda göz ucuyla haberlere bakarken dolar 14 lirayı aşmış 15 liraya doğru gidiyordu. Dünyada ve özellikle ülkemizde, pandemi ve krizler sonrasında daha da artan bu büyük sistemik eşitsizlik, büyük servet ve gelir farkları, bu yapılanmaya uygun örgütlenmiş baskıcı devlet mekanizmaları ile yaşanacak bir dünyayı beraberinde getiriyor.
Ancak ülkemizde her açıklama sonrasında döviz yükselmeye devam ediyor, bu konuya müdahale etmesi gereken kesimler de bu denli büyük bir hengameyi sadece cehaletle açıklamakta ısrar ediyorlar.
Ülke, tarihin en büyük bunalımlarından birinin içine doğru hızla yuvarlanıyor.
Siyasal iktidar ve tamamen keyfi değişikliklerle ekonomi bakanlığından, merkez bankasına işin direksiyonunu elinde tutan zevat ise hep söylenegeldiği şekilde sadece bu bir gerçeklikten kopuş hali değil, bir bunalım üzerinden yeni bir gerçeklik inşa etmeye kararlı haliyle kartların ortaya saçıldığı tuhaf, karmaşık ama kararlı bir oyun oynamakta.
Artık herkes hangi hamle yapılırsa yapılsın dolarda tekli hanelere kolay kolay geri dönülemeyeceğini az çok biliyor, bu durumda parayla cenk eden, ekonomik verilerle uğraşarak güya savaşan bir halin nedeni ne olabilir ki. Oluşan kaos iktidar tarafından oluşturuldu, iktidar biliyor ki dolar 11’de de kalsa 15 de olsa buhran aynı ağırlıklarla sürecek. Farkı ve derecesi yok bu işin. Bundan sonra faizler artsa da ayrı bir durgunluk, burada kalsa da inmeye devam etse de tam cehennem.
Bir afet durumu ki bu doğal ve yapay hali arasında çekilecek kesin sınırlar da çoktan kayboldu, bunun daha da silikleşmesi ise bu topumu yıllardır yönetenlerin işine geliyor.
Devleti yönetenler, artık ne yüksek faiz ve onun yarattığı buzul çağına dönebilirler, ne de tasarruf tedbirli IMF’li eski neo-liberal tekniklere dönebilirler, ancak bu kadarla kalsa iyi. Kendileri dışındaki her türlü alternatif çözüm ve yönetimlerin de bütün opsiyonlarını şimdiden tıkıyorlar. Bu, ülkeyi alternatifsiz bir duruma getirmektir. Kime yaradığını bilmem ama bunun “yönetemezsek kimse de rahat yönetemesin” tuzağı olduğunu görmek gerekiyor. Ülkeyi topyekûn bir buhrana sokup oradan katı ve uygulaması tamamen demokratik usulleri tahrip edecek metotlarla yönetilebilecek bir sisteme doğru yuvarlanış kaçınılmaz görünüyor.
Öyle bir kaos ki, bu iktidarı çaresiz bıraktığı gibi hiçbir aktörü de program ve vaadi uygulayamaz hatta sunamaz duruma getiriyor. Bu kadar kötü yönetilen bir ülkede döviz ve genel kırılganlıklar zaten kötü durumda bunun daha arttığı bir açık savaş durumu belki konjonktürel hal ile geçici bir iyileşme yakalama tesellinin peşinde koşmak gibi duruyor.
Dünyanın haline bakıldığında pek de imkânlı görünmeyen bu durum dünyada ve ABD’de yükselen enflasyon ile negatif faiz döneminin kapanması ile neredeyse şimdilik imkânsız görünmekte.
Alternatif bir yönetimin, ancak faizlere neredeyse otuzlar düzeyinde bir müdahale ile bu alevi ancak geçici olarak söndürebileceği ve bu durumda da ya derin bir “kemer sıkma” ve uluslararası baskı düzenine geçiş sağlayacağı düşünülürse ve ülkedeki bütün ekonomik faaliyetin bir “buzul çağı” alternatifinden başka bir alternatifi kalmıyor neredeyse.
Ancak, bütün bunlar halka yoksulluk, eşitsizlik, yoksunluk ve açlık olarak dönecek, halk kimsenin umurunda değil, bu büyük maliyetler kuşaktan kuşağa devredilecek büyük yoksulluklar getirecek.
Öte yandan, devlet de bu dönemde bir belirleyici aktör olma ve dağılım mekanizmasının güvencesini sağlama özelliğini, tamamen kaybetti. Devlet yatırım teklifleri sunan bir pazarlamacı devlet konumuna sürüklendi geçen yıllar içinde bir şirketler ve borç devleti konumuna geldi. Sisteminden kurumsal işleyişini de usulünü ve varlık gerekçesini tamamlayan operasyonel yeteneklerini kaybetti. Dalgalanmanın krize, krizin buhrana dönüşmesinin en büyük nedenlerinden birisi belki cehaletten fazlası budur.
Ekonomik faaliyet durma seviyesine gelmiş durumda, dükkanlarda satılanlar üç dört katı fiyatlarla yerlerine konmaları zor, konduklarında da vatandaşların asla alamayacağı inanılmaz bir pahalılık ve hiperenflasyon döngüsüne girecek.
Devlet şirketlere meftun her türlü krizden şirketler vasıtasıyla çıkacağını zannediyor.
Ekonomi Bakanı şirketlerle, bankalarla, iş dünyası temsilcileriyle görüşüyor ve onların gözlerinde ışığı görüyor ve diyor ki: “Öyleyiz işte. Bitersek hep beraber biteceğiz. Kazanırsak hep beraber. Karamsar tablo çizenler var. Hiçbir şekilde bize inanmayanlar. Onlara diyorum ki; “Sen maaş alıyorsun. En fazla neyini kaybedersin? Enflasyonun altında ezilirsin. Ama ben bütün varlığımı kaybederim bu iş düzelmezse eğer. 1000 çalışanımız var. 1000 kişiyle beraber bütün varlığımı kaybederim. Ben babadan görme bir insanım. Babamın bana bıraktıklarını kaybederim.”
Vah zavallı memleket ki devletin kasasında duran zat şirketi batar diye ödü kopuyor ve devlet olarak sorumluluk almayı ikinci plana atıyor. Sorumluluk almıyor bir maaşla sen batarsan ne olur ki diyor ben bin kişi çalıştırıyorum, ben batarsam ne olur diyor. Vah vah…
Nerede bu devlet, nerde bu millet!!!