İskender Özturanlı
Paylaşımda, gelirde adalet yoksa gerisi hikâyedir
Türkiye’nin faizi düşürüp sanayisine ve ihracatına rekabet gücü kazandırmak görünürde parlak sözlerle, kitabın ortasından konuşuluyormuş gibi görünen durum oluyormuş gibi görünüyor. Ancak durum hiç de öyle görünmüyor.
Bazı meseleleri ve gerçekleri kısaca gözden geçirmek lazım. Türkiye her anlamda dolarize olmuş bir ülke, bu sadece bankalarda açılan hesaplar nezdinde, ya da gerçeklikle bağlantısında sorunlu olan DTH’ler bazında değil, tevdiat hesapları nezdinde değil, bir ülkede bütün fiyatlamalarının, tedarik süreçlerinin, maliyet hesaplamalarının, mübadele imkanlarının faizden önce dolar ile düşünüldüğü bu ülkede sanayiden üretime hizmetlerden ticarete dolar baskısı, had safhada.
Dolayısıyla bu ülkedeki vatandaşların, faiz artırımı ve indirimi meselesinden önce, rekabetçi kur ve ihracat artışından, önce bir fiyatlama meselesidir.
Bu da döviz ağırlıklı yapılanma bugün Türk Lirasındaki serbest düşüş ile dibe vurmuş durumda.
Türkiye’nin üretimin yüzde 70’ten fazlası dış alıma, ithalata bağımlı dolayısıyla kurlara bağımlı hareket etmek zorunda.
İşin bir diğer tarafında da, Türkiye’nin, doksanlı yıllarda yakaladığı sanayi ve ağırlıklı yapısından uzaklaştığı emlaktan taahhüde, turizmden hizmetlere doğru evrildi.
Bu ülkenin genel ekonomik yapılanmasından, genel rekabet havası artık sanayi toplumu olmaktan çok uzaklarda duruyor.
Bu ülkeyi bir sanayi toplumu yapabilme rüyası bir geç kalmış rüya belki ama, önce dağılımı dengelemek, nitelik, bir ücret yapısı ve dayanışma toplumu güçlendirmek temel siyaset olmalıdır.
İktidar kur üzerindeki hareketlerin iktisadi temelleri olmadığını düşünerek bir hata yapıyor, ama bu hatayı siyasal bir hısımlaşma adına kullanıyor, kullanacak.
İktisadi gerçekler açıklamaya yeterler ama bir sonraki hamleyi anlamak adına yetersiz kalırlar.
Ülkelere önerilen kalkınma reçeteleri aynı tezgahlarda dokunmuşlardır.
Ezberedir. Kapitalist kalkınma reçeteleri genelde koftur, ideolojiktir. Yapısal reform denen esnek piyasalar oluşturarak emeğin daha da sömürülmesi üzerine kurulu istikrar yanılsaması, yani IMF bazlı model işletme ağırlıklı bir toplum ve eşitsizlik üretir. Kur artırımı ile halkı fakirleştirip kendi işletmelerine görece güç veren model de sahtedir.
Paylaşımda, servette ve gelirde adalet ve eşitlik sağlanamazsa ülkeler kalkınamazlar, toplumlar mutluluğa kavuşamazlar.
Gerisi hikâyedir.